Akdeniz’in ışıldayan, birleştirici, mahsuldar ve yaratıcı yüzünü önce Bronz Çağı Uygarlıkları fark etti. Bugün, Bronz Çağı’ndan, 7 devletten mal -ve bilgi- taşıyan batıklar buluyoruz. Hitit’in Güneşi, labirente ismini verecek kadar kompleks Minoa sarayları, Roma döneminde bile Antik görülecek kadar eski ama kaynağını dünya dışında aratacak kadar karmaşık Mısır Piramitleri, bugünün sanatına bile ilham veren Babil’in Asma Bahçeleri Akdeniz’in bilgi ve bolluk paylaşımı sayesinde ortaya çıkabildi. Bu paylaşım ağı M.Ö. 12.yy’da bozulunca uygarlık çöktü ve en baştan başladık. 400 yıl boyunca küçük, birbirlerinden kopuk ve izole köylerde yaşadık.
Uygarlık yeniden inşa edilirken Akdeniz, kendini çevreleyen kültürleri yine birbirine dokundurdu; bir kıyıdan öbürüne -asker taşımadığı zamanlarda- mallar, fikirler ve insanlar taşıdı. Felsefe, sanat, müzik, bilim, teknoloji ve edebiyat bir kıyıdan öbürüne aktı, uç uca eklendi, çoğaldı. Toplumların zihnen ortak bir dili konuşabilmeleri, ortak olan uygarlığı beslemeleri, uygarlıktan beslenebilmeleri için gereken ortak tını yine Akdeniz sayesinde salınmaya başladı.
Akdeniz yaşamlara, kültürlere kıyı kentlerinin üzerinden nüfuz etti; insanlar ve fikirler kıyı kentlerinden dokundular toprağa... Kıyı kentlerinin arasındaki mesafe diğer şehirlerden hep daha kısa oldu. Ayın dosyası edebiyat festivalleri üzerinden şehir şehir bir yolcuğa çıkınca, Karasız Okur’da Akdeniz kıyısındaki, kültürlere kapı olmuş kıyı şehirleri ve bu şehirleri kendine yaşam alanı seçmiş romanlar ve yazarları üzerinden bir rota oluşturduk. Önümüz yaz, belki bu kentlerden bazılarında bulunur, tüm Akdeniz’e yayılan ortak tınıyı lokal ezgilerin içinde fark eder de dinlersiniz.
(Görselin büyük hali için tıklayınız.)
Görsel: Onur Atay
Yeni yorum gönder