Kişiye kalan alanın her teknolojik ve idari gelişmeyle daha fazla arttığı dönemlerde, insanlar ne yapacaklarını ve neyle oyalanacaklarını bilemez hale geliyorlar. Bir acıdan veya sıkıntıdan kurtulma mücadelesi değil de, benliğiyle veya varlığıyla ne yapacağını bilememe mücadelesi başlıyor. En çok can sıkıntısının hissedildiği dönem de, muhtemelen, çocukluktan yetişkinliğe doğru içinden geçtiğimiz, bize muazzam dar gelen yaşam koridoru gençliktir. İşte bu esnada, sadece bize kalan zamanları değil, her alanımızı birtakım alışkanlıklar, dumanlar ve sıvılar kaplamaya başlar. Etrafımızdaki kültürel ortamda, otoritelerin ve ahlaklıların kınamalarına rağmen alışkanlık haline gelmiş, aslında zehir olma ihtimalleri çok yüksek, ama bir biçimde alışık olmadığımız ve heyecan duymamıza yol açan birtakım etkiler yaratan maddeler kullanırız. Yasal olarak mağazalardan alabileceğiniz sigara, içki gibi bugünkü otoritelerin yasak koymadığı tüketim maddeleriyle, esrardan kokaine, tinerden eroine bitkisel ya da kimyasal ilaç/drog türevlerine hayatın deneyim tuzaklarına daha fazla maruz kalırız gençliğimizde. Bugün kolaylıkla adını koyduğumuz, hiç rastlamamış olsak bile kültürel ürünlerden tanıdığımız, etkileri hakkında kulaktan dolma pek çok bilgiye sahip olduğumuz narkotik maddeler, insanlık tarihi kadar eski olsa bile asıl olarak modern kapitalizm ve emperyalizm sayesinde hayatımıza dahil olmuştur muhtemelen. Tıpkı aslanı veya fili yaşadığımız mahallerde görme ihtimalimizin düşük olmasına rağmen, hayvanat bahçelerinde görüvermemiz gibi; dünyada dolaşan narkotik maddeleri şahsen görme ihtimalimiz düşük olmakla birlikte, filmlerde ve kitaplarda çok fazla görebiliyoruz.
Narkotik maddelerin insanların hayatlarını nasıl etkilediğiyle ve kapitalizm ile emperyalizmin el ele verdiği dönemlerde zenginleşmek isteyen insanların her yeri nasıl sömürdüğüyle ilişkin romanlar, sıradan insandan devletlere kadar yasal olmayan ama kullanılanın herkesi nasıl dönüştürdüğüyle ilgili izlenimler sağlıyor. Tarih kitaplarından da bilgi edinmek olası elbette, ama şahsen her zaman romanları tercih etmişimdir, çok boyutlu olarak zihnimde canlandırmak için. Son dönemde iki yazar ilgi çekici yapıtlar kazandırdı dünyanın narkotik tarihiyle ilgili.
Emperyalizmin Narkotik Hali
Bangladeş kökenli, İngilizce yazan, eşiyle birlikte New York’ta yaşayan, 1956 doğumlu usta yazar Amitav Ghosh bugüne kadar yazdığı yedi romanın son ikisini, sıkıntıyı gidermenin dönüştürücü ve büyük oranda öldürücü yapay hikâyesine ayırmış. Batılı tüccar/askerler ile Doğulu halklar arasındaki ilişkilerin narkotik tarihini kat ettiği Ibis üçlemesinin ilk iki romanı olarak yayımlanan bu kitaplar; Sea of Poppies (Hap Denizi) ve River of Smoke (Duman Nehri). 1830’larda Batı’dan yükledikleri afyon türevlerini Hindistan üzerinden Çin’e taşıyan İngilizlerin Çin hükümetiyle giriştikleri Afyon Savaşları öncesinde ve sonrasında tüccarlar ile hükümdarlar arasında olup bitenleri romanlaştırmış Ghosh. Viktorya çağına doğru dünyanın dönüşümünde henüz etkilerinin tam olarak ne olduğu anlaşılamamış endüstriyel afyon kullanımının da payı azımsanmayacak orandadır tahminen.
Yine Hindistan bölgesinde, bu sefer Britanya sonrası yerel iktidarların kendi devletlerini kurduğu dönemde, eski Bombay yeni Mumbai kentinde afyon tekkelerinin dönüşümlerinin anlatıldığı başka bir romanla da, narkotik meselelerin kapitalist boyuttan bireysel boyuta hayatı nasıl etkilediğini okumak mümkün: Narcopolis. Daha çok şair olarak bilinen 1959 doğumlu Hint kökenli yazar Jeet Thayil, 2012 Booker ödülünün şimdilik adaylarından biri olan ilk romanında, 70’lerin ve 80’lerin Bombay’ında, kendisinin de yıllar boyunca mustarip olacağı esrar alışkanlığından eroin bağımlılığına sokak kültürünün nasıl bir seyir izlediğini, edebi açıdan da Beat yazarlarını aratmayacak incelikte ele almış. Hindistan ve Pakistan, Hindular ve Müslümanlar arasındaki iktidar mücadeleleri ve savaşlar/çatışmalar esnasında, masum gözükebilecek bir yaşam kültürünün nasıl kapitalist paylaşım hırsları sonucunda cehennemi andırmaya başladığını gayet etkili biçimde okura sunuyor.
Narkotik meselelerle ilgili romanları okuyunca, aslında endüstriyel kalkınmanın zamanımızı ve imkânlarımızı arttırarak hayatımızı cennete çevirmesi gerekirken, nasıl oluyor da kapitalist hırslar yaratıp cehenneme çevirdiğini anlamaya başlıyoruz. Dumanlar, sıvılar ve haplarla yoktan yere deneylere girişecek olanlara daha ucuz ve sağlıklı bir türevini, kitapları önermek gerekir belki de.
Uyuşturucularla kitapları aynı kefeye koyan son cümle beni şaşırttı.Boş kafa ve boş beyin yüzünden yöneldiğim kitaplar gerçekten iyi kafa bulduruyor.İlk olarak ciddi bir sigarayı bırakma girişiminde bulundum.20 yıllık tiryakiyim.Bu kitaplar bizi manipule mi ediyor yoksa diye delice şeyler düşüneceğim şimdi, yazınızı okuduğuma ve böyle bir anlam çıkardığıma göre.
Yeni yorum gönder