Aşk, bekaret, evlilik, hava, ateş, su, savaş, hasat, bilgelik... Yeryüzüyle ve yaşamla ilişkilendirilen daha birçok şey; insanın varoluştan bu yana üstünde kafa yorduğu, anlamlandırmak için tanımladığı, her birine tanrıça ve/veya tanrı atadığı konu... Uzaya çıkmış, ayda yürümüş, denizin dibine inmiş, yerin altına gitmiş, kilometrelerce uzaklığa rağmen teknoloji sayesinde birbirinin yanındaymış gibi iletişebilen insan hiç değişmemiş... İnsanın kafa karışıklığı, anlamlandırma çabası, derdi tasası, neşesi havası hep aynı. Örneğin Mısırlının Hathor’u, Yunanın Eros’u, Vikingin Freya’sı, Kadim Yakındoğulunun İştar’ından sorulan aşk ve sorunları hâlâ çözülemedi, olduğu gibi. İnsanın ölüme, ölüler diyarına ilgisi de.
Mezopotamya'dan İnana süslenip püslenip ME’yle birlikte ölüler diyarına yolculuk eder. Amacı oranın kraliçesini öldürmektir. Her kapıda süslerinden birer parça alınır ve sonunda tanrısal güçlerinden yoksun kalır, öldürülür. Üç gün sonra onu kurtarmak için yaratılmış varlıklar bir hayat iksiriyle onu canlandırır. Japon mitolojisindeki İzanagi ile Yunan mitolojisindeki Eurydike’nin ölüler diyarına inmesinin nedenleri ise oldukça benzerdir. İkisi de ölen eşlerinin peşinden gider ve ikisi de eşini geri getiremeden döner.
Mitolojilerde geleceğe duyulan merak da önemlidir. Örneğin gaipten haber verme ve kehanet Roma’da bir sanattır. Roma mitolojisinde, kahin anlamına gelen augur adlı üst düzey rahipler, tanrılardan gelen çeşitli işaretleri yorumlamakla sorumludur. Gök gürlemesi, şimşek, deprem gibi doğa olayları, karadaki hayvanların ya da havadaki kuşların davranışları tanrısal işaretler olarak yorumlanır. Kurban edilen hayvanların organlarına bakılarak gelecek okunur. Auspicia denen “kuş izlemek” kehanet için yaygın bir yöntemdir. Bu noktada, Türkçede günlük konuşma dilinde biri bilmememiz gerektiğini düşündüğü bir şeyi nereden bildiğimizi sorduğunda “kuşlar söyledi” dememiz oldukça ilginçtir.
Yaratılış meselesi de farklı mitolojilerde benzer öğelerle ele alınır. Kadim Yakındoğu, Mısır, Amerikan mitolojisinde suyla yaratılıştan söz edilirken, Afrika, yine Mısır, Hint, Çin, Avustralya ve Okyanusya mitolojisinde bir kozmik yumurtadan bahsedilmekte.
Kültür Taşıyıcıları’ndan, hemen herkesin hayatında bir kez olsun duymuş olduğu Prometheus; insana el sanatlarını, bilimleri, tanrılardan çaldığı ateşi verir, Afrikalı Lonkundo kabilesine orman hayvanlarına tuzak kurmayı öğretir. Yine kültür taşıyıcısı Kadim Yakındoğudan Enki ise tam bir insan dostudur. Onlara tatlı su getirir; tanrılara görevler verip kanallar inşa etmek, arpa yetiştirmek, ekmek pişirmek, mimarlık gibi işlerin yapılmasını sağlamakla kalmaz, tüm diğer tanrılar insanı büyük bir tufanla yok etmek istediğinde onun kaçmasına yardım eder, Ziusudra’ya ailesi ve hayvanlarını taşımaya yetecek bir tekne yapmasını bildirir. Ne kadar tanıdık bir hikâye... İnsanın ortak paydasına, doğasını oluşturan arzu, korku, heves, istek, şiddet, anlatmak, aktarmak, tanık ihtiyacı duymak gibi ister istemez sahip olduğu insani durumlarına işaret eden türden bir tanıdıklık bu. Savaşlarla, alış verişle, düğünle davulla birbiriyle iletişen insana. Geçmiş gelecek demeden.
NTV Yayınları’nın “Başvuru Kitapları” dizisinden çıkan “Mitoloji” kitabı bir giriş hapı. Bilginin derli toplu sunulduğu bir özet. İnsanlığın ve insanın dünü ve bugününü, aşkı, yaşamı, yeri göğü, ölümü nasıl anlamlandırdığını, eski uygarlıkların hem kendileri hem de şimdiki uygarlıkla ilişkisini, benzerlik ve/veya farklılıklarını derli toplu bir gözle görmemizi sağlayacak bir hizmet. Bir başucu kitabı da denebilir. Her zaman masanın üstünde, koltuğun yanında duracak kitaplardan.
Kitap, fotoğraflar ve görseller, grafik tasarım ve sayfa düzeni açısından özellikle övgüye değer. Sayfa düzeninin özenine ve pratik kullanımına dikkat çekmekte fayda var. Ana metin konu edilen tanrı, tanrıça ya da efsaneyi anlatarak, kültürel ve mitolojik bağlamı ortaya koyuyor. Kilit bilgiler ilgili tanrı ya da tanrıçanın önemli özellik ve işlevlerinin özetini veriyor. Özel konu kutucukları belirli bir dinsel ya da kültürel yönü öne çıkarıyor. Resimle ilgili metin, seçilmiş bir anlatı ya da efsaneyi aktarıyor. Resimlerdeki numaralı göndermeler ise her görselin metin içindeki bağlamını görmeyi sağlamakta. Sayfanın dibindeki göndermeler kitaptaki ilgili konuların yer aldığı sayfaları gösteriyor. Çerçeveli kutucuklar konu çerçevesindeki kişilik ve olaylara göndermelerde bulunuyor. Tüm bunlar okura katmanlı bir okuma yapma fırsatı sağlıyor.
Kitapta yer alan mitolojiler ve hazırlayanları şöyle sıralanabilir: Kadim Yakındoğu Mitolojisi (Prof. Annette Zgoll ve Markus Hattstein), Mısır Mitolojisi (Noreen Doyle), Yunan Mitolojisi ve Roma Mitolojisi (Andrew W. White), Viking Mitolojisi ve Kelt Mitolojisi (Teri Paajanen), Hint Mitolojisi (Brian Collins), Çin Mitolojisi (Igor trutanow), Japon Mitolojisi (Rebecca Mak), Amerikan Mitolojisi (Matthew Bullen), Afrika Mitolojisi (Nana Oforiatta-Ayim), Avustralya ve Okyanusya Mitolojisi (Markus Hattstein). Editör Juliane von Laffert. Çeviri Nurettin Elhüseyni.
Eleştiri
Eleştiri
Yorumlar
Yorum Gönder
Diğer Eleştiri Yazıları
Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.
Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.
Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.
Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.
Yeni yorum gönder