Kelebek hiç olmadığı kadar düşünceli görünüyordu o gün. “Ne bu halin?” diye sordum. Derin bir iç çekti. “Bak, bu ay sözüm ona Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz ama kadınlara uygulanan şiddet hiç bu seneki kadar rahatsız etmemişti beni. İşte kısa bir süre önce Sarai Sierra’nın öldürülmesi, Samatya’da yaşlı kadınlara yapılan saldırılar…” dedi.
“Haklısın,” dedim, “Peki, edebiyat ne diyor kadına yapılan şiddete karşı?”
“Edebiyat yine çok şey diyor ama toplumda bunu görüp işitecek bilinç yoksa edebiyat ne yapabilir ki!” dedi ve bir soru sordu: “Örneğin Stieg Larsson’ın Ejderha Dövmeli Kız’ı ne anlatıyordu sence?” Bilgisayar dahisi kızla, gizemli kötü adamın peşine düşen gazeteci adam hakkında bir şeyler mırıldanmaya başlamıştım ki sözümü kesti, “Bak sen bile farkında değilsin. O hikayenin merkezinde aslında tecavüz edilen ve öldürülen genç kadınlar vardır ama toplumun ortak bilinci, kadına yönelik şiddeti öylesine kanıksamış ve normalleştirmiştir ki bizim gözümüzde öne çıkan hikaye bu olmaz.” Haklıydı kelebek. “Peki, öyleyse benim için edebiyatta bu konuda kısa bir uçuş yapar mısın?” diye sordum.
(Görsel çalışma: Katie O'Shea)
Kelebek, “Anlatmaya şiddet romanlarının kraliçesi Tess Gerritsen’in Çırak adlı romanından bir alıntıyla başlayayım öyleyse,” dedi. ‘Tarih kadınların çığlıklarıyla yankılanıp duruyor.’ Gerritsen haklı çünkü ortak mitlerde kadın hep kötülüğün anası, ifrit olarak yansıtılmış. Reha Çamuroğlu’nun son romanı Nazar, bu konuda ideal bir örnek. Sema Kaygusuz, Radikal Kitap’ta Yüzünde Bir Yer adlı romanıyla ilgili yayımlanan söyleşisinde şöyle diyor: ‘Doğayla olan ilişkimizde bir yanlışlık var çünkü kadınla olan ilişkimizde bir yanlışlık var. Toplumsal cinsiyet nasıl erkek ise doğaya da dişil anlamlar yükleyerek onun üstünde hegemonya kuran bir uygarlık geliştirmişiz.’ Latife Tekin’in Muinar’ı da benzer bir temayı işler. Ya Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği’ni kim unutabilir?
Yurtdışında da Alice Walker ve Toni Morrison gibi yazarlar yıllardır bu konularda yazıyor. Walker’ın aynı adla filme de uyarlanan Color Purple (Renklerden Mor) adlı romanında babasının cinsel tacizleri ve dayaklarından kaçışı Tanrı’ya mektup yazmakta bulan Celie adlı genç siyahi bir kızın öyküsünü okuruz. Morrison’ın En Mavi Göz’ü de yine baba-kız arasındaki benzer bir şiddet öyküsünü anlatır. Gerilim yazarı Stephen King de aile içi şiddete dair yazmıştır. Dolores Claiborne’da kızını taciz eden ve kendisine şiddet uygulayan kocasıyla ölümüne mücadeleye giren bir kadının öyküsü anlatılır. Alina Bronsky’nin, Almanya’nın en önemli edebiyat ödüllerinden Ingeborg Bachmann Ödülü’ne aday gösterilen ilk romanı Cam Kırıkları Parkı ise, 17 yaşındaki Sasha Naimann’ın hayatı üzerine sarsıcı bir romandır.”
Kelebek nefes almadan tamamladığı “uçuş”unun ardından “Nazım ne der Kadınlarımız şiirinde bizim kadınlarımıza dair, bilir misin?” dedi ve hüzünle mırıldandı, “ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen / ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen…”
(Manşette kullanılan görsel Heather Horton'a aittir.)
Yeni yorum gönder