Kahramanımız mutsuz ve düşüncelidir. Kimse onu anlamıyordur. Bir gün dayanamayıp isyan eder: “Bu değil. Bu değil. Ben farklı bir şey istiyorum, bu da değil. Bunları herkes yapıyor. Bu sıradan. Beni anlamıyorsunuz!”
Canlılar dünyasında kimsenin anlamadığı kahramanımız, “Ben daha farklı bir şeyler istiyorum. Daha güzel çağ atlatacak bir şey istiyorum. İnsanların daha mutlu yaşayabileceği farklı bir şey istiyorum,” diyerek yüzlerce kattan ulaşan binalara uzun uzun bakar. Kendini atsa da kurtulsa, dersiniz. Çektiği dert, dert değildir çünkü. Dünyanın orta yerinde çaresiz ve yalnızdır... Ama bir şey olur. Ne olduğunu biz faniler bilemeyiz. Birdenbire kahramanımızın yanakları al al olur sevinçten ve “Moda ve sanatın 365 gün içinde olacaksınız,” diye haykırır altın kaplama saatini gözümüze soka soka. Sonra da kendini bir atın üstünde bulur. “Evinizin hemen yanında böyle bir orman olsun istemez misiniz? İşte orman! Hayal ettim ve yaptım. Gurur duyuyorum. Tarih hayal edenleri değil, gerçekleştirenleri yazar,” der.
Uzaklara umutsuzca bakan, kimsenin anlamadığı; çağ atlamak isteyen ve insanların mutlu olması için elinden geleni ardına koymayıp, son kalan ormanın içinde, at üstünde kendini heba eden bu yalnız adamın hali ne olacaktır?
“Ben şeffaf bir adamım, bağırsağımdaki bok bile görünür,” diyen Ali Ağaoğlu’nun hayali İstanbul Maslak’taki 320 bin ağacı kesmek, yerine de toplamda 320 kattan oluşan kuleler yapmakmış meğer. Gerçi kendisi, “Eğer 3 ağaç kestiğimi kanıtlasınlar, Taksim’de etek giyer gezerim,” dedi. Ağaoğlu’nu etekle hayal ederken hiç zorlanmıyorum. Hem de bir atın üstünde... André Breton, “Bir atın bir domatesin üstünde dörtnala kalktığını hayal edemeyen, salağın tekidir,” der. Ben şahsen Breton’ın dediği domates üzerinde duran bir atın da üzerinde, Ağaoğlu’nu etekle hayal edebiliyorum. Hatta benim hayalimde bir de helikopter uçuyor ve domatesin tam üstüne 10 bin kırmızı gülün yolunmuş 150 bin yaprağını boca ediyor. E hayal işte. Bu ay listeyi yaparken anahtar kelimelerim; bok, zenginlik, mutluluk, hayal, ağaç ve İstanbul oldu.
* Çivisi Çıkmış Boklu Dünyanın Azgın Pompacıları - Mykle Hansen
* Zenginler Dünyamızı Nasıl Mahvediyor - Hervé Kempf
* İstanbul'da “Soylulaştırma”: Eski Kentin Yeni Sahipleri - David Behar
* Mutluluk Sanatı - 14. Kutsal Dalai Lama
* Hayal Avcılığı - Paul Levesque ve Art McNeil
* Çizmeyi Öğrenelim: Ağaçlar ve Ormanlar - Mark Bergin
Bu sefer listeyi verdikten sonra da çenemi tutamayacağım. Evet, genelde bu okuma listeleriyle söz konusu durumla hep dalga geçtik. Şimdi biraz farklı. Dalga bile geçemiyorum. Yazarken arada sinirden gülüyorum. İstanbul’u babasının çiftliği gibi satanlar, arazileri, sit alanlarını nüfuzlu tanıdıklarına peşkeş çekenler, “Yaptım oldu,” deyip şehrin içine ederek banka hesaplarını dolduranların olduğu bir yerde nasıl hayal kurulur? Ya da ancak hayal mi kurulur?
Yeni yorum gönder