Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Çocuk bakışlı anlatıcı



Toplam oy: 717
Mo Yan // Çev. Erdem Kurtuldu
Can Yayınları
Derlemeye adını veren öykü başta olmak üzere bu derlemedeki öykülerin birçoğunda Mo Yan, çocukların bakış açısına yerleşerek anlatıyor hikayesini.

Mo Yan, 2012 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığında Türkiye’deki entelektüel kamuoyu, yazar hakkında pek bir fikri olmadığından bekleyip görmeyi yeğlemişti. Ardından, hakkında çıkan politik yönü ağır basan haberlerle Mo Yan’e dair bir kanaat oluşmaya başladı. Bereket, Can Yayınları’nın girişimiyle Erdem Kurtuldu Mo Yan’in romanlarını çevirmeye başladı da, bu Çinli hikaye anlatıcısını yakından tanıyabildik. Filme de uyarlanan Kızıl Darı Tarlaları’nı İri Memeler ve Geniş Kalçalar takip etti. Yaşam ve Ölüm Yorgunu adlı epik ve mitolojik öğelerle bezeli romanının ardından Değişim nam otobiyografik novellası geldi. Şimdilerde ise Mo Yan’in seçme öykülerinden oluşan bir derleme olan Saydam Turp ile tanıştık.


Derlemeye adını veren öykü başta olmak üzere bu derlemedeki öykülerin birçoğunda Mo Yan, çocukların bakış açısına yerleşerek anlatıyor hikayesini. Seçilen çocuk karakterler ve anlatıcılar, Mo Yan’in öykülerinde tercih ettiği iki farklı yönelime müsait olması bakımından önemli. Birincisi, öykülerinde yoğun tarihsel ve siyasi göndermelerde bulunuyor, Çin’in yakın geçmişini bir öykü platosu olarak kullanıyor. Genel yapısı itibariyle insanı ezen, özerklik tanımayan baskıcı bir sistemi anlatırken fiziksel olarak da zayıf, güçsüz, iktidarsız ve hep büyükler tarafından yönetilen çocukları merkeze alıyor. Çin halkının temsili olarak da okuyabileceğimiz bu çocuk, örneğin “Saydam Turp”ta asla sesi çıkmayan, repliği olmayan, sevgi ve merhamete de zalimlik kadar duyarsızlaşmış, kendisi merkezde olsa bile etrafında gelişen ve onu aşan olaylar nedeniyle silikleşmiş bir tip. Çevresindeki insanlara ve gelişen olaylara karşı kayıtsızlığını koruyan bu çocuğu yeniden heyecanlandıran şeyse, o maddi dünyanın içinden büyülü bir şekilde fırlayan, doğaüstü parlak bir saydam turp.


Sıradanlığın büyülenmesi

 

Bu büyülü nesne bizi Mo Yan’in öykülerindeki diğer başat unsura götürüyor. Mo Yan’in diğer romanları için de geçerli olan bu unsur ise büyülü gerçekçi yapı. Sıradanlığın birdenbire aşılması, o maddi koşullarla örülmüş öykü platosunun aniden büyülenmesi, beklenmedik bir dönüşle, örneğin sıkıcı bir yengeç veya sazan avının büyülü bir karşılaşmaya dönüşmesi her an mümkün. Bir öyküde bu dönüşümü vermenin en kolay yollarından biri, bu tecrübeyi bir çocuğa yaşatmak. Nitekim çocuk, henüz bir geçmişi olmadığı, alışkanlıklarının esiri olarak dünyaya bakışı neden-sonuç ilişkisinin kesinliğiyle donuklaşmadığı için bu olağanüstü geçişleri rahatlıkla kabul eder. Tecrübe ve kavramlaştırma süreci tamamlanmadığından kendine, doğaya ve insanlara hayretle bakmayı sürdürür. Bu nedenle çocuk bakışlı anlatıcılar Mo Yan’in öykülerinde hem toplumsal gerçekçi damarı hem de büyülü gerçekçi damarı beslemek için biçilmiş kaftandır.


Mo Yan’in öykülerindeki yerellik vurgusu, kendi coğrafyasından ve kültüründen bahsetmedeki ısrarı Faulkner’i hatırlatır. Kültürel öğeleri çıkardığımızda yakınsadığımız halk hikayecisi ruhu ise Mo Yan’den Márquez’e uzanan bir damarı işaret eder. Bunlara bir de doğa, hayvan ve bitki betimlemelerini ekleyin: İşte size Mo Yan’in yazın dünyası.

 

 

 


 

 

 

Görsel: Kaan Bağcı

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.