18. yüzyılda, onbin yıllık tarım toplumunun son fertlerinden biri olarak, ağzınızda bir saman çöpü, yeni ortaya çıkan küçük sanayi imalathanelerine bakıp bunların birçok şeyi değiştirecek gelişmeler olduğunu düşündüğünüzü hayal edin. (Birçok şeyi mi? Her şeyi!)
Ardından hızlandırılmış bir film gibi geçsin gözünüzün önünden o her şey: dev fabrikalar, onları doldurup boşaltan işçiler, bankalar, icatlar, yeni sınıflar, devrimler, krallıkların yıkılışı, yeni mülkiyet yapıları, yeni hukuk sistemleri, ulus devletler, kağıt paralar, şirketler, hisseler, dünya savaşları, diktatörlükler, demokrasiler … İşte şimdi de sanayi ve tüketim toplumunun kıyısından ileriye doğru baktığımız bu yeni üretim tarzı, beraberinde kimbilir ne köklü değişiklikler getirecek diye düşünmeye başlıyorsunuz; bunun bir çağ değişimi olduğunun ayırdına varıyorsunuz.
Chris Anderson’un ikinci kitabı “Bedava” sizi işte böyle bir ruh haline sokuyor.
‘Bedava’ya dayalı bir ekonomi?
Chris Anderson, bilişim ve yeni medyanın kült dergisi “Wired” ın yayın yöneticisi; hem dergisinin hem de kendisinin hak edilmiş bir ünü var. “Wired”, 1993 yılından beri dijital teknolojilerin sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel boyutta yarattığı dönüşümün tanığı. Anderson ise Wired okurlarına aşina olmakla birlikte, ilk olarak 2004 yılındaki makalesinde e-ticarete özgü “Uzun Kuyruk” fenomenine parmak basmasıyla ve aynı isimli kitabıyla adını çok daha geniş ölçekte duyurdu. Sözünü ettiğim “Bedava”, Anderson’un ünlenen ikinci kitabı ve birincisinden daha da çarpıcı. Bilişim dünyası ile ilgili çoğu insanın sorguladığı ve çözümleyemediği bir olguyu irdeliyor: Bedava’ya dayalı bir ekonomi nasıl olabilir?
Konu bir boyutuyla bir pazarlama öyküsü. Ancak sadece bir boyutuyla. Promosyon olarak dağıtılan numunelerle başlayan “bedava” nın bilgi yaymayı ve marka farkındalığı yaratmayı hedefleyen tarihsel örnekleri, pazarlama meraklıları için eğlenceli bir başlangıç oluşturuyor.
Anderson, bedavanın günümüze kadar evrilen birçok örneğini veriyor, hatta kimisini şematik olarak irdeliyor: Çapraz sübvansiyon, hediye ekonomisi, (bir hizmeti kullanıcılarının %95’ine bedava verirken hizmetin kimi ayrıcalıklarını para ödemeye razı olan %5’ine satmak anlamına gelen) “freemium” (free+premium), (Google örneğindeki gibi) bir hizmeti bütün dünyaya bedava kullandırırken başka bir kitleye reklam alanı satmak, (Facebook gibi) hizmetin içeriğini tüketicisine ürettiren “crowdsourcing” örnekleri, (“Radiohead” grubunun bazı ürünlerinde uyguladığı gibi fiyatı tüketicisinin takdirine bırakan isteyene de bedava kullandıran) “Freeware” dijital müzik satışı ve yeni ekonominin daha nice pazarlama icatları…
Kitap boyunca “dijital guru”nun “Bedavadan nasıl para kazanılır” sorusuna verdiği birçok örnek görüyoruz; bilgilendirici ve yaratıcı bir kişisel gelişim kitabında zevkle ilerliyoruz.
Pazarlamanın ötesi
Ancak, konu “bedava” dan para kazanmanın ötesinde, çok daha derin. Bunu da, (Moore Kanunu ile) konunun en derin noktasına, yani bilişim üretiminin en temeline indiğimizde görüyoruz. Bu; popüler bilişim markası HP’nin kurucularından Gordon Moore’un, ta 1965’teki bir makalesinde yaptığı tespitin günümüze kadar şaşmadan doğrulandığı yasayı hatırlatıyor bize: İşlemcilerde birim alandaki transistör sayısı her iki yılda bir ikiye katlanıyor. Bu yasanın eşdeğeri, işlemci hızları ve bellek kapasitesi için de geçerli. Bir başka deyişle her iki yılda bir bilgi işleme maliyeti yarı yarıya düşüyor.
Bilgi işlem yeteneğinde son 30 yıldır yaklaşık bir milyon kat ile ölçülebilecek bu şaşmaz geometrik artış, bugün imalat sanayinde eşdeğeri olmayan, ancak ve ancak tarımdan sanayiye geçiş döneminde (yani “sanayi devrimi”nde) yaşanmış olan süreçle kıyaslanabilecek bir üretkenlik patlamasının maddi temelini oluşturuyor. Boşuna “bilişim devrimi” denmiyor bu sürece. Bu gelişmenin efektif sonucu, bilgiyi çoğaltmanın marjinal maliyetinin ve onunla birlikte bilginin yani dijitalleşen her şeyin fiyatlamasının da kaçınılmaz olarak sıfıra yuvarlanması. Özetle, “bedava” artık aslında bir pazarlama numarası olmanın çok ötesinde bir anlam kazanıyor. Birdenbire (yerçekim kuvvetine benzer şekilde) bilişim sektörü ve çevresindeki meta üretimini kendi merkezine doğru çekmeye başlayan bir girdap gibi görünmeye başlıyor. Bir pazarlama tercihi değil, zorunlu bir dönüşüm. Etki alanı ise … bilişimin etki etmediği bir alanı artık düşünmek bile güçleşti. Neredeyse bütün imalat sanayi artık bilgisayarlarla kontrol edilmiyor mu?
İlk embriyonik örnekler
Tarihsel geçmişi trenyolu oyuncak meraklısı ve model uçak amatör topluluklarına dayanan paylaşımcı “hacker” etiğinin daha sonra internetin şiarı haline gelen “bilgi paylaşmak içindir” felsefesine dönüşmesi; bilginin paylaşılmasının önünde maddi hiçbir engel kalmamasından kaynaklanmıyor mu? Bu gelişme, (Wikipedi gibi) insanlığın bilgi birikiminin gene insanların tümünün katkısına açık üretim ortamlarında ortaya konmasını olanaklı kılıyor artık.
Giderek artan oranda açık kaynaklı (yani Richard Stallman’ın geliştirdiği GPL- kamusal mülkiyet lisansıyla gönüllülerin yüzbinlerce projede ortaklaşa geliştirdiği ve bedava paylaştığı yazılım ve teknolojilerle çalışan) bir internet ağında değişim değeri olmayan, sadece fayda değeriyle ölçülüp kullanım bulan; üretim aracının da, ürününün de bedava bilgi olduğu, tüketicilerinin aynı zamanda üreticisi olduğu, artık şirket formundaki yapıların değil, gönüllülük esaslı global toplulukların en iyisini geliştirebildiği ve hayatımızda artan oranda yer kaplayan bilgi ürünlerinin ekonomisinin yasaları nasıl işler? Atomların dünyasından apayrı bir uzayda, birler ve sıfırlardan oluşan enformasyon kodları dünyasında; çoğaltımın anında, kusursuz ve maliyetsiz, iletiminin ise ışık hızında gerçekleştiği, üzerinde fiyat etiketi olmayan bir ekonominin büyüklüğünü nasıl ölçersiniz? Chris Anderson bu ekonominin parasal karşılığını parmak hesabıyla yapmaya çalışmış. Sonuç, irice bir ülkenin yıllık hasılası, yani birkaç yüz milyar dolar mertebesinde. Ancak para ile ölçülmesi yanıltıcı, çünkü çok uzak olmayan bir gelecekte belki paranın da yerini alacak kolektif değişim ortamları doğacak buradan. Daha şimdiden bu ortamlarda doğan sanal para uygulamaları Çin’de yasaklanıyor, ABD’de ise sanal ortamlardaki kazançlardan nasıl vergi alabiliriz diye meclis komisyonları çalışıyor. Sosyal ağlar üzerinden siyasi hareketler oluşuyor, rejimler çatırdıyor. Velhasıl bir şeyler oluyor.
Chris Anderson, sanayi toplumunun kenarında durmuş, bilişim toplumunun bu yeni üretim ve mülkiyet biçimlerine bakmaya çağırıyor bizi. Bunlar daha ilk embriyonik örnekler. Fazla birşey söylemiyor. Sadece doğru yerlere detaylı şekilde bakıyor. Sonrası sizin hayal gücünüze ve çokça da tarihsel bilincinize kalmış!
Çelik Kapı ilginç
Yeni yorum gönder