İnternetin en çok okunan edebiyat eleştiri sitesi Sabitfikir.com'un matbu versiyonu olan SabitFikir dergisi, 2. yaşını geride bıraktı! SabitFikir, 3. yaşına girdiği mart sayısında Süreyyya Evren’in kaleminden yeni anarşizm kitapları dalgasını mercek altına alıyor.
"Yeni anarşizm kitapları dalgası da ne?" diyenler için açıklayalım: “Türkçe Anarşist Kitaplarda Üçüncü Devrim” adlı dosya, 2000’lerden sonra kesintiye uğrayan anarşist yayınların tekrar canlanmasını konu ediyor: “2000'lerden sonra, anarşist yayınların akışı birdenbire kesilmişti -pıt! Nedeni belirsiz. Türkiye'nin gündelik siyasete gömülmesi mi? Belki. Parlamenter siyasetin radikal solun da gündemine girmesi mi? Olabilir. Kesin olan -kesif bir karanlıktan bahsetmiyor olsak da- üç beş yıl süren bir "duraklama devri"nden geçmiş olduğumuz. Ve şimdi, 2010'larda, yine yeniden anarşist kitapların neşesine sıranın geldiği.”
Dosya, günümüzün anarşist yayınlarını derinlemesine incelerken, toplum üzerinde yarattığı etkiye de değiniyor. Süreyyya Evren'in vereceği örnekler ve kurduğu ilişkileri okumak isteyenler mutlaka kapak çalışmasına göz atmalı!
Aysu Önen'in hazırladığı ve Sedat Girgin'in resimlediği, SabitFikir’in vazgeçilmez bölümü Kararsız Okur infografiği ise, "Edebiyatın Kurguladığı Anarşizm" başlığıyla günyüzüne çıkmış “anarşist” kitapları okurlarla tanıştırıyor.
Bu ay SabitFikir, anarşizm ile dolup taşıyor!
Güvenilir kitap eleştirisi için
SabitFikir'in mart sayısı kitap eleştirileriyle de dopdolu!
Herta Müller, Uygar Şirin, James Bowen, Raymond Roussel, H.P. Lovecraft, Özcan Yüksek, Ege Görgün, Sabri Gürses, Ned Beauman, Ece Temelkuran’ın eserlerini güvenilir eleştirmenler Aysu Önen, Melisa Kesmez, Hayati Roman, Selçuk Uygur, FikriSabit, Bedia Ceylan Güzelce, küçük İskender, Aykut Ertuğrul, A. Ömer Türkeş, Nazan Maksudyan yorumluyor.
Taner Ceylan, kentsel dönüşüm ve Kelebeğin Rüyası!
Gazeteci Hasan Cömert Edebiyatdışı bölümünde, Gündüz Vassaf ile İstanbul ve kentsel dönüşümü konuşuyor. Keşfet köşesinde ressam Taner Ceylan kendi el yazısıyla sürpriz bir kitap önerisinde bulunurken Sinema köşesinde Şenay Aydemir Kelebeğin Rüyası filmini irdeliyor. Elbette edebiyat gözlükleriyle!
Dünyadan bölümünde Mert Tanaydın çağın şartlarında kahramanların romanlar için eskisi kadar önemli olmadığını söylerken Televizyon köşesinde Sinan Yusufoğlu, Bulgakov'un aynı adlı kitabından uyarlanan Genç Bir Doktorun Notları dizisinden notlar aktarıyor. Kelebek Etkisi’nde ise Elif Tanrıyar, kadına karşı şiddette edebiyatın tavrını ölçüyor. Bunun yanı sıra Oylum Yılmaz Murat Gülsoy’un Nisyan’ını anlatırken, Gölgede Kalanlar’da Ceyhan Usanmaz, Jonathan Swift’in gölgede kalanlarını ele alıyor.
SabitFikir'in göze çarpan kapak illüstrasyonu genç çizer Kaan Bağcı'ya ait. Ancak çizimler bununla kalmıyor, sayfalarda dikkatli gezinenler, çok sayıda genç çizerle tanışıyor.
SabitFikir'i nereden bulacağız?
Yayın yönetmenliğini Elif Bereketli'nin yaptığı SabitFikir, Idefix ve Prefix paketleriyle ücretsiz. SabitFikir’in içeriğini ve daha fazlasını www.sabitfikir.com adresinde bulmak mümkün. Daha detaylı bilgi isterim derseniz, tıklayın!
İŞTE EDİTÖRDEN YAZISI:
200.070 kişilik bir aile (hemen hemen)
Elif Bereketli
Bize sorsanız, hiçbir şey korkunç bir biçimde rayından çıkmış değildi ya, pek de yolunda değildi işler. Eskiye göre kat be kat fazla sayıda kitap basılıyordu. Ama bunu pek bilmiyorduk. Yayıncılarımız çoğalıyordu. Tam da göremiyorduk. Yayıncılar, beklenenin aksine tek bir birlik altında toplanmamıştı. Yasaklar, sansürler, tartışmalar, belki normalden fazla değildi ya, bitmemişti de. Bunca kitap basılıyordu, hangisi ne demekti? Edebiyatımız nereye gidiyordu? Güncel gelişmeler edebiyatımızı nasıl etkiliyordu? Peki ya sektörümüz, o ne haldeydi? Hepsine bölük pörçük yanıtlar verirdik de, kendimiz kadar güvendiğimiz bir kaynağımız yoktu. Bu işin bir tarafı.
Diğer taraftan Idefix, yıllardır içinde ukte kalan içerik portalı projesini hayata geçirmek için sabırsızlanıyordu. Çünkü kitap, sadece satılacak bir ticari malzeme olmadı hiçbir zaman Idefix ekibi için. İçeriğiyle, sektörüyle, camiasıyla, tasarımıyla, bir merak ve arzu nesnesiydi. Bu da diğer tarafı.
Anlayacağınız şartlar serpilmişti ve kıvılcımını bekliyordu. İşte SabitFikir'in kurulması ve internetten yayına başlaması da tam bu döneme denk geliyor. İki değerli ismin, Metin Celal ve Adnan Özer'in emekleriyle yola çıkan SabitFikir, daha sonraları internetteki başarısını basılı biçimde de sunmak istedi okura. Neden mi? Çünkü bütün afilli dijital çağ mavralarına rağmen, hala geçişin henüz yaşanmadığından emindik de ondan. Hala kağıdın karizması yara almamıştık, biliyorduk, o yüzden. Tam 3 sene önce, bu ay, hummalı bir çalışmaya giriştik ve yıka döke bir dergi koyduk ortaya.
Tam üç yıldır
Sözünü sakınmadan yapılan edebiyat eleştirilerini okumak istediğinizi biliyorduk. Yaptık. Gördünüz. Edebiyatın sadece edebiyattan ibaret olmadığını anlıyorduk. Gündemde ne varsa, bir parça taşıdık dergiye. Uğraştık. Anladınız. Sektöre kuşbakışı baktık. Büyük resmi gördük ve sorunları gündeme getirdik. En azından, denedik. Takip ettiniz. Edebiyat dergilerinin içeriksel olarak değerli olduğu kadar biçimsel olarak da güzel şeyler olduğunu görüyorduk. Rengarenk illustrasyonlarla süsledik sayfalarımızı. Sevdiniz. Edebiyatın bir iletişim meselesi olduğunu biliyorduk. Okurlarımızla her ay bir kez araya geldik, Sözünü Sakınmadan'da onlarca yazar konuk ettik. Hiç yalnız bırakmadınız. Çağın nereye gittiğini gören müthiş yöneticilerimiz vardı. Bedavanın ekonomisi dedik, içeriğimizi ücretsiz sunduk. Okudunuz. Kürsülerimizi, mikrofonlarımızı bir kenara bıraktık, fısıl fısıl bir arkadaş sohbetinin tonuyla yazdık her şeyi. Samimiyetimizi anladınız. En çok da bunu anladınız.
Bugün takvime bakıyoruz, üç yıl geçmiş diyor. Üç yıldır, her sayıya beynimizi, nefesimizi, klavyemizi, çayımızı, uykumuzu, mesaimizi koyduk. Hemen hemen, 70 kişi. Evet her ay yazar, editör, matbaacı, dizgici, tasarımcı, kuryeci, yöneticiden oluşan 70 kişilik bir ekip elinizde tuttuğunuz dergi için uğraştı. Yaklaşık 200.000 kişi de bilgisayarın ya da evinize gelen bu saman kağıdın karşısına geçti. Birbirini anlayan, anlayan, yalnız bırakmayan, okuyan ne büyük ve ne genç bir aile!
Şimdi 3. yaşımızın ilk sayısıyla karşınıza çıkarken akılda kalacak bir dosya sunuyoruz size: Türkçe anarşist kitaplarda üçüncü devrim. Süreyyya Evren'in kaleminden çıkan bu dosyada, 2000'lerden sonra Türkiye'de tekrar gelişmeye başlayan anarşist yayıncılığın nüvelerini -ve belki de gelecek yıllarda iyiden iyiye büyüyecek bir furyanın ilk tohumlarını- bulacaksınız.
Bu yeni gelişmenin nedenlerini ve sonuçlarını Süreyyya Evren tartışıyor olacak yazı boyunca. Yeni anarşizm dalgasının edebiyata nasıl bir etkisi olacağını da gelin beraber değilse de, eş zamanlı düşünelim. Biliyorsunuz, edebiyatın yalnızca edebiyattan ibaret olmadığını iyi biliyoruz. Edebiyatın, gözün gördüğü ve kalbin attığı her şeyde olduğunu. Siz de biliyorsunuz. Bildiğimizi görüyorsunuz. Ya da, gördüğümüzü anlıyorsunuz. Yalnız mı? Hiç bırakmıyorsunuz. Tam üç yıldır.
İŞTE KAPAK ÇALIŞMASINDAN BİR TADIMLIK:
Süreyyya Evren
Anarşizmle ilgili yeni çıktığını duyduğum bir kitabı alabilmek için kitapçıya giriyorum, girmişken son çıkanlar reyonuna göz gezdiriyorum ve bir de bakıyorum başka bir yayınevinden bir anarşizm kitabı daha yayımlanmış! Hayretle ikisini de alıyorum. Çok geçmeden gene yeni çıktığını duyduğum bir diğer anarşizm kitabını bulabilmek umuduyla kitapçıya giriyorum ve bir kez daha iki kitap alıp çıkmak durumunda kalıyorum. Bütçeye verdiği zarar dışında pek keyifli bir gelişme! Bu hareketliliğin ittirmesiyle hem bu taze kitaplara topluca göz gezdirelim, hem neler olduğu üzerine düşünelim ve de sonraki adımı tahmin etmeye çalışalım diyorum.
Türkiye’de Türkçe anarşizm kitaplarının tarihi tanıdık bir gecikme jestiyle başlar. 1800’lerin sonlarında ve 1900’lerin başlarında, bizim dışımızdaki dünya Bolşeviklerin Rusya’da iktidarı almasına dek sürecek coşkulu devrimci dönemini anarşizm ağırlıklı yaşarken Osmanlı’nın bu sahneye katılımı hayli sınırlı olmuştu. Ünlü Ermeni anarşist Atabekyan’ın ve arkadaşlarının girişimleriyle Ermenice yayınlar olduğunu, başka dillerde de kimi hamlelerin sezildiğini, İzmir’de, Selanik’te kıpırdanmalar, İskenderiye ve Kahire’de ciddi anarşist oluşumlar görüldüğünü ve zamanın anarşist trafiğinden bu toprakların da payına düşeni az çok aldığını biliyoruz.
Gelgelelim Osmanlıca/Türkçe yayın sepetinin uzun yıllar bomboş kaldığı gerçeği de ortada. Ancak 1935’te, belki İspanyol anarşistlerinin dünyayı sarsmaya başlamasının etkisiyle, ilk kez Kropotkin çevrilebilmiş. Etika, Ahlakın Kaynağı ve Açılması adıyla Ahmet Ağaoğlu tarafından Türkçeleştirilen bu kitabın sonrası 1960’lara dek koyu bir sessizlik. Derken Türkiye solunun 1960 darbesinin ardından kabarmasına eşlik eden üç beş ilgili kitap. 1970’lerde kitleselleşen Marksizmin eleklerinden geçemeyen ve maalesef siyasi hayatımızda pek karşılığı olamamış bir iki katkı daha. Nihayet 1980’lerde fiilen anarşistlerin ve anarşist dergilerin belirmesini izleyen damardan, çekinmesiz dolandırmasız anarşist yayıncılık.
İlk kez anarşist yayınevlerinin, anarşist yayın kolektiflerinin ortaya çıkışı. 1990’lardaki özgürlükçü sol tırmanmanın kurucu öğelerinden biri olarak çok yönlü bir anarşizan Türkçe kitaplığın raflardaki yerini almaya başlaması. 2000’lerde Zapatistalar ve Seattle sonrası küreselleşme karşıtı hareketin çalkaladığı dünyada, yatay örgütlenme biçimlerine ve postyapısalcı teoriyle anarşizmin teorik/pratik kesişimlerine odaklanan bir anarşist yayıncılık. Belli başlı yayınevlerinin, hatta kimi Marksist yayınevlerinin dahi anarşizme ilgi gösterir olmaları. Ancak sonra ansızın akışın kesilmesi -pıt! Birden anarşist dergilerin susması, kitap yayınlarının durması, neden niyetlenildiği belirsiz bir soluklanma. Türkiye’nin gündelik siyasete çok fazla gömülmesi mi? Belki. Parlamenter siyasetin radikal solun gündemine hiç olmadığı kadar girmesi mi? Olabilir. Her durumda, -açık olan kesif bir karanlıktan bahsetmiyor olsak- da üç beş yıl süren bir “duraklama devri”nden geçmiş olduğumuz. Ve şimdi, 2010’larda, yine yeniden anarşist kitapların neşesine sıranın geldiği. Tahrir’in ve aşağıdan yatay Arap devrimciliğin etkisi mi? Belki. Occupy hareketlerinin ruhu mu sıçradı? Olabilir. Veya bizim kendi iç ihtiyaçlarımız, anarşist düşüncelerden daha fazla beslenmemizi doğurmuştur. Peki, sözü geçen canlılığın müsebbibi olan eserler hangileri, biraz da onlara bakalım denebilir. Bakalım.
Önce en tanınmışlardan yola koyulalım. Yeni çıkan kitaplar arasında parlayanların başında Agora Kitaplığı’nın yayımladığı iki kitap geliyor: Emma Goldman’dan Modern Tiyatronun Toplumsal Önemi ile Noam Chomsky’nin Anarşizm Üzerine’si. Tiyatro merkezli bu kitabın da katılmasıyla Türkçedeki Emma Goldman kitaplığı biraz daha yetkinleşti. Goldman velut bir yazardı ve Türkçedeki temsili de giderek güçleniyor. Bu kitabın ayrıca Ibsen’in zamanında anarşist dünyada doğurduğu heyecanı da tiyatronun silikleşen politik aletliğini de geri hatırlatacağını düşünebiliriz. Noam Chomsky ise dilbilimciliğinden medya ve uluslararası siyaset uzmanlığına, Türkiyeli okurun yakından tanıdığı bir isim değil sadece, aynı zamanda haksızlıklarla, adaletsizliklerle mücadele ederken yanımızda görmeye alıştığımız aktivist bir figür. Daha dün Rakel Dink ile Şişli’de Agos’un balkonundaydı, bizlerle birlikte Hrant Dink’i anıyor, adalet talep ediyordu. Chomsky öncelikle bir anarşizm teorisyeni değil, çalışmaları bu alanda yoğunlaşmıyor, ama kariyerinin en başından beri tutarlı bir anarşist.
Chomsky’nin anarşizm üzerine metinlerini ve söyleşilerini bir araya getiren bu cilt genel olarak Chomsky tarzı entelektüel dünya aktivizminin şekillenişinde anarşizmin oynadığı rolü anlamak, anarşizmin sunduğu altyapıyı hissetmek için birebir. Yeni çıkan kitapların kendi aralarında paslaştıklarını da belirtelim. Mesela Chomsky derlemesinde Chomsky’nin Daniel Guerin’ın Anarşizm adlı kitabına yazdığı önsöz bulunuyor. Ve de raflarda hemen yanında uzun yıllar sonra ilk kez Türkçede bir eserine rastladığımız anarşist queer yazar Daniel Guerin’ın Habitus’tan çıkan Kahverengi Veba’sı yerini almakta. Kahverengi Veba bir faşizm incelemesi, Fransa’da faşizmin tarihsel-teorik bir değerlendirmesi ve Almanya’da Nazizmin yükseliş döneminde çekilmiş erken bir fotoğrafı. Kahverengi Veba’yı okuması da çok keyifli, örnek bir gazetecilik çalışması sunuyor diyebiliriz. Guerin’ın yaya olarak ve bisikletle yaptığı Nazi Almanyası yolculukları, her tür insanla kurduğu birebir ilişkiler ve sohbetler, sokaklardan, etkinliklerden, barlardan izlenimleri, yer yer bir edebiyatçı tadıyla yansıttığı “havadaki Nazizm” ve solun hem kişisel hem toplu olarak verdiği reaksiyonları takip edişi ve aktarışı etkileyici. Böyle bir okumanın kendine göre tehlikeleri olsa da, insan kendini yer yer Türkiye’nin son yıllarıyla karşılaştırmaktan da alamıyor. Özellikle Nazilerin sosyalist gazetelere el koyup başlarına da eski sosyalistleri geçirip Nazi propagandası yapışlarını okurken! Guerin’ın Kahverengi Veba’da bedenlere yaptığı vurgu da dikkat çekiyor. Zaten Guerin başka bir yerde, anarşizmin özünde devlet kontrolü modellerine karşı “bedensel bir isyan” olduğunu söylemişti.
Kahverengi Veba ile birlikte okuması zevkli olacak bir diğer yapıt da Daniel Colson’un Versus Kitap’tan çıkan Proudhon’dan Deleuze’e Anarşist Felsefe Sözlüğü. Colson’un kitabı lineer bir anlatı sunmuyor. Postyapısalcı düşünceyi içselleştirmiş, postanarşizme göz kırpan bir formatı var. Edebiyat okurlarının Julio Cortazar’ın Seksek’inden hatırlayacakları sıçramalı, ağsal, hipermetinsel yapıya sahip. Kitap bir politik felsefe sözlüğüyle ilgili ezberlerinizi de bozuyor ve “Kızgınlık”, “Kamusal İtiraf”, “İştah” gibi maddeler bulunduruyor. Colson okuyarak anarşizmin ne olduğunu, anarşist geçmişin ne gibi olaylardan oluştuğunu ders gibi öğrenmiyorsunuz belki ama anarşizme dokunduğunuzu hissediyorsunuz. Tüm gündelik hayat karşılıklarıyla birlikte elinize geliyor anarşizm ve anarşist felsefe. Colson kitabının temel amaçları arasında, anarşist hareketin olası ve paradoksal teorik tutarlılığının anlaşılmasını sağlamayı; anarşizmin XX. yüzyılda yaşadığı teorik canlanmanın kökenleriyle kurduğu bağları göstermeyi; Spinoza, Leibniz, Stirner, Proudhon, Bakunin, Tarde, Nietzsche, Bergson, Foucault, Simondon ve Deleuze gibi filozof ve teorisyenleri birleştiren gizli yakınlıkları keşfettirmeyi sayıyor.
Yeni yorum gönder