Japonya’nın gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından olan Natsume Sôseki, Klasik ile Modern Japon Edebiyatı’nı ayıran ince çizginin ta kendisidir. Dünya edebiyatı nezdinde adı, Kawabata ve Mishima gibi Japon yazarların gölgesinde kalsa da, 2005 yılında Damian Flanagan tarafından yazılan ve büyük yankı uyandıran The Tower of London isimli kitapta Shakespeare ile mukayese edilecek denli güçlü bir yazar olduğu yönünde yapılan tespitler neticesinde özellikle Avrupalı okur ve eleştirmenlerin ilgisini çekmiş, romanları Japonya’nın iki yüz yıllık değişimini anlamak için başat eserler olarak kabul edilmiştir.
Esas adı “Natsume Kinosuke” olan yazar 1867 yılında Japonya’nın batısında kalan Kisarazu şehrinde dünyaya gelmiş. O doğduğunda şehrin yöneticisi olan babası elli, annesi kırklı yaşlarında oldukları için Natsume, o dönemki kültürel açmazların gereği olarak istenmeyen çocuk olarak görülmüş. İmparator Meiji’nin meşhur reformlarına tesadüf eden çocukluğunun ilk günleri, öz ailesinden uzakta yabancı bir ailenin içinde geçmiş. Sekiz yaşına geldiğinde öz ailesinin yanına geri dönse de, Natsume ailesine yabancılaştığını anlamış. Artık kafası karışık, yalnızlıktan hoşlanan ve içine kapanık bir çocuk olan yazar, okulda olduğu saatler dışında geri kalan tüm vaktini odasında kitap okuyarak geçirmiş. Evvela, Çin Edebiyatı’na merak salsa da, Meiji politikaları marifetiyle burjuva ailelerde moda haline gelen İngiliz kültürü ve İngilizce ile büyüme furyasına uyarak İngiliz romanlarını okumaya zorlanmış ve bunun sonucu olarak İmparatorluk Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girmiş. Fakat Çinceye ve Çin Edebiyatı’na olan merakı hiç sönmemiş.
1893 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra reformları güçlendirmek adına oluşturulan eğitim programlarını yönetmek için çalışmalara katılmış, çeşitli okullarda İngilizce öğretmenliği yapmış. 1900 yılında imparatorluğun Batı’yı tanımaları için Avrupa’ya gönderdiği aydınlardan biri olmuş.
PORTRELondra’da geçirdiği günler, zaten yabancılaştığı Japonya’ya bakış açısını iyice değiştirmiş. Ayrıca Londra’nın saygın enstitülerinde edebiyat kuramları ve kritik üzerine çalışmalar yapıp Batı tarzı kurmaca tekniklerini öğrenmiş. Sôseki’yi Londra’da geçirdiği yıllar içinde en çok şaşırtan meselelerden biri de, İngiliz entelektüellerin sabahtan akşama kadar sanat tartıştıkları bahçe sohbetleri olmuş. Sôseki zamanla bu sohbetlerin müdavimi haline gelmiş ve musahipleri ile kendi ülkesi üzerine uzun uzadıya tartışmalara girişmiş. Tokyo’ya döndükten sonra etrafına topladığı gençler ve edebiyatçı arkadaşlarıyla birlikte dergiler çıkarmış. Londra’daki bahçe sohbetlerinden aldığı ilhamla Perşembe sohbetleri adı verilen edebiyat konuşmalarını yönetmiş. Sôseki, ölümüne kadar geçen sürede edebiyat çalışmalarını derin psikolojik buhranların tesirinde yazmış.
Gelenekçilerle yenilikçilerin savaşı
Sôseki’nin ilk eseri, Ben Bir Kediyim Japonya’da büyük ses getirmiştir zira Rakugo hikâyelerini anımsatan, klasik tarzla modern anlatıyı birleştiren eser, Japon entelektüellerini merkezine alan, kedilerin hâkim olduğu bir ortamın anlatıldığı mizahla soslanmış bir hiciv örneğiydi. Onun peşi sıra yayınlanan Kasamakura bir aydının şehri terk ederek meditasyon yapmak için dağlara yaptığı geziyi ve bu ziyaret esnasında tanıştığı bir kadınla olan ilişkisini doğu- batı felsefelerini harmanlayarak anlatması ve karakterin hem kendi benliği, hem de çevresi ile yaşadığı çatışmaların derinliği açısından önemlidir.
Sonraki eserlerinde tarihi, sosyolojik, psikolojik arka planların tazyiki kurmacanın mekaniği, karakterleri, metaforları ve diyalogları üstünde daha hissedilir olacaktır. Botchan, Sanshio, Kokoro ve Madenci eserleri bu bağlamda Batı roman tekniklerini kullanma kabiliyeti açısından daha başarılı metinlerdir. Sôseki, yüzyıllardır ağzı kapalı, süslü bir kutu olarak varlığını sürdüren Japonya’nın dünyaya açılma kararı aldığı kırılma noktasının yazarıdır. O, Japonya’ya Batı’dan bakan ilk romancıdır ve o güne kadar epik- lirik- mitos özüyle yazılmış geleneksel hikâyelerin karşısına realist çizgilerle oluşturduğu, Japonların ruhunu; günahlarını, zaaflarını, ahlaksızlıklarını, tutarsızlıklarını, cehaletlerini, yenilgilerini koyan hikâyeler dikmiştir.
Yeni yorum gönder