Psikanaliz, bir tedavi yöntemi olmasının yanı sıra aynı zamanda bir düşünme/çalışma yöntemi olarak da ele alınabilir. Bu yüzden birçok alana rahatlıkla burnunu sokar. Özellikle de bir sanat yapıtına ilişkin söyleyecek çok şeyi vardır her zaman. Bu bağlamda psikanalizin yakın durduğu sanat türleri içerisinde belki edebiyatı biraz kayırmak gerekebilir. Zira psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’a “Sizin ustalarınız kimlerdir?” diye sorulduğunda, Freud kütüphanesini dolduran edebiyat eserlerini gösterir. Bunun dışında Freud’un hayatı boyunca tek bir ödül aldığını, bunun da 1930 yılında verilen Goethe Ödülü olduğunu biliyoruz. Bu iki durum başlı başına Freud’un ve haliyle psikanalizin edebiyatla nasıl hemhal olduğunu gösteriyor. Freud bilinçdışını keşif yolculuğunda yalnızca ruhsal hastalıkları tedavi edecek bir yöntemi değil aynı zaman da insan ruhsallığı denen şeyin nasıl işlediğini açıklayacak yöntemi de bulmuştur. Freud’a göre bilinçdışı, sanatçıların yaratma ediminde ihtiyacı olan ilhamın da çok önemli bir kaynağıdır. Yani bilinçdışı edebiyat ve psikanalizi buluşturan kavramların başında geliyor diyebiliriz.
Bir edebi esere psikanalitik kuramdan yola çıkarak yapılacak okuma, yoruma ya da aktarıma dayanır. Yorum, Terry Eagleton’a göre edebiyat metninin bir rüya metni olarak okunmasıdır. Eagleton, “Tıpkı rüya gibi eser de bazı malzemeleri ele alır ve bu malzemeleri bazı tekniklerle bir ürüne dönüştürür,” der. Yoruma dayalı okuma, psikanalitik bakışın edebi bakış açısına oturtulmasını ve onun dönüştürülmesini mümkün kılar.
Aktarımı kısaca analizanın (hastanın) psikanalistine karşı geliştirdiği tutum, davranışlar, hissettiği ve yansıttığı duygular olarak tanımlayabiliriz (Tam tersini de karşı aktarım olarak tanımlayabiliriz). Bunun edebi versiyonu da kuşkusuz eser-okuyucu ilişkisi olacaktır. Yazardan okuyucuya geçen ya da okuyucunun esere karşı geliştirdiği bazı duygular, düşünceler, unutmalar, hatırlamalar, hayranlıklar, öfkeler kuşkusuz bir edebi esere yapılan psikanalitik okumanın kendi aktarımımızla beraber önce kendi içimizde başladığını gösteriyor bizlere.
Bir edebi esere hakkıyla psikanalitik okuma yapabilmemiz için, önce psikanalitik edebiyat kuramına sırtımızı dayamak gerekiyor. Oğuz Cebeci’nin geçtiğimiz ay genişletilmiş haliyle üçüncü baskısını yaptığı ve İthaki Yayınlarından çıkan Psikanalitik Edebiyat Kuramı isimli düşünsel hacmi geniş kitabı, bu desteği bizlere fazlasıyla sağlıyor. Kitap, rüya-eser benzerliği olgusundan yola çıkarak, rüya yorum yöntemlerinin edebiyat yapıtlarının analizinde kullanılmasını örneklendirmeye yönelik malzemesi bol, doyurucu bir bakış açısı sunuyor. Bu çerçevede yazar, çağdaş rüya yorum yöntemlerini karşılaştırmalı olarak ele alıp ve örneğin Edelson’un, Chomsky ile Freud’un kuramlarını birleştiren Language and Interpretation’ı gibi, rüya kuramını edebiyat yapıtlarının analizinde kullanan az sayıda yapıttan biri olma niteliği taşıdığını ifade ediyor. Kitap, aynı zamanda rüya görenin çağrışımlarını rüya yorumu açısından zorunlu sayan klasik rüya yorum yöntemlerine alternatif bir yöntemi, Kramer’in geliştirdiği “rüya tercümesi” yöntemini okuyucuların dikkatine sunuyor. Bunu yaparken de teorik bilgilerin yanında pratik kullanıma ilişkin özellikle Türk edebiyatından ilginç örnekler vermeyi ihmal etmiyor.
Kitabın son baskısını diğer baskılardan önemli ölçüde ayıran ve ayrıcaklı kılan nokta ise yazarın psikanalitik bir perspektiften metafor kavramını ve bunun diğer disiplinlerle ilişkisini temsil etmesi açısından önem taşıyan gösterge bilimi (semiotics) psikanalitik bir açıdan didik didik incelemesi oluyor. Aynı zaman da bilinçdışı fantezinin metaforla ilişkisine dair de düşünsel bir ziyafet sunuyor.
Oğuz Cebeci, psikanalitik edebiyat eleştirisine yönelik tepkilere de kısaca şöyle değiniyor: “Psikanalitik edebiyat eleştirisine karşı çıkanların temel varsayımı, bizzat psikanalizin kendisinin tartışmalı ve ‘fantastik’ bir uygulama olduğu ve gerçekten sonuç verebileceğine ilişkin kanıt bulunmadığı yolundadır. Burada, psikanalizin somatik olarak ölçümlenebilen sonuçlar veren bir uygulama olduğunu belirtmek istiyorum. Depresyon ve takıntılı düşünce türü rahatsızlıklardan yakınan hastalar üzerindeki ölçümler, psikanaliz uygulamalarının, ilaç uygulamalarına benzer ancak daha kapsamlı ve kalıcı biçimde beyin kimyasını değiştiren sonuçlar verdiğini göstermektedir. Dolayısıyla psikanalitik edebiyat eleştirisinin sağlam, hatta bilimsel bir dayanağı mevcuttur.”
Psikanalitik Edebiyat Kuramı, sadece konuyla ilgili akademik çevreleri değil, araştırmacıların yanı sıra edebi eserlere farklı bir bakış açısı geliştirip, psikanalitik açıdan okumak/yorumlamak isteyen birçok okuru da kolayca cezbedecektir.
* Görsel: Onur Atay
Yeni yorum gönder