Çizgi roman yayıncılığının ülkemizde, özellikle son yıllarda ciddi anlamda hareketlilik kazandığından söz edebiliriz. Görselliğin bu denli önem kazandığı bir çağda, hikaye anlatıcılığı anlamında kıvrak bir alan sağlıyor çizgi romanlar bize. SabitFikir’in Mayıs 2018 tarihli 87. sayısında Onur Atay da, işte bu belirgin hareketlenmeye biyografik öğeler içeren çizgi romanlar üzerinden bakıyor. “Karelere çizilen anılar”ın izini süren Atay, kişisel tarih anlatılarının çizgilerin diline neden uygun olduklarını sorguluyor ve Art Spiegelman’dan Joe Sacco’ya, Keiji Nakazawa’dan Marjane Satrapi’ye bu alandaki öncü isimlerin yapıtlarıyla, yakın zamanda ülkemizde yayımlanan Gabo: Büyülü Bir Yaşamın Hatıraları, Bırak Üzülsünler, Ayvali gibi biyografik çizgi romanları bir arada değerlendiriyor. Levent Cantek ise, ünlülerin hayatlarında odaklanan grafik romanların ortak özelliklerini çıkararak, grafik romanın entelektüel biyografi konusunda ne denli yetkin bir mecra olduğunu ortaya koyuyor.
SabitFikir orta sayfalarının vazgeçilmezi KararsızOkur infografiği de, her zamanki gibi kapak konusunu destekliyor: Murat Can Aşlak’ın hazırladığı ve Onur Atay’ın resimlediği KararsızOkur, farklı dönemler ve coğrafyalardan otobiyografik romanlar arasında dolanıyor.
Güncel meseleler ve güvenilir kitap eleştirileri için…
Sinema sayfalarında Bülent Usta, Ercan Kesal’ın Evvel Zaman'da tuttuğu film güncelerinden yola çıkarak, Nuri Bilge Ceylan’ın Bir Zamanlar Anadolu’da filminin temelinde yatan öykülere bakıyor. Nuri Bilge Ceylan Sineması: Türkiyeli Bir Sinemacının Küresel Hayal Gücü kitabı yeni çıkmışken, Ceylan’ın sineması üzerine düşünmek için güzel bir fırsat. Televizyon sayfalarında F. Cihan Akkartal, Dan Simmons’ın 2007 tarihli romanından uyarlanan The Terror adlı diziyi incelerken, insanlığın bilinmeyeni keşfetme, doğayı zapturapt altına alma ihtirasına ve bunun yaratabileceği olası dehşetlere değiniyor. Dünyadan sayfalarında Mert Tanaydın, Man Booker’ın 50. yılı şerefine verilecek Altın Man Booker ödülünden bahsederken, bu prestijli yarışmanın geçmişine gidiyor ve çağdaş İngiliz edebiyatının bir portresini çıkarıyor.
SabitFikir’in bu sayısında ayrıca Suat Duman, John Sutherland, Kobayaşi Takici, Damon Young, Jim Thompson, Gertrude Stein, David Shields, İsmail Güzelsoy, Jonathan Franzen, Dorothee Elmiger, Eyüp Tosun ve Mehmet Rifat’ın yeni yayımlanan eserlerini, güvenilir eleştirmenler Seda Ateş, Armağan Ekici, A. Ömer Türkeş, Gökçe Gündüç, Ece Çavuşlu, Sedat Demir, Yılmaz Şener, Burcu Bayer, Kahraman Çayırlı, Ali Bulunmaz, Özge Uysal ve Merih Akoğul yorumluyor.
BaşkaDünyalardan bölümünde, Yankı Enki ile Alican Saygı Ortanca korku, bilimkurgu ve fantastik edebiyat gündemini özetliyor; Jeff Vandermeer’ın “tuhafkurgu” başyapıtı denebilecek eseri Yok Oluş ile romanın beyazperde uyarlamasını karşılaştırırken, farklı türleri kendi süzgecinden geçirmesiyle meşhur China Miéville’in Demirdenizi’ne göz atıyorlar.
DündenYarına sayfalarında ise Seval Şahin, Ferit Edgü’nün 888 nüsha olarak özel bir edisyonla yayımlanan Kazâ Sözleri ve Öteki Metinler adlı kitabını ve Edgü’nün “kırpıntı metinleri”nin şiirini ele alıyor.
Özel Kütüphaneler bölümünün bu ayki konuğu, Türkiye’de kreatif sanatlarla ilgili kapsamlı ve güncel bir koleksiyona sahip ilk özel kütüphane olma özelliğini taşıyan Vitali Hakko Kreatif Endüstriler Kütüphanesi. Moda, mimari, resim, tasarım, fotoğraf, müzik, sinema ve heykel sanatı gibi alanlarda çalışanlar için önemli bir kaynak...
SabitFikir'in kapak tasarımı Serkan Yolcu’ya ait. Ancak tasarım ve çizimler bununla sınırlı değil; iç sayfalarda dikkatli gözler, çok sayıda yetenekli ve genç çizerle de karşılaşıyor.
Agatha Christie'nin hayatından ilham alan grafik roman Agatha'dan (KaraKarga, 2018)
Editörden
Ceyhan Usanmaz
Hayatımı çizsem çizgi roman olur mu?
Çizgi romanların yükselişe geçtiği bir döneme denk geldiğimiz inkar edilemez. Sinema salonları örneğin, sektör biraz da senaryo kıtlığı çektiğinden olsa gerek (ve elbette elde ettikleri sağlam gişe başarısıyla da), çizgi roman uyarlamalarından geçilmiyor nicedir. Yalnızca çizgi roman basan yayınevlerinin sayısı giderek arttı, yenilerinin yolda olduğuna dair haberler de var üstelik. Yakın bir zaman önce Türkçede de yayımlanan Kara Delik gibi, türün köşe taşları sayılan eserlere kolaylıkla ulaşılabiliyor artık. Çizgi roman türünün ayrıntılarının da belirginleştiğini söyleyebiliriz bu süreçte. Grafik romanı ayrıştırıp ele alıyoruz artık örneğin ya da biyografik/otobiyografik çizgi romanların sayısının artması dikkatimizi çekiyor. Çizgi romana bir bütün olarak yaklaşmıyoruz, “yüzeysel” bir bakışımız yok.
“Hayatımı yazsam roman olur” klişesinden, “Hayatımı çizsem çizgi roman olur”a geçtik mi emin değilim ama Onur Atay, SabitFikir’in bu sayısı için kaleme aldığı dosya yazısında, “Çizgi roman mecrası, anlatılamayanı anlatmanın yeni, naif ve oldukça estetik bir aracı haline gelmeye başladı,” diyerek gelişmelerin altını bir kez daha çiziyor. Türkçeye çevrilen ve -en azından şimdilik- çevrilmeyen örnekler üzerinden, biyografik/otobiyografik çizgi romanların izini sürüyor.
Özge Samancı’nın “büyüme serüvenini” anlattığı
otobiyografik grafik romanı
Bırak Üzülsünler’den (İletişim Yayınevi, 2017)
Dosya yazısından
Onur Atay
Belgesel çizgi romancılığın önde gelen ismi Joe Sacco, seçme işlerinden oluşan Journalism (“Habercilik”, 2012) adlı kitabının önsözünde çizgi romanın bir haberleştirme aracı olarak gerçeği ne ölçüde aktarabileceğini irdeler. Gerçeği bire bir görse bile, çizerin kendi mecrasını kullanırken genelgeçer diğer mecralardan farklı bir haberleştirme biçimi benimsediğini belirtir. Sacco’ya göre bir çizer, örneğin bir fotoğrafçıya veya bir muhabire göre, daha öznel bir yöntem izler ve gerçeği “kurgular.” Böylelikle hem görsel hem de yazınsal olan bu yöntemle aktarılacak hikayeyi jenerik bir üçüncü veya birinci ağzın sunacağı dilden kurtararak, belki de daha çoğulcu hale getirerek, daha anlaşılabilir ve benimsenebilir kılar. Sacco, kendi gazetecilik hikayelerini anlatırken de bu dili kullanır: Filistin’deki günlerini anlatan çizgi romanı Filistin (İthaki Yayınları, 2009), Yugoslav Savaşı’nın en şiddetli günlerini yaşayan ve çökmekte olan bir sınır şehrini anlattığı Güvenli Bölge: Goražde (İthaki Yayınları, 2010) ve gene Filistin’de, Refah bölgesinde 1956’da geçmiş bir olayın izlerini sürdüğü Gazze’nin Dipnotları (İthaki Yayınları, 2011) kitaplarında, haberciliği hikayecilikle harmanlayarak ilerler ve eşsiz anlatılar sunar.
Yeni yorum gönder