2013, bu satırların yazarı gibi polisiye sevenler için bereketli bir yıl oldu. Barış Uygur’un Feriköy Mezarlığında Randevu, Önay Yılmaz’ın Günbatımı Cinayetleri, Cüneyt Ülsever’in Ayna Paramparça, Algan Sezgintüredi’nin Katilin Şahidi, Alper Canıgüz’ün beş yaşındaki fırlama ve filozof detektifi Alper Kamu’nun yeni macerası Cehennem Çiçeği, Esra Türkekul’un Kapalı Çarşı Cinayeti ve Celil Oker ustanın Ateş Etme İstanbul’u bu yıl keyifle okuduklarımızdan birkaçıydı. Ahmet Ümit’in merakla beklediğimiz Beyoğlu’nun En Güzel Abisi de okuyuculara ulaşınca, bu yılın polisiye zenginliği tavan yaptı.
Ahmet Ümit 90’lı yılların ikinci yarısında başlayan romancılık serüveninde okuyucusunu hep şaşırtmış, geleneksel polisiye romanın sınırlarını zorlayarak “muamma içeren suç”un öyküsünü yazarken bir taraftan da okurlarını bambaşka alanlarda gezdirmeyi başarmıştır. Örneğin Kar Kokusu’nda katil, romanın ortalarında belli olur ama Ahmet Ümit okuyucularını kitabın sonuna kadar merakla sürükleme ustalığını gösterir. Beyoğlu Rapsodisi’nde polisiye romanda her babayiğidin üstesinden gelemeyeceği bir yöntemi dener, olayı katil anlatır... Patasana, Kavim, Bâb-ı Esrar, İstanbul Hatırası ve Sultanı Öldürmek’te de olayın arka planında tarihsel olgular yatar; Patasana’da geç Hitit dönemi bir kent krallığı, Bâb-ı Esrar’da Mevlana ve çevresi, Kavim’de Süryaniler ve Aziz Pavlos, İstanbul Hatırası’nda Bizans’tan günümüze İstanbul tarihi, Sultanı Öldürmek’te II. Murat, Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezit dönemidir.
Ahmet Ümit’e Sultanı Öldürmek’ten sonra ne yazacağını sormuştum. Geç Osmanlı döneminin en renkli yıllarını, yani İttihat ve Terakki’yi konu alan bir roman yazacağını söylemişti; ve ben de bu dönemi merakla okuyup incelediğimden heyecanlanmış ve kütüphanemdeki bu döneme ait 500’e yakın kitapla yardım önermiştim. Ahmet Ümit, romanının arka planı eğer tarihsel olaylara dayanırsa sıkı bir araştırma devresi geçirir. Sadık okuyucuları kitaplarının arkasına koyduğu ciddi bibliyografyalardan bunu bilirler; bu nedenle Ümit’in tarihsel arka planlı romanlarında hiç anakronizm yoktur, yani öyküde anlatılan herhangi bir olay ve kişinin hikayenin geçtiği zaman dilimi ile kronolojik açıdan uyuşmazlığı söz konusu değildir. Bu hususu vurgulamamın nedeni, anlı şanlı birçok yazarımızın eserlerindeki akla hayale sığmaz yanlışlardır.
Bu konuşmamızın üzerinden bir süre geçince Ahmet Ümit’e yeni romanının nasıl gittiğini ısrarla sormaya başladım. Bana yeni bir novella yazdığı yanıtını verdi; daha sonra da novellanın yepyeni bir romana dönüştüğünü ve adının Beyoğlu’nun En Güzel Abisi olduğunu anlattı. Bu değişim beni meraklandırdı ve heyecanla yeni romanı bekledim. Romanı okuyunca gördüm ki yazarımız gene yapacağını yapmış...
Aşkın binbir yüzü
Ahmet Ümit bu kez karanın da karası bir “kara roman” formatında çarpıcı bir roman yazmış. Kendisinin bu formattan hoşlandığını, özellikle bu akımın kuramcısı Dashiell Hammett ve en başarılı yazarı Raymond Chandler’ı çok sevdiğini biliyordum; hatta Chandler çevirilerinin editörlüğünü bile yapmıştı.
Yeni öykünün kahramanı Agatha’nın Anahtarı, Şeytan Ayrıntıda Gizlidir ve Kavim’den tanıdığımız, eski aşinamız Başkomser Nevzat. Başkomserimiz bu öyküde, tıpkı Chandler’ın tanımladığı gibi, bir “kara dönem detektifi.” Acımasız ve pis sokaklardaki onurlu ve gururlu adam. Yaptığı işin, yani suçluyu yakalamanın ve yasaları uygulamanın anlamsızlığının ve insan denen acayip yaratığı suç işlemekten hiçbir şeyin alıkoyamayacağının farkında. Yine de iyi bir polis olarak elinden geleni yapmaya çalışıyor. Yıllar önce kendisine dönük bir suikastte karısını ve kızını kaybetmenin travmasını polislik yaparak unutmaya çalışıyor; işini yapmazsa anıların ve acıların travmasının kendisini yok edeceğinin bilincinde.
Romanımız İstanbul’da, Tarlabaşı’nda geçiyor; İstiklal Caddesi’nin adının Cadde-i Kebir veya dönemin Levantenlerinin deyişiyle “Grande Rue de Pera” olduğu zamanlarda bu büyük caddeye yakın olmaya özenen gayrimüslim İstanbulluların oturduğu sakin ve renkli semt... Hepimizin bildiği olayların sonucu eski sahiplerinin terk etmesiyle kapanın elinde kalıyor; gittikçe eskiyor, harap oluyor ama yeniden yapılanma süreci denen rant kavgasına konu olunca da birçok yamyamın iştahını üzerine çekiyor. Tarlabaşı, görüldüğü üzere, romanın başkahramanlarından biri.
Öykü, 2014 yılbaşı gecesi netameli bir adam olan ve semtin iki mafya babasından birinin has adamı Engin’in gizemli bir şekilde uzaktan atılan ama hedefini tam bulan bir bıçakla öldürülmesiyle başlıyor. Olaya nöbetçi başkomiserimiz el koyuyor.
Ümit’in romanları çok kahramanlıdır ve hepsi başarıyla resmedilir. Bu yapıtta da Başkomserimizin iki yardımcısı Ali ve Zeynep ile çilek kokulu son dayanağı Evgenia’nın yanında Tarlabaşı’nın iki mafya lideri Kara Nizam ve Barbut İhsan; eski külhanbeyleri Janti Cemal ve Saltanat Süleyman; öykünün kadın kahramanları Çiğdem veya namı diğer Hatice; bar şarkıcısı ve Engin’in sevgilisi Azize; apayrı bir dünyadan bu bataklığa kendi rızasıyla giren Jale çarpıcı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Azize’nin çalıştığı bardaki usta klarnetçi Sadri de bizi, şaşırmanın tavanına çıkaracak. Hep bildiğimiz ama bilmezden geldiğimiz tinerci sokak çocukları Pirana, Keto ve Musti ise belki de romanın en canlı figürleri. Bu arada Tarlabaşı’nda iyi bir şeyler yapabilmek için çırpınan Nazlı ve arkadaşı eski PKK’lı Civan insanların yalnız kötülerden oluşmadığını kanıtlıyor. Öykünün arka planında Gezi Olayları’nı bir kez daha anımsarken; 6-7 Eylül vandalizminin trajik hikayesini de bir kez daha irkilerek okuyoruz.
Altmış yıldır polisiye roman okuyan ve bu konuda kıymet hükümlerinin oluştuğuna biraz allamelik de olsa inanan bu satırların yazarına göre Beyoğlu’nun En Güzel Abisi, yazarımızın -Patasana ile birlikte- en başarılı, en sevecen ve çarpıcı yapıtı. Üstelik aşkın binbir yüzünü göstermekte de çok başarılı.
Dan Brown’un “turistik rehberi” Cehennem ve ultra-sapıkların yazarı Jean-Christophe Grangé’nin Kaiken’inden sonra Ahmet Ümit’in ve hatta yerli diğer yazarlarının romanlarını okumak, çok sık tekrarladığım gibi, sıcak bir havada rahmetli anacığımın eliyle yaptığı buz gibi limonatasını içmeye benziyor.
1- "ultra-sapıkların yazarı grange" ile kastettiğiniz nedir?ayrıca yazarlara ve yazdıklarına turistik rehber, ultra sapıkların yazarı gibi sıfatlar verdiğinize göre ahmet ümit'e nasıl bir sıfat verceğinizi veya verdiğinizi merak ediyorum 2- eğer beyoğlunun en güzel abisi ahmet ümit'in size göre patasana ile en sevecen ve çarpıcı yapıtı ise (!)(çünkü ben 412 sayfanın hiçbirini çarpıcı bulamadığımdan)lütfen bunları aktarır mısınız?
Yeni yorum gönder