Günlük ritüeller dendiğinde kimimiz her sabah aynı saatte kalkmayı anlıyor, kimimiz evden muhakkak sağ ayakla çıkmak gibi daha çok takıntıya yaklaşan şeyleri. Bazı ritüellerin yaratıcılıkla bir bağı olduğu ve ritüelleri uygulamanın yaratıcılığı tetikleyebileceği de son yıllarda sıkça gündeme gelen iddialardan. Peki günlük ritüellerin faydası henüz akademik çalışmalara konu olmadan evvel de yazarlar tarafından fark edilmiş ve uygulanmış mıydı? İşte, Mason Currey'in kitabından derlediğimiz, bazı ünlü yazarların günlük ritüelleri:
Simone de Beauvoir
Feminist düşünceye katkıları kadar Jean-Paul Sartre'la olan ilişkisiyle de hatırlanan Simone de Beauvoir, çalışma konusunda pek sıkıntı yaşayan biri değildi. 1965 yılında The Paris Review'a verdiği söyleşide, "Genel olarak, güne başlamayı sevmesem de çalışmaya koyulmak için hep acele ederim," diyordu. "Önce bir çay içerim, ardından saat on civarında masanın başına oturup bire kadar çalışırım. Ardından arkadaşlarımla görüşürüm ve daha sonra beşte tekrar çalışmaya başlar ve dokuza kadar decam ederim."
Patricia Highsmith
Yetenekli Bay Ripley'in yaratıcısı Patricia Highsmith'in bazı kahramanlarıyla benzeşen bir özelliği vardı, o da insanlardan pek hazzetmiyordu. Yazmak onun için bir zevk kaynağı olmaktan ziyade bir mecburiyetti. "Çalışmanın, yani hayal etmenin dışında hiçbir gerçek hayat yok," diye yazmıştı günlüğüne. Highsmith her gün, genellikle de sabahları, üç-dört saat çalışıyordu. En sevdiği çalışma yöntemi ise etrafı sigaralar, küllükler, kibritler, bir fincan kahve, bir çörek ve çöreğin üzerine serpeceği biraz şekerle doluyken, yatağının üzerinde yazmaktı. Ayrıca yazmaya başlamadan önce sert bir içki içmeyi de ihmal etmezdi. Yatağının yanında bir votka şişesi bulunur ve her sabah günlük limitini belirlemek için şişeye bir işaret koyardı.
Jane Austen
Jane Austen hiçbir zaman yalnız yaşamadı ve içinde yaşadığı aile de rutinlerini etkiliyordu. Fakat bu kalabalıktan bir şikayeti de yoktu, yaşamından memnundu. Austen evin oturma odasında yazar ve sık sık da rahatsız edilirdi. Yazdığı şeylerin başkalarının dikkatini çekmemesi ve kolayca kamufle edilebilmesi için bir yöntem geliştirmişti; küçük kağıt parçaları üzerine yazıyordu. Ayrıca ön kapı ile çalıştığı oda arasında açılıp kapanırken gıcırdayan bir kapı vardı fakat Jane Austen bu kapının yağlanmasına itiraz etmişti. Çünkü o bu kapı sayesinde birilerinin odaya girmek üzere olduğunu anlıyordu.
Gustave Flaubert
Flaubert dünyaca ünlü romanı Madame Bovary'yi 1851'de, annesinin Fransa kırsalında bulunan evinde yazmaya başlamıştı. Flaubert her sabah onda uyanıyor ve zili çalarak kendisine gazetesini, mektuplarını, bir bardak soğuk suyunu ve doldurulmuş piposunu getirecek olan hizmetçiyi çağırıyordu. Flaubert mektuplarını okuyup biraz da piposunu tüttürdükten sonra yataktan kalkamaya karar verene dek kendisiyle sohbet etmesi için annesini çağırıyordu. Çok sıcak bir banyo ve saç dökülmesine karşı uygulanan önlemlerin ardından yazar saat on bir civarında güne başlamaya hazır oluyordu. Ancak gündüz saatlerini çoğuklukla gezintilerle ve okuyarak geçiriyor, çalışmaya ancak saat dokuz-on gibi, annesi yatağına çekildikten sonra başlıyor ve ev halkı uykudayken çalışabildiği kadar çalışıyordu.
Thomas Mann
Thomas Mann oldukça dakikti, her sabah sekizde uyanır ve yataktan çıkıp karısıyla bir fincan kahve içerdi. Ardından banyo yapıp giyinir ve sekiz buçukta kahvaltıya otururdu. Saat dokuz oldu mu yazarın çalışma odasının kapısı kapanırdı ve bu andan itibaren ne ziyaretçiler, ne telefonlar ne de aile fertleri kabul edilirdi. Ayrıca bu süre zarfında çocukların da gürültü yapması yasaktı. Sabah çalışmasının ardından Mann öğle yemeğini yine çalışma odasında yerdi. Sonrasında saat dörde dek gazete, dergi ve kitap okuyan yazar okumaları sona erince bir saatlik gündüz uykusu için yatağına çekilirdi. Saat beşte çay içmek için ailesine katılan Thomas Mann çayın ardından mektuplarını, tanıtım yazılarını ve makalelerini yazıyor ve sekiz civarı yenen akşam yemeğinin ardından da yürüyüşe çıkıyordu.
Ernest Hemingway
Ernest Hemingway tüm yetişkin yaşamı boyunca sabahın ilk ışıklarıyla uyandı. Önceki gece geç saatlere kadar içki içmiş olsa da bu durum değişmezdi, öyle ki yazarın oğlu Gregory babasının akşamdan kalmalığa karşı bağışıklık geliştirdiğini düşünür olmuştu. Hemingway ise 1958 yılında The Paris Review'a verdiği röportajda sabah saatlerinin onun için önemini şu şekilde açıklıyordu: "Bir kitap ya da öykü üzerinde çalışırken, mümkün olduğunca sabahın ilk ışıklarıyla birlikte yazmaya başlarım. Sizi rahatsız edecek kimse yoktur, hava serin ya da soğuk olur; çalışmaya başlar ve yazdıkça ısınırsınız. Yazdıklarınızı okur ve yazmaya kaldığınız yerden devam edersiniz. Hâlâ enerjinizin kaldığı ve bundan sonra ne olacağını bildiğiniz bir noktaya gelince durur, ertesi gün yeniden işe koyuluncaya dek hayatınıza devam etmeye çabalarsınız."
Kaynak: Günlük Ritüeller, Mason Currey, Kolektif Kitap.
Yeni yorum gönder