Real Madrid-Galatasaray maçının olduğu akşam "akilinsanlar"ın 63 kişi olduğunu öğrendiğime, dokuzuncu dakikada Ronaldo’nun attığı golden daha çok şaşırmıştım. Oysa takip edemediğim çalımlarıyla Ronaldo’nun gollerine de, mecazi anlamda bize atılan gollere de alışıktım. Evdeki seslerden biri, “O kadar çok akil insan vardı meğer, ülke neden bu halde,” diye yürüyüp gittiğinde, ben de akil telefonumdan 63 kişilik listeyi işaretparmağım marifetiyle taradım. Vay be! Hiç yazar yok. Gazeteci yazar var, köşe yazar var, hedef gösterip yazar var, su nereye akıyorsa oraya yazar var, jüride puan yazar var, “cici başbakan” yazar var ama yazar yok. Benim de düştüğüm derde bak değil mi? Babaannem derdi; o kadar çok okuma diye. İnsanın kafası nasıl karışıyor, dünyası nasıl genişliyor, zihni nasıl da oradan oraya yoğruluyor... N’apayım, devre arasında ben de düştüm üzüme. (bkz. Leyla ile Mecnun)
Geçen ayki yazımda Avrupa seyahatleri karşılığı “PiAr” çalışanlarının yazdığı övgülü reklam metinlerini kendi imzalarıyla yayımlayıp, sosyal medyada ‘emek, özgürlük ve adalet’ üçlemesini dillerine yapıştırıp, sıra kovulan mesai arkadaşlarının uğradığı haksızlıklara gelince ağızlarına hediye yılbaşı sepeti tıkılmış gibi susup kalan akil gazeteciler geldi aklıma. Şunu bir kabullenin: Hepiniz yalancısınız. Dün arkasından ‘virvirvir’ konuştuklarınız bugün akilinsan listesine girince siz de akilli davranıp kendinizi hatırlatmak amacıyla tebrik mesajı yolladınız.
Geçen gün okuduğum bir romanda şöyle diyordu: “Sevap işlemeleri için bir araya gelebilmeleri gerekiyor. Günahla birbirlerine kavuşuyorlar, sevabı da ancak öyle işliyorlar, birbirlerini günahtan temizlemeye uğraşarak…” (bkz. Ahmet Altan'ın romanı Son Oyun) TBMM’de 550 milletvekili var. Düşünüyorum; bunlar akil değil mi? Milletvekili olamayan mı akilinsan oluyor, yoksa vekil olmadan bir önceki 'level' mı bu hareket? Bir de tuhaftır ki, bu listedeki isimlerin çoğu yandaş. Hiç muhalif yok.
Bana bazen, “Hep muhalif yazılar yazıyorsunuz”, “Ama siz de hep iktidardan yiyorsunuz,” cümlelerinden oluşan mektuplar geliyor. N’apayım? Ülke olmuş atama cehennemi, 63 tane akilinsan varmış, çoğu ya suspusmuş ya yandaşmış, sesleri de hiç çıkmazmış. Hepsi akil ise bu durumda benim zaten yapacağım bir şey yok. Ki ben bu süreçte twitter’da içinde 'akil' sözcüğü geçen hiçbir cümleye imzamı atmadım. Ama bu rahatsız derginin hınzır yayın yönetmeni kaşıdı yaramı, akilinsanlar’ı yaz dedi. Ben de emir kuluyum sonuçta. Hem zaten akil bana ne gerek. Bir edebiyat dergisinin en arka sayfasında yazan, sanki yazacak, övecek hiç kitap yokmuş, pohpohlayacak yazar dostum yokmuş gibi 'okuma listesi' maskesi altında sürekli muhalif yazılar yazıyorum. Şimdi düşünüyorum; bu ay Okuma Listeniz'de akil kitapları mı önereyim, yoksa kendi okuduklarımı mı? Kime önereyim? Akilinsanlar’a mı, yoksa Bülent Ersoy'a mı, yoksa Başbakan’ın “Akilinsanlar listesine alacaktık ama onun meşgalesi var,” dediği Fatih Terim gibi meşgaleli insanlara mı? Ayrıca biz deplasmanda üç golü nasıl yedik de rövanşta nasıl üç gol attık? Kafam karışmış değil mi? Ah! (bkz. Defne Sandalcı’nın Ah! kitabındaki “Aşk İçin İstediğimiz Başka Hayvanlar” başlıklı metni)
* Futbol Asla Sadece Futbol Değildir- Simon Kuper
* Akıl Sağlığımızı Nasıl Koruruz- Philippa Perry
* Bana Modern Türkün Tarifini Yapabilir misin Kaan?- Vivet Kanetti
* Aptal Beyaz Adamlar ve Ülkenin Berbat Durumu İçin Diğer Bahaneler- Michael Moore
Akil insanların çoğunun aklı iki karış havada olduğunda hemfikiriz.Zaten hepsi yandaştı diye yaftalanmalarını da ezberci bir zihniyet olarak görüyorum, hani hep bunlar etiketçiydi ötekileştiriyorlardı?
Yeni yorum gönder