Modernleşme dönemi Türk edebiyatının en zayıf şubesi çocuk edebiyatıdır desek abartı olmaz. Zira 1860 sonrası Türk edebiyatının yazarları, şairleri, araştırmacıları ilgilerinin büyük bölümünü başta roman olmak üzere tiyatroya, hikâyeye, gazete-dergi yazılarına, yani Batı edebiyatının daha çok yetişkinleri, kısmen gençleri ilgilendiren türlerine, o türlerin Türk edebiyatına adapte edilmesine ve Türk şiiriyle Batı şiirinin kaynaştırılmasına vakfetmişlerdir. Halk edebiyatına yönelik II. Meşrutiyet sonrasında ortaya çıkan merak da ne yazık ki daha çok şiirle sınırlı kalmıştır. Özellikle bu, önemli. Çünkü söz konusu ilgisizlik nedeniyle, millî kültürü olduğu kadar evrensel insanî refleksleri de çocukların muhayyilesinde mayalayan ve edebiyatın, kültürün özünü oluşturan masallar yeni edebiyatın taşrasına itilmiştir.
Muhakkak bazı fabl denemeleri, çevirileri ya da Tevfik Fikret’in Şermin’i gibi çocuk edebiyatı çerçevesi içine giren istisnalar var. Dahası, Cumhuriyet döneminde gerçekleşen Eflâtun Cem Güney, Pertev Naili Boratav gibi halk bilimcilerin derlemeleri var. Fakat bütün bunlar ne kadar akademinin sınırları dışına çıkmıştır, çıkarılmıştır? Masalların muhataplarına, yani çocuklara ulaştırılması, uluslaşma sürecinin zeminini oluşturan yaygın eğitim faaliyetlerine dâhil edilmesi ve bu temel üzerinde güçlü bir çocuk edebiyatı kurulması da en az derleme faaliyetleri kadar önemlidir. Masallar Bize Ne Anlatır isimli kitabında Yücel Feyzioğlu bu hususa dikkat çekiyor ve örnek olarak Almanya’yı işaret ediyor.
Masallar benliğin aynasıdır
Türkiye’de sanayileşme, ilerleme yahut uluslaşma bahsi açıldığında adı ilk anılan ülkedir Almanya ve II. Abdülhamit döneminden I. Dünya Savaşı sonuna kadar Osmanlı’nın da müttefikidir. Üstelik bu Almanya, emperyalist bölüşümün neredeyse tamamlandığı 19. yüzyılın ikinci yarısında sahneye çıkmıştır; İngiltere’nin, Fransa’nın ve Rusya’nın pastasından pay istemiştir. İlber Ortaylı Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu isimli kitabında Almanya Başbakanı Prens Bülow’un şu sözünü naklediyor: “Almanya hiç kimseyi gölgeye itmek istemiyor, ama güneşteki yerini almaya kararlıdır.” Almanların yükselişi nereden gelir? Masallar Bize Ne Anlatır, bu soruya cevap veriyor.
Almanların henüz bir millî birlik oluşturamadığı 1812’de Türkiye’de de iyi tanınan Grimm Kardeşler derledikleri masalları yayımlar. Profesör Von Humboldt dil çalışmaları yapar ve bunlar eğitim yoluyla çocuklara ulaştırılır. Alman masallarının ortak dili ve kültürüyle büyüyen o çocuklar 1848’de Almanya ortak meclisini kurar. Güneşteki yerini alma kararlılığı ve güveni böylece ortaya çıkar.
Yine II. Dünya Savaşı sonrasında, yani Almanya’nın küllerinden bir daha doğuşunda iş gücüne ihtiyaç doğar ve Türkler istenir. Feyzioğlu’nun anlattığına göre Türklerin istenme sebebi de masallarla ilgilidir. II. Abdülhamit döneminde Türkiye’ye davet edilen Alman generali Louis Kamphövener Paşa, kızı Elsa’yla birlikte gelir. Elsa, sultanın kızlarıyla arkadaş olur. Saray masalcısı Fehim Bey’den masallar dinler ve zamanla bu alanda ustalaşır. Fehim Bey’in icazetiyle, erkek kılığında Anadolu’yu gezer, masallar anlatır, dinler ve derler. Derlediklerini Almanya’ya döndükten sonra anlatır. Türk masalları anlatıcısı olarak ünlenir. İki cilt hâlinde Türk Kervansaraylarında Ocakbaşı Masalları’nı yayımlar. Bu kitap çok satanlar arasına girer ve Almanya’da Türklere karşı ciddi bir sempati oluşur. Dolayısıyla 1961’de Türkiye ile Almanya arasında imzalanan işçi sözleşmesinin arkasında Elsa Sophia Kamphövener’in derleyip yayımladığı masallar vardır.
Prof. Von Humboldt’tan Feyzioğlu’nun aktardığı bir sözle toparlayalım: “Her dilin kendi mantığı, anlatım biçimi, tadı, kurgusu, ruh hali vardır ve insanın tüm benliğini sarar.” Masallar o benliğin aynasıdır, çocuk kendini o aynada görmezse millî kültürün ve edebiyatın temeli sağlam olamaz.
MASALLAR BİZE NE ANLATIR?
Yücel Feyzioğlu
ABİS YAYINLARI 2019
Yeni yorum gönder