Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Ağaçlar'ın Dilinden Anlıyor Muyuz?



Toplam oy: 206
Ağaçlar, okurda yemyeşil bir ormanda yürüyormuş hissine kapı aralıyor. Okudukça, ağaçlara sıradan bir gözle bakamıyorsunuz. İnsanlardan uzaklaşıp yemyeşil bir ormanda yürüyor, sevimli hayvanlarla konuşuyor, kuş seslerine kapılıp tabiatın kalbine doğru ilerlerken kendinizle karşılaşıyorsunuz.

Ağaçlar’ın dilinden anlıyor muyuz? Yazıldığı dil Almancayı kastetmiyorum elbette, bu yazıda üzerinde duracağım dil evrensel, doğanın dili. Peki ağaçların sesine kulak vermemize vesile olan şey ne? Bir kitap. Hermann Hesse’nin bütün eserlerinin bulunduğu 20 ciltlik baskıdan Volker Michels tarafından derlenmiş Ağaçlar dilimize çevrilerek Kolektif Kitap etiketiyle okura sunuldu. Bu kitapta edebiyatın farklı türlerinde kalem oynatmış Hesse’nin ağaçlarla ilgili şiirleri ve denemeleri yer alıyor, çizimler ve görsellerle birlikte.

 

Hesse’nin bütün eserlerini bilmeme rağmen kitabı görünce duraksadım, kapakta ya da künye bilgilerinde türünün ne olduğuyla ilgili bilgilere yer verilmesinden yanayım açıkçası. Okur “derleme metinler” gibi bir ifadeyle önceden bilgilendirilebilirdi, kaynakça kitabın son sayfalarına saklanmış. İçeriğe gelince, kitabı okurken insanlardan uzaklaşıp yemyeşil bir ormanda yürüyor, ağaçların ve yaprakların içinden geçiyor, sevimli hayvanlarla konuşuyor, kuş seslerine kapılıp tabiatın kalbine doğru ilerlerken kendinizle karşılaşıyorsunuz. Çünkü insanın özü buradadır, doğa insanın ilk yuvasıdır.

 

DOĞAYI BİR EV OLARAK DÜŞÜNMEK

 

Bizi böyle huzurlu bir yolculuğa çıkaran şey elbette kelimeler. Metinlerin yaprak, ağaç, orman konulu olmasının yanı sıra bunlar arasına serpiştirilen ağaç ve yaprak çizimleri yemyeşil bir ormanda yürüyormuş hissine kapı aralıyor. Zaten Hesse’nin diğer kitaplarında sıklıkla işlediği insan, varoluş, Budizm, Doğu mistisizmi gibi temaları bu kitapta doğayı merkeze alarak derlemenin amacı biraz da bu: Kendimizi evimizde hissetmek. O ev doğa, namı diğer cennet. Yoksa amaç botanik bilgi vermek değil. İnsan ve doğa arasında var olan o ilişkiyi yeniden kurmak, tabiattan hareketle insanı ve onun varoluşunu yorumlamak, evrene farklı gözle bakmak, kendi elimizle kirlettiğimiz dünyanın o saf haline yeniden ulaşmak, belki bunun için yazmak, yazmak, bir ağaca sarılır gibi yazmak diyebiliriz bu metinler için. Hatta eco-eleştirel bir gözle inceleyip bambaşka sonuçlara da ulaşabiliriz, bu yöntemin yazımızın sınırlarını aşacağını bilmesek.

 

Kitabın ilk metni “Ağaçlar”, yazarın ağaçla kurduğu o duygusal bağı özetler nitelikte. Hesse’ye göre ağaçlar tapınaktır. Kitabı okudukça, ağaçlara sıradan bir gözle bakamıyorsunuz. Her biri sanat eseri gibi uzanıyor göğe. Hesse’ye göre: “Varlığın sırrıydı ve güzeldi, görebilen için mutluluktu, anlamdı, armağan ve keşifti, Bach’la dolu bir kulağın, Cézanne’la dolu bir gözün olduğu gibi.” Bu bakımdan her sanat eseri gibi kültürün, geçmişin, birikimin ve dolayısıyla kolektif bilincin de taşıyıcısıdır ağaçlar. Mesela Bursa’da yüz yıllardır ayakta duran ağaçlar tanıyorum, onlarla konuşurken geçmişe gidiyor, gövdesine benden yüz yıl önce başka bir elin dokunmuş olma ihtimaliyle heyecanlanıyorum. Ağaçları yazarken anılarının içinden geçen Hesse’yi daha iyi anlıyorum.

 

AĞAÇLAR ZAMANIN ÖTESİNDEDİR

 

Hesse diyor ki; “Bu ağaçlardan birini kaybetmek bir dostu kaybetmek demektir benim için.” Üstelik bir ağacın boşluğunu başka bir ağaç dolduramaz, nasıl bir insanın yokluğunu bir başkası dolduramıyorsa. Her biri kendine özgü hüviyettedir. Bir ağaç, kapladığı alandan fazlasına ve yaşadığı zamanın ötesine hitap eder; ölürken bile çoğalmaya, kendinden sonrakine faydalı olmaya kuruludur. Hesse’ye göre ağaçlar sonbaharda ölmezler, sadece beklerler, sabırla beklerler. Mesela bir ağaca bakarak beklemeyi öğrenmek, insan için az şey midir? Bununla birlikte insan, ağaçların arasında dolaşıp onların isimlerini öğrenmeye çalışarak bile hayal gücünü geliştirebilir, onların hikâyesini düşünebilir. Sait Faik, çiçek ve balık adlarını bilmeyenlerin öykü yazamayacağını söyler. Peki ya ağaçlar ve onların isimleri? Nereden bileceğiz, memlekette ağaç mı kaldı?

 

Salkımsöğüt, kayın, kavak, akasya, çınar, kestane ve buraya sığdıramayacağım ağaç çeşidi arasında gezinirken Hesse’nin dilinden, tasvirlerinden, gözlem yeteneğinden etkilenmemek elde değil bu arada. Fakat benzer kelimelerin kullanılmasına rağmen kitaptaki şiirlerden aynı lezzeti alamadığımı belirtmeliyim. Bu belki de yıllardır tartışılan “çeviri şiir” meselesiyle ilgilidir, siz ne dersiniz bilmem ama ben, çeviriyle ortaya çıkan şiirin artık yeni bir tür olduğunu düşünenlerdenim.

 

Eski şairler insan elini çınar yapraklarına benzetirmiş. Peki o yaprak, durduk yere kendi ağacını baltalıyorsa kurumasın mı sevgili okur?

 

 

AĞAÇLAR
Herman Hesse
ÇEV: Zehra Aksu Yılmazer
KOLEKTİF KİTAP 2018

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.