3 Şubat 2015’te edebiyat dünyası için tarihi kabul edilebilecek bir haber aldık: 1960’ta yayımlanan Bülbülü Öldürmek romanının ardından sessizliğe gömülen Harper Lee'nin bir başka romanı bulunmuş, yayımlanması için yazarın izni alınmış ve kitap yayınevinin yolunu tutmuştu. Kuşkusuz sevdiğimiz yazarlardan gelen yeni kitap haberleri her daim heyecan vericidir, oysa bu defa heyecanımızın kat be kat artması için bambaşka sebeplerimiz vardı: Bir defa bugüne dek Lee'nin Bülbülü Öldürmek'ten başka bir romanını okumamıştık. Tek bir romanla Amerikan edebiyatının ustaları arasına giren Lee, tıpkı Salinger gibi, sessiz kaldıkça namı yürüyen nadir yazarlardan birisiydi. Üstelik söz konusu yeni kitabın Bülbülü Öldürmek romanının devamı niteliğinde olduğu söyleniyordu. Jean Louise, namıdiğer Scout, büyümüş, 26 yaşında genç bir kadın olarak Maycomb adlı kurgusal Alabama kasabasının yolunu tutmuştu. Okurlar olarak tuhaf bir özdeşleşmenin içine girmemiz kaçınılmazdı: Tıpkı Jean Louise gibi biz de yıllar sonra Maycomb'a geri dönecek, Amerikan edebiyatının en ünlü roman kahramanlarından biri haline gelen Atticus Finch'le ilgili yazılmış satırları yeniden okuma fırsatı bulacaktık. Tespih Ağacının Gölgesinde nihayet Türkçe çevirisiyle raflardaki yerini aldı. Oysa biz, tıpkı Jean Louise gibi, bu geri dönüş hikayesinde pek de aradığımızı bulamadık...
Tespih Ağacının Gölgesinde hem içeriği hem de yapısıyla beklentilerin altında kalan bir metin. Henüz ilk sayfalarda Bülbülü Öldürmek’in unutulmaz çocuk karakterlerinden Jem'in öldüğünü öğreniyoruz. Jem ve Dill'in hikayeden çıkışıyla açılan boşluğu Jean Louise'in sevgilisi, Jem'in en yakın arkadaşı ve Atticus'un neredeyse manevi oğlu olma mertebesine yükselmiş olan Henry dolduruyor. Dahası Maycomb hiç de Jean Louise'in hatırladığı gibi değil. Kasaba giderek muhafazakarlaşmış, Maycomb'un beyaz nüfusu siyahların eşit hak, eşit vatandaşlık arayışlarına karşı kamplaşmış. Üstelik Jean Louise için esas hayalkırıklığı babası Atticus'un da bu karşı duruşun önde gelen isimlerinden olduğunu öğrenmesiyle ortaya çıkıyor. Tespih Ağacının Gölgesinde işte tam da bu hayal kırıklığıyla ilgili bir roman, zira Jean Louise'in gerçekleri görebilmesi, kendi başına bir birey olabilmesi için önce babası Atticus'un gölgesinden kurtulması, hayalinde yaşattığı Atticus'u öldürmesi gerek.
Devam romanı mı, yoksa bir taslak mı?
Aslında yeni değil, oldukça eski bir metinden söz ediyoruz. Tespih Ağacının Gölgesinde, Bülbülü Öldürmek’in öncülü, bir nevi ilk taslağı. Lee Tespih Ağacının Gölgesinde'yi 1957’de tamamlıyor. Roman JB Lippincott adlı yayınevi tarafından kabul edilse de yayınevinin editörlerinden Tay Hohoff, Harper Lee'den olayları 20 yıl sonra geçmişi anımsayan Jean Louise aracılığıyla değil de bizzat 20 yıl önceki Jean Louise aracılığıyla anlatmasını istiyor. Böylelikle Tespih Ağacının Gölgesinde rafa kalkıyor ve Bülbülü Öldürmek doğuyor. Dolayısıyla Tespih Ağacının Gölgesinde'yi kendi başına bir metin ya da bir devam metni olarak okumak yerine, bir öncül taslak olarak okumak daha doğru, zira tek başına ele alındığında sorunlu olan bu metin ancak Bülbülü Öldürmek romanını tamamlayıcı nitelikte bir metin olarak ele alındığında değer kazanıyor.
O halde Tespih Ağacının Gölgesinde'ye geçmeden önce Bülbülü Öldürmek romanını hatırlamak gerek. 6 yaşındaki Jean Louise "Scout" Finch'in zihninden Maycomb adlı kurgusal güney kasabasındaki taşra hayatını aktaran Bülbülü Öldürmek ırk ayrımının kasaba hayatındaki izlerini Scout ve Jem'in babası avukat Atticus’un devraldığı bir tecavüz davası eşliğinde gözler önüne seriyordu. Siyah bir genç olan Tom Robinson'ın beyaz bir kadına tecavüz etmekle suçlanması üzerine Robinson'ın avukatlığını üstlenen Atticus, kasaba halkının tepkilerine ve hatta linç girişimlerine rağmen davadaki pozisyonunu koruyup çocuklarını gururlandıracak bir savunma hazırlamıştı. Atticus davayı kazanamasa da onun davadaki sözleri Atticus'u hem Jean Louise'in hem de milyonlarca okurun gözünde kahramanlaştırdı: "Gentlemen, if there's one slogan in this world I believe, it is this: equal rights for all, special privileges for none." Olay örgüsü bir yandan Scout'un abisi Jem ve arkadaşları Dill ile oynadıkları oyunlarla süslüyken, metin kasabanın dedikodularla ve baskılarla dolu yaşantısını usta bir biçimde çocukların oyunları, korkuları ve istekleri aracılığıyla aktarıyordu. Tespih Ağacının Gölgesinde ise Jean Louise aracılığıyla Maycomb'a geri dönüyor ve Bülbülü Öldürmek’in karakterlerini yeniden gözden geçiriyor...
İki metin arasındaki farklılıklar yalnızca karakterlerdeki değişimle sınırlı değil. Bülbülü Öldürmek’te anlatıcı Jean Louise'ken Harper Lee bu metinde Jean Louise'in zihnini takip eden üçüncü tekil şahıs anlatıcı kullanmış. Anlatıcı, zaman zaman dış sesten bizzat Jean Louise'in iç sesine kayıyor, fakat bu geçişler, Bülbülü Öldürmek'te gördüğümüz anlatı ustalığından uzak. Jean Louise sıklıkla geçmişi hatırlayıp Jem ve Dill ile yaptıklarını anımsasa da Bülbülü Öldürmek’i okumayanlar için söz konusu anımsamalar derinlikten uzak. Örneğin, Jean Louise'in Dill'i özlüyor oluşu birkaç kez dile getirilse de metin Jean Louise'in Dill'i özlemesi için geçerli sebepleri bize sunmakta zayıf kalıyor. Dolayısıyla olay örgüsü de, karakterler de ancak Bülbülü Öldürmek ile birlikte ele alındığında anlam kazanıyor.
Bülbülü Öldürmek’i yeniden yazmak
Atticus'taki değişim ise belki de en önemlisi. Atticus'un Bülbülü Öldürmek'teki eşitlikçi adalet anlayışı ve Tom Robinson'ı savunuşu, Harper Lee'nin metni yazarken belki de asla öngöremeyeceği bir sonucu doğurmuştu: Atticus, Andy Crank'in da dikkat çektiği gibi, The Help'ten Missisipi Burning'e kadar izlerini görebileceğimiz "siyah halkın kurtarıcısı beyaz adam" tipinin en önemli örneklerinden olmuştu (Andy Crank, "Unkillable Mockingbird," LA Review of Books, 2 Eylül 2015). Bu tipin ve böylesi bir kurgunun ne denli sorunlu olduğunun bugün bilincindeyiz, oysa kitabın yayımlandığı yıllarda Atticus radikal bir yol gösterici kahraman olarak tanımlanıyordu. Kitabın yayımlanışından yalnızca bir yıl sonra Harper Lee Pulitzer ödülünün sahibi oldu. Bir daha hiçbir roman yayımlamasa da Bülbülü Öldürmek Lee'nin ikonik metni, Amerikan edebiyatının yegane klasiklerinden kabul edildi.
Oysa Tespih Ağacının Gölgesinde Atticus'u tahtından tepetaklak aşağı indiriyor. Jean Louise ile birlikte biz de Maycomb'a geri döndüğümüzde, Bülbülü Öldürmek'le kahramanlaştırdığımız Atticus'un bu defa tam aksi bir duruş sergilediğini görüyoruz. Dolayısıyla, altmışlardan beri Atticus'u kahramanlaştıran okur da Jean Louise'le birlikte büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Fakat metin tam da bu kahramanlaştırmaya karşı çıkıyor işte. Jean Louise'in amcası Jack'in sözleri belki de bu yüzden Jean Louise'i tam kalbinden vuruyor: "Büyürken, büyüdüğünde, yaptığın şeyden tamamen habersiz bir şekilde, babanı Tanrı ile karıştırmışsın." Diğer bir deyişle, elli beş yıl önce Bülbülü Öldürmek'in kurduğunu Tespih Ağacının Gölgesinde yıkıyor, bülbülü öldürüyor, Atticus ikonunu yerle bir ediyor.
O halde bu metni nasıl ele almalı, nasıl sınıflandırmalı? Bu bir devam kitabı mı, yoksa Bülbülü Öldürmek'te yaratılan efsaneye geri dönüp metni yeniden okumamız için yapılan bir çağrı mı? Ne de olsa Atticus’ıu yalnızca Jean Louise "Scout" Finch'in gözlerinden görüp onunla birlikte efsaneleştirdik. Metnin sonunda Scout'un öğrendiği bir şey varsa o da Atticus'un bu efsanevi pozisyonu hak ettiği değil, bu pozisyonun ona Scout tarafından verildiği. Tespih Ağacının Gölgesinde, Bülbülü Öldürmek'le konuşan, ona geri dönen ve belki de onu yeniden yazan bir metin. Nitekim artık biliyoruz, Atticus ancak Scout'un kahramanlaştırıdığı kadar kahraman: Bu yüzden de altı yaşındaki Scout'un taptığı adamı yirmi altı yaşındaki Jean Louise tahtından indirebiliyor.
* Görsel: Tolga Tarhan
Yeni yorum gönder