Varoluşsal öğelerle kurduğu kitaplarına kendi yaşamından veya izlenimlerinden parçalar da katan Paul Nizon, 20. yüzyılda filizlenen yeni roman akımının Almanca edebiyattaki en önemli isimlerinden. Türkçede ilk kez yayımlanan Köpek ise yazarın dahil olduğu bu akımın hatırı sayılır kitaplarından.
Önceki hayatını terk eden, hesapsız ve riyasızca kendisini sokaklara atıp “serseriliğe” soyunan Nizon’un kahramanı, bir bakıma araştırdığı benliğini yeniden kurar. Sokakta yaşamaya başlayan kahramanımız, insanların gözlerini kendisinden kaçırışından bahsederken çocukluğuna dair anıları da paylaşır. Yani şimdi ile geçmiş arasında gidip gelir. Evvelden köpeğini gönderdiği sokaklar, onun sınırsız özgürlüğü yaşadığı ve bunun nasıl bir duygu olduğunu tarttığı bir alandır artık. Sokaklarda dolanır ya da hiçbir şey yapmadan otururken hayatta nelerden neden kaçtığının muhasebesine de girişip “kararlı” insanların ortalıkta gezindiği bir dünyada kararsızlıklarının tadını çıkarır. Herhangi bir hikayesinin bulunmaması, onun zincirlenmesini engeller; aynı şekilde içindeki köpeğin de: “Hayat hikaye yazmaz. Yaşanmışlığa farklı anlamlar vererek hikayelere çeviren ve oraya tıkıp tüm kapıları kilitleyen biziz.” Bütün hayatını amaçlar ve koşturmayla geçirdikten sonra zinciri kopunca gerçek hayatın farkına varan kahramanımız, hikayelere de dışarıdan bakabilir hale gelip, “gerçekte nerede durduğumun önemi yok,” diyebilir.
Gündelik yaşamın boğucu döngüsünden düz bir çizgiye evrilen yolda, Nizon bize bir an bakıp geçtiğimiz hakikati anlatıyor.
“Yaşam bir hikayeye sığdırılamaz”
Sonsuz-sınırsız özgürlük anlatımı, sokaktaki kahramanımız ve köpekle ete kemiğe bürünürken Nizon, rutine hapsolmuş ama kendisini özgür hisseden herkese selam gönderiyor. Köpeğin saflığını, bizim olmak ve ulaşmak istediğimiz şeyle özdeşleştiriyor; yalnızca yaşamak, burada kilit kavram.
Nizon, aklımıza önemli bir soru düşürüyor: Her şeyi geride bırakmak özgürlük mü, yoksa sırtımıza daha büyük bir yük mü biniyor? Bunun arkasından bir başka sorunun gelmesi kuvvetli bir ihtimal: Yalnızlık, insanın kafasını mı boşaltır yoksa daha çok mu doldurur?
Aynı veya benzer soruları, kendisine örtük biçimde defalarca soran kahramanımız, daha önceki hayatında yaşadığı çevreye artık kendisini ait hissetmediğini anlıyor. Sonsuz-sınırsız özgürlüğün kollarına atılmasını sağlayan da zaten bu. Belki de, “Yaşam bir hikayeye sığdırılamaz,” derken aklından geçenlerdir onu sokağa çağıran, olamaz mı?
Bir ihtimal daha var, o da peşindeki yazar. Tıpkı Köpek’le nefesini ensemizde hissettiren Nizon gibi. Bizi ısıran hayata karşı harekete geçmemiz için bir çağrı olabilir bu.
Görsel: Ali Çetinkaya
Yeni yorum gönder