Çağdaş Türk Edebiyatı’nın önemli kalemlerinden Cemil Kavukçu’nun ilk gençlik romanı olan Yolun Başındakiler, dili, anlatımı ve yarattığı atmosfer açısından her yaş grubuna seslenmeyi başarıyor. Kavukçu’nun çocukları ve gençleri durdukları yerden anlamaya çalışan yaklaşımının yanı sıra 1960’lı yılların kasaba hayatını gerçekçi bir anlatımla aktarması, kitabı her yaş grubu için okunabilir kılıyor. Bu bağlamda, kitabın Köprü Kitaplar dizisiyle okuyucularla buluşması oldukça anlamlı.
Romanın toplumsal atmosferine bakıldığında, 1960’lı yılların kasaba hayatında ilkokul bitişinin önemli bir durak olduğunu, maddi durumu iyi olanın çocuğunu okula gönderebildiğini, ilkokul sonrasında öğrenime devam etmenin çok da gerekli görülmediği ve halihazırda yasakçı zihniyetin her noktasında hissettirildiği bir eğitim anlayışıyla karşılaşıyoruz. Kavukçu’nun kasaba nabzını ve kasabalı kimliğini başarılı bir üslup ve anlatımla aktardığı görülüyor. Bu bağlamda, dilin edebiyat eseri için ne derece belirleyici olduğunu da görmek mümkün. Kavukçu’nun çizdiği kasaba ve ortaokul portresi edebiyatımızda daha önce karşılaştığımız öğeleri barındırsa da, dili bir dekor veya kostüm gibi kullanışı sayesinde anlatının veya karakterin kimliğine bürünmemiz kolaylaşıyor ve akıl hocalığı yapan, tepeden, bir yaklaşımdan uzak duruyor. Bunu yaparken de okuyucuya duyusal tasvirlerle ipucu vererek asıl anlatmak istediği konunun sezgisel bir yolla anlaşılmasını amaçlıyor.
“İsmet’in uykusu gelmişti. Sobadaki kömürlerin çıtır çıtır ses çıkararak yanışı ninni gibi geliyordu ve uyuyakalmıştı.”
Kavukçu’nun anlatı dili okuru ve anlatıcıyı İsmet’in yerine oturtuyor; onun ruhuna ve kimliğine büründürüyor. Ders sırasında sınıftaki sobanın içinde yanan kömürlerin çıtır çıtır ses çıkarması hepimize ninni gibi gelmiş ve böyle kaçırmıştık karatahtada çözülen problemi. Kavukçu’nun daha önceki hikayelerine de bakıldığında, neyin anlatıldığından ziyade nasıl anlatıldığının mühim olduğunu görebilirsiniz.
Romanın odağındaki ortaokulu, müdür ve iki öğretmenden oluşan otorite figürleriyle beslemeye çalışan yazar, hem anlatımı hem de romanın dinamikliğini diri tutmak bakımından İsmet ve arkadaşlarının bu yasakçı iktidar figürlerine karşı geliştirdikleri savunma mekanizmalarına, tepkilerine ve hislerine başvurmaktadır. “İbretlikler” tam da burada sahneye çıkıyor ve kendilerine dayatılan her şeye karşı bir duruş ve başkaldırı sergiliyorlar. Bu yasakçı anlayışla çevrili atmosferde okul içindeki iktidar öznelerinin yanı sıra toplumdaki aile ve özellikle de baba figürlerinin de baskın olduğunu görmek mümkün. Özetle, zamanın çocuklarının aile ve toplum baskısından büyük bir çabayla kurtulup eğitimine devam etmesiyle görev tamamlanmıyor. Baskıdan kurtulup okula gelmeyi başardığında başa çıkmanız ve kaçış yolları aramanız gereken resmi ideolojinin figürleri de orada durmaktadır. 1960’lı yıllardaki bu ortamda hayat mektebiyle ortaokul arasında seçim yapmak zorunda bırakılan çocukların, ilerleyen yıllarda lise ve üniversite öğrenimi için daha çatışmalı mücadelelere giriştiğini görmek mümkün. Başka bir deyişle, ortaokul, çalıştırılarak veya evlendirilerek büyümek zorunda bırakılan bir çocuğun çocuk kalmak için direndiği ilk dönemeçtir.
Kavukçu’nun kitaba verdiği isim olan Yolun Başındakiler bir çocuğun bu zorlu mücadelede açmak zorunda olduğu ilk kilidi daha anlamlı kılıyor.
“İlkgençlik çağı, gençlik yıllarının başıboş yaşamı ve bu yaşamların içinden çıkan genç kişilikler az yazılmıştır. Böyle kişileri, pek bilmediğimiz dünyaların içinden çıkarıp önümüze öylesine canlı biçimde getiren Kavukçu’nun bu kitabı, son zamanlarda okuduğum en önemli gençlik romanlarından biri. Kuşağımızın büyük ustasını yakından tanımak için iyi bir başlangıç.”
-Semih Gümüş-
(Tanıtım Bülteninden)
* Görsel: Kai Schuettler
Yeni yorum gönder