Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Kelebek Etkisi// Ve aralıksız kar yağıyor, kar yağıyor




Toplam oy: 938
Sıcak çayımızın buharıyla buğulanan pencere camına ikimiz de burnumuzu dayadık ve kış boyunca okuyacağımız kitapların hayaline daldık.

Açık kalmış penceremin aralığından soğuk bir esintiyle birlikte bizim kelebek de kendini içeri atıverdi. “Uff,” dedi, “kış gelmekte!” Ve sonra bir çırpıda, artık o çok iyi bildiğim trans haline geçerek Pablo Neruda’nın Kış Bahçesi adlı şiirini okumaya başladı: “Kış gelmekte. Sessizliğe ve sarıya bürünmüş yavaş yapraklarla devredildi bana o muhteşem yazdırım./ Kardan bir kitabım, geniş bir el, bir kır, bekleyen bir çemberim ben, dünyaya ve onun kışına aidim (…)” Ben de biraz hınzırca, “Bekleme öyle balkonda sevgilini artık çoktan gitmiştir o, hem ne o öyle üstüne kanat yaymaklar falan!” dedim. Alındı biraz ama fazla da ses etmeden, “Neyse bari ben de kış kitaplarına gömüleyim en iyisi,” dedi ve Orhan Pamuk’un Kar’ını kapıp, mırıl mırıl okumaya koyuldu: “Karın sessizliği, diye düşünüyordu otobüste şoförün hemen arkasında oturan adam.

 

 

 

 

 

 

Bu bir şiirin başlangıcı olsaydı içinde hissettiği şeye karın sessizliği derdi.” Kulağım kelebeğin mırıltısında, ısınmak için sıcak çayımı yudum yudum içerken, benim de dimağımda kışa dair kitaplar belirmeye başlamıştı. Neruda’nın şiiri bana hemen ünlü “Kış geliyor!” repliğiyle George R.R. Martin’in Taht Oyunları serisini çağrıştırdı önce. Sonra Boris Pasternak’ın Doktor Jivago’suna uzandım ve ilk okuduğum zamanı anımsadım. Lara ve Doktor Jivago ile birlikte karlar altındaki buz tutmuş o yıkık dökük sarayda onlarla birlikte dolaşmayı kaç kez hayal etmiştim. Sonra aklıma Paul Auster’ın bu yılın başında çıkan Kış Günlüğü düştü. Auster, insanı yalnızca kış manzaralarıyla haşır neşir etmiyor, ruhumuzda saklı duran kışla da yüzleştiriyordu.

 

 

 

 

Dalmışım. Kelebeğin sesiyle kendime geldim. Aklımdan geçenleri anlamışçısına “Kış denilince benim aklıma nedense hep polisiyeler gelir,” dedi ve “başta Pekin’den Gelen Adam olmak üzere tüm Henning Mankell romanlarını özellikle öneririm,” diye ekledi. Dondurucu bir kışın hüküm sürdüğü bir İsveç’ten manzaralar sunan bu roman tabii ki aklıma tüm kasvetiyle İskandinav polisiyelerini getiriverdi hemen; Camilla Lackberg’ten Buz Prenses, Karin Fossum’dan Göl ve İskandinav olmasalar da aynı atmosferi yaratmakta usta Tess Gerritsen’den Buz Gibi SoğukJess Walter’dan Körler Ülkesi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kelebek ekleyiverdi hemen, “Lütfen bizden de Ahmet Ümit’in Moskova’nın karlarında geçen Kar Kokusu’nu unutma!” Kısa bir bakışmanın ardından ne geleceğini biliyordum aslında, tabii ki kelebek için tüm zamanların favorisi olan Anna Karenina! “Anna Karenina’nın karlar altındaki tren yolculuğunu nasıl unutabilirsin? Aslında tüm Rus klasiklerine gömülmek için en iyi zaman kıştır,” diye bir solukta döktü içini. Sıcak çayımızın buharıyla buğulanan pencere camına ikimiz de burnumuzu dayadık ve kış boyunca okuyacağımız kitapların hayaline daldık, kulağımızda Ahmet Telli’nin Sıcak Bir Kış şiiri çınlarken: “(…) Ellerin nasıl da üşüyor, bozacının/ Karlı sesi doluyorken odamıza/ Hava gittikçe kirleniyor bu kentte/ Ve aralıksız kar yağıyor kar yağıyor."

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.