Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Kelebek Etkisi // Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen kadınlarımız




Toplam oy: 1170
Peki, edebiyat ne diyor kadına şiddete karşı?

Kelebek hiç olmadığı kadar düşünceli görünüyordu o gün. “Ne bu halin?” diye sordum. Derin bir iç çekti. “Bak, bu ay sözüm ona Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz ama kadınlara uygulanan şiddet hiç bu seneki kadar rahatsız etmemişti beni. İşte kısa bir süre önce Sarai Sierra’nın öldürülmesi, Samatya’da yaşlı kadınlara yapılan saldırılar…” dedi.
“Haklısın,” dedim, “Peki, edebiyat ne diyor kadına yapılan şiddete karşı?”

 

 

 

 

“Edebiyat yine çok şey diyor ama toplumda bunu görüp işitecek bilinç yoksa edebiyat ne yapabilir ki!” dedi ve bir soru sordu: “Örneğin Stieg Larsson’ın Ejderha Dövmeli Kız’ı ne anlatıyordu sence?” Bilgisayar dahisi kızla, gizemli kötü adamın peşine düşen gazeteci adam hakkında bir şeyler mırıldanmaya başlamıştım ki sözümü kesti, “Bak sen bile farkında değilsin. O hikayenin merkezinde aslında tecavüz edilen ve öldürülen genç kadınlar vardır ama toplumun ortak bilinci, kadına yönelik şiddeti öylesine kanıksamış ve normalleştirmiştir ki bizim gözümüzde öne çıkan hikaye bu olmaz.” Haklıydı kelebek. “Peki, öyleyse benim için edebiyatta bu konuda kısa bir uçuş yapar mısın?” diye sordum.

 

 

 

 

   (Görsel çalışma: Katie O'Shea)

 

 

 

Kelebek, “Anlatmaya şiddet romanlarının kraliçesi Tess Gerritsen’in Çırak adlı romanından bir alıntıyla başlayayım öyleyse,” dedi. ‘Tarih kadınların çığlıklarıyla yankılanıp duruyor.’ Gerritsen haklı çünkü ortak mitlerde kadın hep kötülüğün anası, ifrit olarak yansıtılmış. Reha Çamuroğlu’nun son romanı Nazar, bu konuda ideal bir örnek. Sema Kaygusuz, Radikal Kitap’ta Yüzünde Bir Yer adlı romanıyla ilgili yayımlanan söyleşisinde şöyle diyor: ‘Doğayla olan ilişkimizde bir yanlışlık var çünkü kadınla olan ilişkimizde bir yanlışlık var. Toplumsal cinsiyet nasıl erkek ise doğaya da dişil anlamlar yükleyerek onun üstünde hegemonya kuran bir uygarlık geliştirmişiz.’ Latife Tekin’in Muinar’ı da benzer bir temayı işler. Ya Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği’ni kim unutabilir?

 

 

 

 

Yurtdışında da Alice Walker ve Toni Morrison gibi yazarlar yıllardır bu konularda yazıyor. Walker’ın aynı adla filme de uyarlanan Color Purple (Renklerden Mor) adlı romanında babasının cinsel tacizleri ve dayaklarından kaçışı Tanrı’ya mektup yazmakta bulan Celie adlı genç siyahi bir kızın öyküsünü okuruz. Morrison’ın En Mavi Göz’ü de yine baba-kız arasındaki benzer bir şiddet öyküsünü anlatır. Gerilim yazarı Stephen King de aile içi şiddete dair yazmıştır. Dolores Claiborne’da kızını taciz eden ve kendisine şiddet uygulayan kocasıyla ölümüne mücadeleye giren bir kadının öyküsü anlatılır. Alina Bronsky’nin, Almanya’nın en önemli edebiyat ödüllerinden Ingeborg Bachmann Ödülü’ne aday gösterilen ilk romanı Cam Kırıkları Parkı ise, 17 yaşındaki Sasha Naimann’ın hayatı üzerine sarsıcı bir romandır.”

 

 

 

 

Kelebek nefes almadan tamamladığı “uçuş”unun ardından “Nazım ne der Kadınlarımız şiirinde bizim kadınlarımıza dair, bilir misin?” dedi ve hüzünle mırıldandı, “ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen / ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen…”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(Manşette kullanılan görsel Heather Horton'a aittir.)

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.