Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Satranç Ustaları: Yalnızlık ve Kimlikler Üzerine




Toplam oy: 215
Kitap önsöz, sonsöz ve kurgunun tamamını oluşturan mektuplardan oluşuyor. Unamuno’nun tanımadığı bir okuyucusu, arkadaşı ile gerçekleştirdiği yazışmalardan bahsediyor. Bu yazışmaların belki de Unamuno’nun romanları ya da nivolaları* için konu veya argüman oluşturabileceğini söylüyor.

İnsanlardan korkarak ya da ahmaklıklarına tahammül edemeyerek yalnızlığa ve sessizliğe sığınmak mümkün mü, peki bu yalnızlığa ne kadar tahammül edebilir insan? Ya da yalnızlığının sınırlarını belirleyip buna sadık kalabilir mi?

 

Birçoğumuzun Sis romanı ile tanıdığı 20’nci yüzyıl İspanyol edebiyatının en önemli isimlerinden Miguel de Unamuno, Satranç Ustası Don Sandalio’nun Romanı ile okuyucusunu oyun içinde oyun kurduğu bir deneyime davet ediyor.

 

Kitap önsöz, sonsöz ve kurgunun tamamını oluşturan mektuplardan oluşuyor. Unamuno’nun tanımadığı bir okuyucusu, arkadaşı ile gerçekleştirdiği yazışmalardan bahsediyor. Bu yazışmaların belki de Unamuno’nun romanları ya da nivolaları* için konu veya argüman oluşturabileceğini söylüyor.

 

Mektupların yazarı, arkadaşına insanların aptallıklarından kaçmak için hiç kimseyi tanımadığı, kimsenin de onu tanımadığı doğanın, özellikle ağaçların yoldaşlığına sığındığı bir yere gidiyor fakat bu yalnızlık ve içe dönüş uzun sürmüyor, adeta Diyojen’in fıçısındaymışçasına hissettiği bir meşe ağacının kovuğundan çıkarak kendini satranç oynanan bir lokalde buluyor. Dikkatini sadece bir kişi çekiyor: Etrafıyla hiçbir şekilde ilgilenmeyen, gizemli, neredeyse ağzından sadece “şah” sözcüğünün çıktığı Don Sandalio... Don Sandalio oyuna ilahi bestelercesine yoğunlaşır. Kendisini satranç taşlarının ruhlarına onları hareket ettirenlerin ruhlarından daha yakın hisseder. Mektupların yazarı Don Sandalio’ya olan hayranlığını arkadaşı Felipe’ye yazar. Bir taraftan Don Sandalio’nun özel hayatına, kişiliğine duyduğu merakı bastırmaya çalışır. Zihninde hiçbir zaman ahmaklığıyla karşılaşmayacağı kendi Don Sandalio’sunu oluşturur.

 

Unamuno romanında -daha da doğrusu bu uzun öyküsünde- karakterlerine ve kurguya gerçekliğe ve varoluşa dair birçok felsefi düşünceyi incelikle işlemiş. Peki Unamuno’nun satranç ile kurduğu ilişkiyi burada nereye koyabiliriz? Unamuno satranç için “iki kişinin paylaştığı yalnızlık oyunu” diyor ve sonrasında; “Tüm yalnızlar, Felipe, Felipem, birer mahkûmdurlar. Her ne kadar özgür hareket etseler de birer tutukludurlar” diye ekliyor. Stefan Zweig’in Satranç ismiyle bildiğimiz eseri ilk kez 1944 yılında Burhan Aprad tarafından çevrildiğinde Yalnızlık Kâbusu ismiyle yayımlanmış. Zweig’ın Dr. B’sinin yalnızlığı her ne kadar bir tercih olmasa da, onu yalnızlığından kurtarıp hayata bağlayan satrançtır. Aslında Zweig ve Unamuno’nun kitaplarının tek ortak noktası “yalnızlık” vurgusu değil fakat şimdilik kitabı okuyacaklara bu kadar ön bilgi yeterli, okuyucu sonsözü okuduğunda Unamuno’nun oyun içinde oyununu bir nebze çözmüş olacaktır.

 

UNAMUNO OKUMAK ÜZERİNE

 

Unamuno’nun eserlerinin okuma serüveninde okuyucuya da iş düşüyor. Biçimsel olarak farklılığının yanı sıra kurgusal derinlik ve üzerine düşünülmesi gereken metaforlar da eklenir. Okuyucu üzerine düşeni yapmalıdır, örneğin; Sis romanında olduğu gibi Satranç Ustası Don Sandalio’nun Romanı’nında da önsöz ve sonsözü okumadan okuyucuda taşlar yerine oturmayacaktır. Unamuno adeta okuyucuyla konuşur. Okuyucuyu önsözüyle kitaba hazırlar, yol gösterir, sonsözüyle de okuyucunun zihnindeki eksik parçaları yerine koyar. Bulmaca tamamlanır.

 


 

Unamuno’nun türettiği ve kullandığı bir sözcük, kurallarını kendisinin belirlediği romana benzer bir edebi tür.

 


 

SATRANÇ USTASI DON
SANDALİO’NUN ROMANI
Miguel de Unamuno
ÇEV: İsmail Yerguz
KETEBE YAYINLARI 2018

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.