Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Yani hiçbir şey güzel olamaz



Toplam oy: 1986
Ror Wolf
Everest Yayınları
Simgeler üzerinden yürürken masalsı, yadırgatıcı, ancak bir uyku halinin tüm olup bitene sirayeti esnasını kaleme almak, resmetmek Ror Wolf’un işidir.

"Daha sonra bana o gümbürtüyü sorduklarında, gümbürtü bütün betimlemeleri gölgede bıraktı, dedim." Uyandım. Zaman yok. Mekan yok. İdeoloji yok. Her nesne kendi kozmosunu oluşturmuş, uzamıyla barışık ve dağınık. Nesnelerin kendini sıkmadan tekrar edişi, kirlenişi ve sahipsizliğini hissettiğinde kazandığı gerçek özgürlüğü ile işbirliği diğer insanları da nesneye dönüştürmüş. Artık hepimiz, her şey baloncuklar gibi hafifçe yükselip alçalıp sağa sola doğru kayarak yolculuk ederken önümüze çıkan tüm bütünlerle, tüm partiküllerle selamlaşabilir, çarpışabilir, birbirimizin içinden geçerek saadeti veya yoksunluğu tarife kalkışabiliriz. Dayatılmış bir eklenme değil artık yaşadığımız. Ne tuhaf ki sosyoloji de yok. Bilgi de yok. Bilim de yok. Tek fark ettiğimiz, var olan nesnelere verdiğimiz isimler, hareketleri adlandıran fiiller, onların oluşturduğu hayallerin tuvale sığması, sığmaması, tuvalden taşması yahut bunların hiç önem taşımaması.

 

Uyandım. Bunun bir uyuşturucu travması, bunun bir koma hali, bunun bir ölüm öncesi sürrealizmi olduğunu tanımlayacaktım ki bir nesneye dönüştüğümü görmek, nesnelerle baştan kurduğum ilişkide konuşmamın şimdi bir anlam ifade etmemesi hoşuma gitti. Ezberlenmiş olan bırakıldı. Bulunduğum andan kesilip çıkartıldım ve başka anlara eklendim. Oradan da alındım ve diğer anlara kondum. Bu sürdü. Modern zamanların sürükleyiciliği hiçbir tarza, akıma, fikre ait olmamasıyla sonuç talep etmeyişini garanti altına aldı. Dinginlik ve fütürizm sigortalandı. Halüsinasyon akvaryumunda kolaj için ben de hazırdım. Dayatılmış bir eklenme değil artık yaşadığımız. İnsanı yoran kavramlar biterken sadece varoluş, evreni kapladı. Evren boş olmadığını kanıtlarken kolaj sürdü. Ay parmak uçlarıma, parmak uçlarım dev bitkilere, anatomi atlasları engin denizlere geldi – durdu. Biri bizi, bize has olanları kesip kesip yan yana yerleştirdi. Adamlar vardı. Kadınlar vardı. Doktor olduğunu sandığım bir adam vardı. Veya doktor olduğunu sandığım bir kadın vardı. Kir, pas, tortu, toz ve doğa nesneleri, bazı etler, bazı haller, bazı lekeler ve tanımsızlıklar, o duman hayatın tamamını kapatıyordu veya hayatın tamamını şekillendiriyordu. Hayatın tamamının olması hayatın bir tamamlanma olmasından ibaretti. Bunun bir sistem eleştirisi olarak kabul görülmesi de mümkündü elbette, ancak hayatın bir tamamının olması uğruna kendini simülasyona feda eden bir şeyin sıfırlanıp tekamül için hazırlanması fazla gümbürtü çıkartacaktı.

 

“Daha sonra bana o gümbürtüyü sorduklarında, gümbürtü bütün betimlemeleri gölgede bıraktı, dedim.”

 

Mantık dışılığın panayırı

 

Burroughs, “cut-up” tekniğini yazdığı romanlarda kullanırken bireyi, toplumu, sınıfsal farklılıkları, etnik yabancılaşmaları, “drug” kültürünü dışarıda bırakmaz. Hepsi topyekun bu kadraja dahil olur ve şiddetini temsil hakkını kazanır. Bu eğilimin nedeni Amerika’nın metamorfoz ilkeleridir; kimliğinin açığa çıkışı, açığa alınışıdır. Böyle bir okuma sayesinde Burroughs, sürrealizm yakıştırmasından da kurtulur. Böyle bir okuma sayesinde Burroughs, akıl dengesizliği iddialarından da paçayı sıyırır. Kuvvetlenir.

 

 

 

 

Kıta Avrupası’nda ise işin rengi başkadır; “cut-up” tekniğini andıran anlam yuvarlama diyebileceğim, durumun keskinliğini törpüleyerek onu olağana indirgemek, simgeler üzerinden yürürken masalsı, yadırgatıcı, ancak bir uyku halinin tüm olup bitene sirayeti esnasını kaleme almak, resmetmek  Ror Wolf’un işidir. Ki yaptıklarını bir korku eseri olarak tanımlar. Çünkü bunlar zaten korkutucudur. İnsanın yaşaması korkutucudur çünkü. Karanlığın Faydaları adını verdiği romanında yirmi dokuz bölümde “birinin/birilerinin” gözlemleri ardı ardına metinlerle, kolajlarla sıralanır. Hep bir tablodan çıkma hevesi, hep bir ayağın kayması durumu, düşme, havalanma, uçma, toprağın altı, kapıların arkası, bölmeler, normal halini reddeden canlılar, nesneler, Capone’a indirgenmiş olağan biri, çürüme ve iç organlar felsefe eğitimi de görmüş Wolf’un dünyasında havaya yükselir; önce göğü, sonra yeryüzünü kaplar. Karanlığın Faydaları hâlâ cenin olduğunu algılayamayan insanın trajedisi, bir soytarılığın karşıt güzelliğidir. Yani hiçbir şey güzel olamaz. Çirkin ve kötü olanın, mantık dışılığın panayırındayızdır. Seyrettiğimiz, hoşumuza giden şey bozulmanın ritmi, yok oluşun verdiği hazdır.

 

Ror Wolf, bu mükemmel tasarı-kitapta dayatılmış bilincin saçmalığını “impromptu” (19. yüzyılda hazırlıksız, doğaçlama izlenimi uyandıran piyano parçalarına verilen ad) kurgusuyla gözler ve hafıza önüne sürüyor.

 

Gayet kaliteli basılmış kitap için tek üzüntüm, kimi kolajların çift sayfaya yayılması esnasında kimi yerlerinin ciltlenme noktasında görüntü kaybına uğraması. Ama o bile bir imgenin canınızı yakmasını engelleyemiyor.

 

Esrik bir zihinle okunduğunda, bakıldığında rahatsızlığınızla samimiyet kurabileceğiniz şahane bir büyüteç, Karanlığın Faydaları.

 

 

 


 

 

 

* Görsel: Kitaptan

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.