Elinize aldığınız romanın bir köşesinde onun “Bir Metin Çakır polisiyesi” olduğu yazıyorsa merakınızı her zaman diri tutacak, temposu hiç düşmeyen, çoğunlukla kahkahalar atarak okuyacağınız bir polisiye okumaya hazırsınız demektir. Kendisine böylesine alışmışken, Metin Çakır bir ara bizleri korkutmuş, ancak beşer yıl arayla görüşebilmiştik. Ama Armağan Tunaboylu’nun kapısını çaldığımızda, yeni bir “Metin Çakır polisiyesi”nin müjdesini de almış olduk.
(Fotoğrafı büyütmek için tıklayınız.)
İşte bu masadan çıkmış bir metin. Armağan Tunaboylu’nun halen üzerinde çalıştığı, Metin Çakır’ın beşinci macerası olacak “Park Cinayetleri”nden tadımlık bir bölüm:
O güzelim koltuğumdan kalkıp kızların önünde volta atıyorum. Hepsi yusufçuk atıyor. “İçerideki lombak da kim?” Cevap olarak bol elektrikli bir hava, havada elektrik kıvılcımları uçuşuyor, cızt mızt yapıyor ama ses seda yok. Falçatanın hâlâ elimde olduğunu fark ediyorum. Allah’tan konuşurken çokça elimi kolumu sallamıyorum. Yoksa birkaç sermayeyi daha emekliye ayırırdım istemeden.
Aynı soruyu tekrarlıyorum aynı cevabı alacağımı bile bile. Aynı cevabı alıyorum. “O zaman…” diyorum, “ben de gider kendisine sorarım. O da sizin gibi sesini çıkarmazsa kulaklarıyla başlarım budamaya.”
Bir anda kıyamet kopuyor. Kızlar ayağa fırlayıp bağrışıyorlar: “Ağbi hayır… Ağbi n’olur… Ağbi elini ayağını öpeyim… Ağbi sakın ha…” Demin ağlayarak odaya kapanan Fulya koridora çıkmış: “Cesedimi çiğnemeden geçemezsin,” diye ağlıyor. Ablavut biliyor ki cesedini çiğnemem hiç de problem değil. Ama bütün kızlar elimi ayağımı tutup ağlayıp zırlamaya başlayınca duruyorum. Ben durunca sessizlik oluyor, etrafımdan bir metre çekiliyorlar. Büşra çekingen bir halde çıkıyor ortaya: “Ağbi bu çocuk göstericilerden, polis kovalayınca mahalleye kadar kaçtı, mahallenin erkekleri de onları sopalarla kovalayınca kendini can havlıyla buraya attı. Başta çık mık dedik ama çok korkmuştu, sonra acıdık burada kalmasına izin verdik. Zaten olaylar yüzünden kaç gündür tek müşteri gelmiyor. Kaldı burada. Biz de bakıyoruz.” Sanki matah bir şey yapmışlar gibi birbirlerine bakıp sırıttılar.
Gene ayağa kalkıp sessizliği sağladım: “Ulan antinler, süt verip besleyeceğiniz kedi yavrusu mu bu? Bakıyorlarmış. Ulan sizin kendinize bakacak haliniz yok. Benim sayemde şurada iş tuttunuz da eliniz ekmek tuttu.”
Fotoğraflar: Pelin Ulca
Yeni yorum gönder