Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Kaybedenler kulübü



Toplam oy: 838
Anıl Nişancalı
Mylos Kitap
Leyla Sert Bir Nota, yoğun müzik göndermeleri ve popülizm dışında, kelime oyunları ve kişileştirdiği bilumum hayvanla kendini var eden bir kitap.

Anıl Nişancalı’nın ikinci romanı Leyla Sert Bir Nota, aslında adının da işaret ettiği gibi daha çok müzik üzerine inşa edilen bir roman. Altay Öktem ve Müjgan Ferhan Şensoy gibi konukların da yer aldığı roman, bu sayede zaten bol karakterli olan yapısını daha da zenginleştirerek ilerliyor. Sözü yer yer hayvanlara da bırakarak fabl türüne göz kırpan Leyla Sert Bir Nota, buna rağmen, popüler kültür adı altında nitelendirilebilecek yazılı, görsel ve işitsel malzemelere birçok yerde atıfta bulunarak, metinde halihazırda varolan güzel ve düşündürücü bölümleri de gölgeliyor.



Başta anlatıcı olmak üzere, kitaptaki tüm karakterlerin etrafında toplandığı temel unsurun müzik ve ardılları olması, metinde zaten varolan ritmin sürekli artmasını sağlıyor. Her bölümün bir müzik eseriyle kendini takdim etmesi de bu anlamda hoş karşılanabilecek bir şey fakat bu durum klişelerin yoğun kullanımına bağlı olarak sönükleşiyor. Kitabın, Rock’n Roll sevdalısı bir gencin aşkla, ümitle ve isyanla olan hesaplaşmasını anlattığını söyleyebilirim. Bu konular, her ne kadar, temel olarak işlenen şeyler olsa da; bu üç unsurun popüler kültür öğeleri ile bir araya gelmesiyle ortaya çıkan şeyin "yavan" olduğunu görebiliyoruz.



Kitap, olaylarının akıbetinin ne olduğuna dair bir sekansla başlıyor, ki bu anlamda biraz film kurgusunu andırıyor. Gerilimli bir açılıştan sonra heyecan azalıyor; çünkü, her ne kadar aralara serpiştirilmiş isyan cümlelerini okuyor olsak da, kitabın birçok bölümden oluşuyor olması bir günlük okuyormuş hissiyatı veriyor. Tabii standart günlük kalıplarının dışına çıkarak; çok daha karmaşık, dolambaçlı yollardan ve her sayfasında kendisini fazlaca hissettiren müzikle…Anlatıcının yaptığı karakter tahlilleri, olayları yorumlaması, punkvari bir karaktere sahip olsa da çalışma zorunluluğuyla beyaz yakaya dönüşmek zorunda oluşunu betimlemesi, sürekli kesilen ve yarım kalma hissi veren cümlelerle bir yerden sonra anlaşılması güç bir hale geliyor. Anlatıcının halihazırda, “Sex, drugs and rock’n roll” tipolojisinin tepesinde olmasını anlamamız fazla zor olmuyor ki, maalesef kitabın birçok noktasında Kadıköy Barlar Sokağı’nda dolaşıyor hissi kendisini gösteriyor. Kadıköy ve Barlar Sokağı’nda somut olarak dolaşıyor olmak güzel bir eylem olsa da, bunun pek de yetkin olmayan popüler kültür öğeleriyle soslanmış bir biçimde yazıya aktarılmış olması kitapta varolan güzel öğeleri de görünmez kılıyor. Sosyal medyanın da etkisiyle popülerleşme hızı izafiyet teorisine takla attıran müzisyen ve gruplardan, kimi dönemlerde maruz kaldığımız klişeleşmiş politik öğelere kadar birçok şey metinde kendine yer bulmuş. Ki, Ahmet Kaya ile Pearl Jam’i, Patti Smith’le sözgelimi Selda Bağcan’ı aynı potada eritip, Pink Floyd’a varan popülist, ucuz ve komik betimlemeler “popülizm” kavramına hizmet etmekten başka bir şeye yaramıyor.



Bu unsurların dışında, fazlaca karakter barındırması ve arada görünüp yok olan kişilere yer vermesi kitabın sürekliliğine zarar vermiyor, bilakis katkıda bulunuyor. Çünkü araya giren karakterlerin tepkileri, konuşmaları ve bu karakterler için yapılan betimlemeler, her ne kadar eleştirdiğim bir nokta olsa da, kitabın “kaybedenler kulübü” modunun devam ettirilmesini sağlıyor. Herkesin kaybedip her şeyin parçalanacağı en baştan belli olan, en orijinal hallerini Beat Kuşağı’nda bulabileceğimiz, toplumun kurallarını yadsıyan bir karakter ve etrafındakilerin ümitsiz öyküsünü anlatan, genç bir roman. Leyla Sert Bir Nota, yoğun müzik göndermeleri ve popülizm dışında, kelime oyunları ve kişileştirdiği bilumum hayvanla kendini var eden bir kitap.

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.