Hava sıcak. Caz Festivali bitiyor. Kitap kargo paketlerinde korkunç bir azalma var. Kültür sanat gazetecilerinin ve yayınlarının en çileli aylarıdır temmuz ağustos. Mars gezegeninin kaya yapısının Dünya ile benzerlik gösterdiği Yeşilova bölgesindeki Salda Gölü’ndeki beyaz kumsala uzanıp; tüm yıl okuyamadığım, dudak ısırarak “az sabır, gülüm” dediğim kitaplarla uyuyakalmanın hayalini kuruyorum. Tabii bu arada yaz kitapları hususundaki soru ve sorunlarına sırıtmadan da edemiyorum. Yaz kitabı için öneri yapanlar, isteyenler, ben sormadan verenler... Geçen günlerde yine mutluluğun formülünü açıklayan muhteşem kitaplardan biri geldi. Düşündüm ve sordum; mutlu muyum? Taksiciler Günü Ödül Töreni’nde Yılın En İyi Kadın Pop Sanatçısı seçilen Hande Yener kadar mutlu olmasam da; annesi Oya Germen’in “kürtaj oldu, çocuğunu aldırdı” açıklamasına köpüren Ayşe Özyılmazel kadar mutsuz değilim. Kitabın içinde de “sıcak yaz günlerinde keyifle okumamı” dileyen bir not vardı. Sağ olsunlar ama notu yırttım. Sıcak yaz günlerinde plajda, iskelede kumlara gömülü bir şekilde okunacak kitap, mutluluğun formülü olamaz diye düşündüm. Mutluluk zaten orada; kumun altında, denizin dibinde, iskelenin ucunda, çıtır çıtır bir istavritin kuyruğunda... Bütün hafif yaz kitapları –ama özellikle de kişiselliğinizi gelişip dönüştürenler- bize 'iyi hayat'ın, 'sürekli mutluluğun' sırrını vereceğini iddia ediyor ya... Hakan Günday’ın Piç romanından bir bölüm çarpıyor gözüme: "İyi hayat nasıl geçirilir, çok iyi biliyorum. Ama ilgimi çekmiyor. Yani yaşamaya büyük bir yeteneğim var ama ilgimi çekmiyor." İşte öyle bir şey...
Zaten problem okurda, okuyanda değil, bu kitapları Fransız mürebbiyeleri gibi bize “Yazın şöyle kitaplar, kışın da böyle kitaplar okunur” diye empoze edenlerde...
Koyalım takkeyi ortaya
Ağustos sıcağında neden biz Michael Mann’ın Demokrasinin Karanlık Yüzü - Etnik Temizliği Açıklamak kitabını okuyamıyoruz mesela? Tabii tüm yıl, sonbahar-kış, çılgın gibi kitaplar okuduk. PR’ı yapılmayan, iddiasız ama mesele sahibi romanlara gömüldük, tatlı öykülerle nefes aldık, yakın tarih kitaplarından aldığımız notlarla dolu yastığımızın altı... İlanlarla, palavra dolu tanıtım bültenleriyle boğazımıza yapışmadılar. Verdikleri pozlarla bilinçaltlarımıza, rüyalarımıza ve hatta yatak odalarımıza kadar girmediler. Biz bunların hiçbirini görmedik. O yüzden de -yani karınca gibi bütün kış çalıştığımız için- yazın; yok mutluluktu, yok sevgiydi;efendime söyleyeyim köşe yazılarından devşirme kitaplar, kumsal hikâyeleri, hangi tür kurbağanın midesini okşarsan içinden Alaaddin’in Cini çıkar konulu kitapları okumamızı istiyorlar. Normali bu. Şimdi diyeceksiniz ki hep mi ağır kitaplar okuyacağız, hep mi roman, hep mi kalın, hep mi bir anlamı olmalı...
Elbette öyle değil. Zaten problem okurda, okuyanda değil.B u kitapları Fransız mürebbiyeleri gibi bize “Yazın şöyle kitaplar, kışın da böyle kitaplar okunur” diye empoze edenlerde... Ben size söyleyeyim: ben bu yaz tatile giderken yanıma Red Kit'in toplu albümlerinden elime ne gelirse alacağım.den Bu yüzden de bu seferki okuma listesini kendime yapıyorum. İşte geçtiğimiz aylarda okuyup yarım bıraktığım; ya da yazın boşluğunda okurum dediğim kitaplar... Mutluluk da mutsuzluk da garantidir.
- Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü - Etgar Keret (İkinci kez)
- Düzeltmeler - Jonathan Franzen (Yarım kalmıştı)
- Bokun Tarihi - Dominique Laporte (Çıktığı günden beri aklımda)
- Red Kit - Toplu Albümler (Bir ömür boyu)
- 2666 - Roberto Bolano (Bu kez başaracağım)
Yeni yorum gönder