2016 Avrupa Futbol Şampiyonası, Türkiye’de pek alışık olmadığımız türden bir öykü kitabının yayın tarihiyle kesişti; 19 edebiyatçının kaleminden 19 futbol öyküsünü bir araya getiren Al da At Dercesine’nin... Böyle bir derlemenin bugüne kadar eksik kalmasının sebeplerini ise, edebiyatçıların ve çoğu edebiyat okurunun futbolla aralarına koydukları mesafede mi aramak gerekir? Tribünlerin şovenist ve cinsiyetçi diliyle pekişerek bir türlü kapanmayan bu mesafe, futbolun bir diğer yönünde odaklanıldığında ortadan kalkabiliyor oysa. Al da At Dercesine de, endüstriyel futbolun aktörleriyle, reklam pastalarıyla, tribünlerin diliyle veya futbolun neden “kitlelerin afyonu” gibi görülebileceğiyle değil, edebiyatçıları futbola yaklaştıran bu diğer yönle ilgili bir kitap.
“İki adam, bir pireli kedi, dökük bir ev, balık kokan eller... Benden geçmemiş midir, geçmiştir. Maç, sesler, siyah, beyaz, şampiyon Beşiktaş. Kalabalık, kadınlar, yaşlılar, çocuklar, gençler. Kim ne yapsın beni? Beşiktaş, şampiyon Beşiktaş. Tek başıma kocayacağım. Evet, bağıracağım ben de. Bağıracağım yalnız. Siyah, beyaz, siyah. Unutacağım, her şeyi unutacağım. Başka hiçbir şeyi hatırlamayana kadar bağıracağım.” Işıl Kocaoğlan’ın “Ne Gelir Elden?” başlıklı öyküsüyle tanıştığımız bu balıkçı, edebiyat okurunun çok iyi tanıdığı, hatta bağrına basıp sevdiği, “tutanamayan” bir karakter. Öykülerden sadece ikisinde, Murat Başekim’in lüks içinde yaşayan yıldız bir kaleciyi ele aldığı “Totem”inde ve Can Belge’nin orta sınıfın ego açmazlarını gerçek futbol ile halı saha futbolunu, muzipliği akademikliğinden gelen bir üslupla karşılaştırarak ortaya koyduğu “Halı Saha Futbolu”nda, bu balıkçıdan farklı karakterlerle karşılaşıyoruz. Diğerleri ise, ister kaleci, ister kulüp başkanı, ister hakem olsun, insanlıklarıyla, uyumsuzlukları ya da saklamaya çalıştıkları kırılganlıklarıyla, hayatın boşluğunu ve anlamsızlığını futbolla telafi etme uğraşlarıyla, kaleminden çıktıkları öykücünün sevgisini ve şefkatini kazanmış karakterler. Aralarında tribünlere yerleşse cinsiyetçi ve şovenist tezahüratlara eşlik edecekler var mıdır bilmiyoruz; ama bunun mümkün olduğunu hissetmemize rağmen, onlara bir başka gözle bakmayı yine de başarıyoruz.
Peki, kadınlar neredeler? Bu soruyu iki türlü ele almak mümkün. Kitaptaki 19 öyküden sadece ikisinin yazarı kadın (Işıl Kocaoğlan ve Ayla Duru Karadağ). Öykülere baktığımızda da, kadın karakterlerin ana karakterlerin sevip de kavuşamadığı birer isim olarak kaldığını görüyoruz. Karadağ’ın “Kızlar” adlı harika öyküsü ise, bu tablonun dışına çıkarken, kız çocuklarının futbol formasını üzerlerine niçin olduramadıkları, kadınların –yazar ya da değil– futboldan neden uzak durdukları üzerine düşünmemizi sağlıyor.
Al da At Dercesine, yukarıda saydığım yazarların yanı sıra Alper Atalan, Akif Kurtuluş, Mahir Ünsal Eriş, Yekta Kopan, Kıvanç Koçak, Ercan Kesal, Mustafa Çiftci, Necdet Dümelli, Bülent Çallı, Emre Bayın, Giray Kemer, Hakan Kulaçoğlu, İlyas Barut, Serhan Ergin ve Bağış Erten’in edebiyat okurunu futbolla, futbol izleyicisini ise edebiyatla ortak paydada buluşturabilecek öykülerinden oluşuyor. Böylesi kitapların arkası gelecek mi, yoksa bu derleme birkaç istisnadan biri olarak mı kalacak, göreceğiz.
Görsel: Onur Atay
Yeni yorum gönder