Yeni yıla maalesef can sıkan haberlerle başladık. John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar kitabının bazı bölümlerinin, İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü Kitapları İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu tarafından sakıncalı bulunduğu haberi düştü önce gündeme. Ardından, Bahçelievler'de bir ilkokulda görev yapan 7. sınıf Türkçe öğretmenine Şeker Portakalı kitabını okuttuğu için soruşturma açıldığına dair bir başka haberle karşı karşıya geldik.
Devletin okullarında okuttuğu 100 Temel Eser listesinde yer alan bu iki klasik kitap, velilerce şikayet edilmişti ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri kurdukları komitelerden aldıkları güçle, Talim Terbiye Kuruluna bu kitapların "tekrar gözden geçirilmesi"ni önermişti.
Basında ve sosyal medyada sıkça dile getirildiği üzere buna "sansür" demek mümkün müydü? Yoksa, sansüre giden yol böyle böyle mi inşa ediliyordu? Milli Eğitim Bakanlığı, şikayetleri ciddiye alacak mıydı? Devletin yıllardır "temel" eserler olduğunu söylediği bu kitapların ahlaka aykırı olduğu, ilk kez mi fark ediliyordu?
Bu haberler her mecrada hararetle tartışıladursun, hem yetkililerden hem de uzmanlardan açıklamalar da birbiri ardına gelmeye başladı. Eğer siz de bizim gibi okuduğu her açıklamanın peşinden gidince önünüzü göremeyenlerdenseniz, aşağıdaki açıklamaları okuyun. Yayıncılar Birliği, Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı gibi yetkili merciilerin kamu açıklamalarının yanı sıra, uzmanların SabitFikir'e verdiği özel görüşler de var burada. Ama önce her iki kitabın da neden ve nasıl "ahlaka aykırı" bulunduğuna bakalım.
FARELER VE İNSANLAR'ın yasaklanma süreci neydi?
Fareler ve İnsanlar, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 100 Temel Eser listesinde ve yıllardır okullarda okutuluyor. Bunda şaşırtıcı bir durum yok. Steinbeck'in bu ünlü eseri, dünyanın pek çok yerinde temel eserler arasında. Hatta şunu bile demek mümkün: Edebiyat tarihinde, en çok sansür vakasıyla karşılaşan eserlerden biri.
Bu kez olay İzmir'de vuku buldu. Bir veli, kitabın belli bölümlerini şikayet etti ve Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar kitabının bazı bölümleri, İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü Kitapları İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu tarafından sakıncalı bulundu. 3 Aralık'ta toplanan Komisyon Milli Eğitim Bakanlığı'nın onayıyla yıllardır liselerde okutulan ve 100 Temel Eser arasında yer alan kitabın bazı sayfalarının "ahlaki olmayan" bölümler içerdiğine karar vererek, Milli Eğitim Bakanlığı'na başvurdu.
"Ahlaki" bulunmayan bu bölümleri aşağıda görebilirsiniz. Buradan anladığımız, geneleve gitmenin ahlakdışı görüldüğü.
ŞEKER PORTAKALI'nin yasaklanması nasıl gerçekleşti?
İstanbul Bahçelievler Behiye Nevhiz Işıl ilköğretim Okulu’nda 7’inci sınıfa giden bir öğrencinin velisi Kadir Yıldız idi ahlaka aykırılık iddiasını ortaya atan. BİMER, Milli Eğitim Bakanlığı(MEB), Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Valiliği, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne şikayet dilekçesi yazan Yıldız, dilekçesinde kitabın Türk örf ve ananelerine aykırı, küfür ve hakaretlerle dolu olduğunu belirtiyor.
Birgün'den Elçin Yıldıral'ın haberine göre, romanın beş yaşındaki başkahramanının “Çırılçıplak bir kadın isterdim, çırılçıplak isterdim onu…gece ay ışığında bir kadın bedeni isterdim” şeklinde ifadeler kullandığını belirten Yıldız, kitabın benzeri argo, küfür ve kelimelerle devam ettiğini kaydederek, “Türk Milletinin örf ve ananelerine aykırı argo kelimeler, küfür ve eretik tango şiirleri dolu bu kitabı tavsiye eden öğretmen hakkında soruşturma açılmasını…Neticesinin yazılı olarak tarafıma bildirilmesini saygılarımla arz ederim” diyor. Dilekçe üzerine Öğretmen L.G. hakkında inceleme başlatan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, gerekçe olarak ise “müstehcen içerik”i gösterdi. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nün talimatıyla okul yönetimi öğretmenin ifadesini aldı.
Şikayet edilen öğretmen L.N., kitabı dört senedir öğrencilerine okuttuğunu belirterek, kitabın MEB’in liselerde okutulması için önerdiği 100 Temel Eserler arasında yer aldığına dikkat çekti. Okul Müdürünün bilgisi dahilinde ve onun imzasıyla bu kitapların okutulduğunu söyleyen L.N., “Okul müdürü de şikayete şaşırdı. Çünkü her sene olduğu bu kitabı öğrencilerimize okutuyoruz. Ancak bu sene velilerden biri ‘müstehcen kitap okuttuğum’ gerekçesiyle şikayetçi olmuş benden. Bunun üzerine İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne yazı yazdı, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü de okula yazı yazarak, konuyla ilgili bilgi alınmasını istedi. Bu kitabı niçin okuttuğumun sorulması istenmiş. İfademde okul müdürüne, MEB’in 100 Temel Eser listesinde bu kitabın da bulunduğunu, bizzat MEB tarafından liselerde okutulması için önerildiğini söyledim. Şu ana kadar yapılan işlem bu kadar” diye konuştu.
Kendisinden şikayetçi olan veli Kadir Yıldız hakkında ise suç duyurusunda bulunduğunu söyleyen L.N. mesnetsiz, çirkin iftiralarda bulunduğu için Cumhuriyet Savcılığına dilekçe verdiğini ifade etti.
Ömer Türkeş: İkiyüzlülükten başka bir şey değil
İhbarname niteliğindeki bu “sakıncalı” belgesine meczup işi deyip gülüp geçebilirdik. Ancak son yıllarda özel hayata getirilmek istenen kısıtlamalara baktığımızda, ne kadar budalaca da olsa, bu olayın sistemli bir politikanın bilinçli bir parçası olduğunu anlıyoruz. “Fareler ve İnsanlar”da sakıncalı sayfalar bulan zihniyetin gençlerin eğitimine yön veren bir kuruluşa egemen olması sakıncalıdan ziyade gelecek açısından endişe vericidir.
Devletn bizzat izin verdiği, vergisini aldığı, denetlediği randevu evlerinin utanç verici varlığı gözümüzün önünde –hatta İstanbul’un göbeğinde, orta öğrenim kurumlarının bitişiğinde- sürüp giderken, hayatı yansıtmayı önüne koymuş, bu nedenle ödüllendirilmiş bir romanda bu türden evlerden söz edilmesinden rahatsızlık duymak iki yüzlülükten başka bir şey değil. Hiçbir kitap baskı ve yasakla engellenemez. Ve hiç kimse kendi ahlak normlarını başkalarına dayatamaz. Biz hala şiddete maruz kalmış kanlı beden görüntülerinin serbest bırakıldığı, erotizmin yasaklandığı bir ülkede yaşıyoruz. “Bir gün gelecek” demişti Friedrich Engels 1883’te kaleme aldığı ‘Georg Weerth” makalesinde; Almanlar filisten önyargılarından ve ikiyüzlü ahlaki çekingenliklerin son izlerinden büsbütün kurtulacaktır, zaten bu ahlakçı tavırlar gizli müstehcenlikleri örtmeye yarıyor. Örneğin, Freiligrath’ın “Mektuplar”ını okuyun - insanların cinsel organları olmadığına inanasınız gelir. Ama şiirinde bu kadar aşırı temiz olan Freiligrath kadar kimse hoşlanmaz müstehcen sözlerden”. Engels’in yanıtı cinselliğin doğallığına yaptığı vurguyla noktalanıyordu; “Hiç değilse Alman işçilerinin her gün yada her gece yaptıkları şeyden rahat ve serbest bir tavırla konuşmaya alışmalarının zamanı artık gelmiştir. Bunlar doğal, kaçınılmaz, çok da güzel şeylerdir”.
100 Temel Eser türünden listelerin ne gerçekliği ne geçerliliği var, ve ne de kimsenin böyle resmi listeler ilan etmeye ehliyeti… Ancak oluyor işte. Açıkçası kültürden ziyade politik ve ideolojik hegemonyaya hizmet ediyor bu türden listeler.
İzmir’de ortaya çıkan vaka, merkezdeki zihniyetin il ve ilçelerdeki doğal yansımasıdır ama doğal olması ürkütücü olmadığı anlamına gelmez. Durumdan vazife çıkaran işgüzarlar kraldan çok kralcı oluyorlar. Buna şahısların kültürel açıdan kifayetsizleri de eklenince, cadı kazanları kaynatılmaya başlanıyor. Eğer hep birlikte sesimizi yükseltmezsek belki büyük kentlerde değil ama zaten muhafazakarlaşmış Anadolu kentlerinde hayatın her alanı “resmen” denetlenmeye başlanacaktır.
Murat Gülsoy: Karar verecek olan öğretmenlerdir
Öğrencilerin hangi sınıfta hangi kitapları okuyacağına karar verecek olanlar o öğrencilerin öğretmenleridir. Öğretmenler bu iş için eğitim alırlar ve en sağlıklı kararı verecek olan onlardır. Hatta derse girdikleri sınıfın seviyesine göre farklı tercihlerde bulunabilirler. Bunun dışında merkezi denetim mekanizmalarının kesinlikle bir yararının olmadığına inanıyorum. Bu türden "resmi" kurulların ürettikleri "sakıncalı" kararları kesinlikle kabul edilemez. Bu tür yaklaşımlar sansürün içselleştirilmesine hizmet eder. 100 Temel Eser uygulamaları da benzer şekilde sakıncalar taşır. Temel eserleri devlet dışında kurumlar kendilerine göre belirleyebilirler. Edebiyat dergileri, gazeteler, yazarlar, okurlar kendi listelerini yayımlayabilirler. Ama devlet bu türden bir liste yayımladığı zaman o andaki resmi görüşünü / ideolojisini dayatmış olur. Dolayısıyla bu sorunun da cevabı aynı: Öğrencilerin hangi sınıfta hangi kitapları okuyacağına karar verecek olan öğretmenleridir.
Akademik özerkliğin olmadığı ve bilimsel düşünme yönteminin yaygınlaşamadığı ülkemizde buna benzer tartışmalara her zaman tanık olduk ve ne yazık ki olmaya da devam edeceğiz.
Fareler ve İnsanlar'a müstehcen raporu veren komisyondan Mehmet Ceran:
Bu belirtilen sayfalarda yazar geneleve gidiyor, abuk sabuk şeyler söylüyor. Çocuğum bunu da öğrensin diyen çıkabilir, saygı duyarız. Ama biz yasaya aykırı bir şey yapmadık. Veli şikayet etmiş. Bütün çevirilerde de aynı değil durum zaten.
Doğan Hızlan: Pes artık!
Doğan Hızlan, Hürriyet Gazetesi'ndeki köşesinde "Bu zihniyet edebiyatı değerlendiremez" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Hızlan'ın yazısı şöyle:
JOHN STEINBECK’in Fareler ve İnsanlar romanının bazı bölümleri de sakıncalı görülmüş! Bu kadarına da pes artık!
“100 Temel Eser” listesinde yer alan bu kitap yıllardır herkes tarafından okunuyor, binlerce kişi de bu kitabı okumuştur, okuyacaktır, okumalıdır da.
“Kitapları İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu” diye garip bir kurulun varlığını da böylece öğrenmiş olduk. Her şehirde bu kurullar oluşturulacakmış. Demek ki bundan sonra edebiyat eserlerinin her şehre, her kurula göre baskıları yapılacak. Bana kalırsa, bu gerçekten ilgi çekici bir doktora çalışması olur.
Kitap hakkındaki tutanağı okuduğumda gülemedim bile. Çünkü bir ortaçağ kitabından kopmuş sayfalar gibi geldi bana.
Bence, Milli Eğitim Bakanlığı, yasakçılıkla edebiyatı bağdaştırabilecek yetenekte(!) kişileri seçmeli, o kurula da şu görevi vermeli. Tavsiye edilen eserler yeniden yazılmalı, düzeltilmeli, dar ahlak kalıpları içinde yorumlanmalı, çocuklara edebiyat zevkinden ve hayatın gerçeklerinden uzak, onları edebiyattan soğutacak bir hale sokmalı...
Edebiyat ve özgürlüğü yok etmek eğer bakanlığın planları arasında varsa -ki olduğu kanısı uyanıyor- bu yöntemi vakit geçirmeden uygulamalı. Yoksa her gecikme, bir ahlaksızlığın ortaya çıkmasına sebep olur. Bugüne kadar ‘klasik’ olarak adlandırılan eserleri okuyan ve ahlakı bozulan nesillerin telafisi ancak böyle gerçekleşir!
Dört yayınevine de bu uyarı gönderilmiş, yani sansürleyin emri verilmiş.
Beni üzen, şaşırtan, iki edebiyat öğretmeninin de tutanakta imzalarının bulunması.
Edebiyatı böyle algılamışlarsa, öğrencilerine edebiyatın özgürlük olduğunu öğretememişlerse, okudukları kitabı sindiremedikleri sonucuna vardım. Yetiştirdikleri öğrencileri de tanımak isterdim. Geleceğin karanlık bireylerini görebilmek için...
SEL YAYINCILIK’ın bastığı kitabın 63-64 sayfasını (kitabı basan diğer yayınevlerinin de baskısına göre aynı cümlelerin geçtiği sayfaları) eski deyimle, ahlaka mugayir bulmuşlar. Elimde Sel Yayıncılık’ın bastığı son baskı vardı ve söz konusu sayfaları yeniden okudum...
Sanırım bu kurul üyeleri ne sinemaya gidiyorlar ne televizyon seyrediyorlar ne bir mizah dergisi okuyorlar. Hatta onlar muhtemelen sokağa bile çıkmıyorlar. Kurul odalarında bütün hayatlarını sürdürüyorlar. Anlıyorum ki, onların hayat gerçeklerini, yaşadığımız çağı anlamaları için öğrencilere öğretecekleri bir şey yok, ama öğrencilerin onlara anlatacakları çok şey var. Benim bütün yayınevlerine bir önerim var: Kitaplarını basmadan önce, bu komisyonlara göndersinler, sakıncalı yerleri(!) komisyon üyeleri atsın, sonra bassınlar. İki iş olmasın(!)
Bu eskidendi demeyin, yeniden böyle bir dalga geliyor. Sansür daha önce başladı, Yunus Emre bile sansürlendi, yavaş yavaş bu yasaklama hortumu bütün kitapları silip süpürecek.
Edebiyat jürilerine de yasak gelmesi taraftarıyım. Böyle kurullardaki kişiler edebiyat jürisine üye olmalı, o zaman yüksek ahlaklı(!), evet efendimci, kafa sallayın kuşaklar yetiştiririz. Bize lazım olan, “uslu ve uysal bendeler”dir.
2013’e özgürlük tarihimizin gittikçe yok olacağını gösteren bir belgeyle girdik.
* * *
YAPILACAK tek şey, bu zihniyetteki kurullara işten el çektirilmesidir. Edebiyata müdahaleyi anlamak mümkün değildir.
Başka bir önerim de var, bu tutanakları Avrupa raporlarına ekleyin, iyileşme konusunda kat ettiğimiz yolları görsünler.
Yayıncılar Birliği: Umarız son örnek olur
"İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün bir “Kitapları İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu” kurarak Dünya Klasiklerinden biri olan John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar romanını incelediği, romanı ahlaki açıdan “Sakıncalı” bulduğu ve sansürlenmesi talebiyle bakanlığa başvurulduğu belgeleriyle haber oldu. Komisyon, Steinbeck’in bu romanının hangi yayınevlerince yayımlandığını da araştırıyor ve yayınevlerinin kitaplarındaki sakıncalı bölümlerin sayfalarını da tek tek tespit ediyor. Bir rapor halinde “öğrencilerin eğitimine uygun olmayan bölümler” tespit edildiğini belirterek raporu ve ekli listeyi Milli Eğitim Bakanlığı Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne arzediyor.
John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar romanı Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanan liselerde okutulacak “100 Temel Eser Listesi”nde yer almaktadır. Onlarca yıldır tüm Dünyada okunan bu önemli klasik ülkemizde de en çok okunan, sevilen romanlardandır. Tek tek şehirlerde öğretmenlerin kurul oluşturup Dünya Klasiklerini ahlaki açıdan incelemelerini ve yasak ya da sansür talebinde bulunmaları sansürcü zihniyetin tüm ülke çapında yaygınlaştırılması, iller düzeyinde kitap yasaklamaları yapılması anlamına gelmektedir.
Lise öğrencileri birer genç yetişkin olarak okuyacakları kitapları kendileri seçecek niteliktedir. Steinbeck’in ne kadar önemli bir yazar olduğunun, Fareler ve İnsanlar'ın edebi öneminin, nasıl bir konu işlediğinin, ne kadar önemli hayat dersleri verdiğinin bilincindedir.
İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü’nün kurul kurup “ahlaki açıdan” kitap incelettirmesi, sansür talebinde bulunması ülkemizde sansürcü zihniyetin ne boyutlara ulaştığının çarpıcı ama utanç verici bir örneğidir. Umarız son örnek olacaktır.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in “Kitapları İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu” türünden yasakçı, sansürcü komitelerin kurulmasını engellemesini, il milli eğitim müdürlerini, öğretmenleri Türkiye’nin başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere uluslararası birçok düşünce, ifade, vicdan ve din özgürlüğü ile hukukun üstünlüğü ilkesiyle ilgili sözleşmelerde imzası bulunan bir ülke olduğunu ve bu tür yasakçı, sansürcü girişimlere izin vermeyeceğini açıklamasını bekliyoruz."
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer: Kitaba sansür yok
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, yaptığı açıklamada şöyle konuştu:
"Ben kamuoyunda işin aslını astarını araştırmadan yapılan tartışmaların hem bizi üzdüğünü, hem de bu tartışmayı yapanlara itibar kaybettirdiğini düşünüyorum. Hem Şeker Portakalı, hem de Fareler ve İnsanlar adlı kitaplarımızla ilgili bakanlığımızın yaptığı herhangi bir işlem yoktur.
Normal bürokrasi kendi mekanizması içinde gelen şikayeti ilgili birimlere aktarır. Nitekim Fareler ve İnsanlar kitabı hakkında İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü, yapılan şikayeti bize aktarmıştır. Şeker Portakalı ile ilgili de şikayet okul müdürüne aktarılmıştır. Okul müdürü öğretmenden bilgi aldıktan sonra işlem yapmamıştır. İzmir'den gelen şikayet mektubuna biz de herhangi bir işlem yapmamışız. Şimdi size soruyorum; bunun üzerinden bir sansür tartışması yapmak ne kadar ahlaki olur. O zaman hemen şunu söylemek lazım, Milli Eğitim Bakanlığı bir taraftan Fareler ve İnsanlar kitabını 100 Temel Eser arasında gösterecek, kendi eliyle dağıtacak, öbür taraftan da farklı bir işlem yapacak. Mantıklı bir şey olabilir mi? Tartışma meselesi haline getirilebilir mi?
O zaman ben bir soru sormak istiyorum; hatırlayacak olursanız Yunus Emre'nin şiirinin, Orhan Kemal'ın kitabının, Pir Sultan Abdal'ın kitabının sansür edildiğine dair dedikodular çıkarıldı. Bundan sonra da çıkabilir. Bütün bu tartışmalar bizim Talim Terbiye Kurulu'nda kitap inceleme ve değerlendirme sürecini değiştirmemizle başladı. Orada uzun yıllardan beri var olan değerlendirme sistemini biz değiştirdik. Onun yerine son derece modern, dünyanın bu anlamda kullandığı yeni bir yöntemi uygulamaya koyduk. Buradaki görevli öğretmenler okullarına geri döndüler. Acaba tam bu süreçte, sansürle ilgili dedikoduların yapılması Milli Eğitim Bakanlığı'nın bunun üzerinden yıpratılmaya çalışılması sizce tesadüf mü? Sadece bu kadar soruyorum. Bana göre çok anlamlı bir süreçten geçiyoruz."
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay: Steinbeck'i hizaya sokmaya çalışmak vahim
"Bereket versin ki bizim bakanlığımızdan kaynaklanmış bir olumsuz haber değil. Türkiye'de 2012 yılında Şeker Portakalı'nı, Fareler ve İnsanlar'ı, Steinbeck'i, Yunus Emre'yi hizaya sokmaya çalışan bir anlayışta bir takım kafaların olması, eğer gerçekse bu olaylar, vahimdir. Bunları hiçbir biçimde kabul etmem mümkün değildir. Daha önce benzer bir olay, Yunus Emre'nin bir şiiri için de olmuştu. Milli Eğitim Bakanı, "Bazı kıtaları atmışlar, bir kasıt yok." dedi. Bence şimdiye kadar nasıl okumaya alışmışsak öyle okumaya devam edelim ve Yunus Emre'nin sözlerini düzeltmeye, hizaya sokmaya kimse kalkışmasın."
İzmir Milli Eğitim Müdürü Vefa Bardakçı: Sansür ya da yasaklama yok
"5-6 yayın evi farklı şekilde tercüme etmiş. Tercüme farkı nedeniyle bazı bölümler farklı. Biz de velinin şikayeti üzerine, Talim Terbiye Kuruluna kitabın yeniden gözden geçirilmesi talebini ilettik. Kitabın yasaklanması veya sansür yok. Bu şekildeki yorumlar abartıdır. Zaten bizim müdürlük olarak yasaklama yetkimiz de yok."
Ulusal Kanal'a da konuşan Bardakçı şöyle söyledi: "Evet velimizin bahsettiği şekilde kitabın şu şu sayfalarında bu ifadeler yer almaktadır. Bizde bunu bakanlığımıza gönderdik. Bu kitapta genelevle ilgili ifadeler geçiyor bunu yüz temel içerisinde gösterilen kitap olduğu için inceledik bunu. Yoksa başka bir roman kitap olsa incelemezdik. Kitabı okumadım ama o bölümleri okudum valla bir gencin çok da bilmesi gereken şeyler değil bunlar diye düşünüyorum."
Eğitim Sen: Kitap yasakları devam edecek
Eğitim Sen 1 Nolu Şube Başkanı Abdullah Tunalı, yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"Yıllardır öğrencilerin okumaları için önerilen eserin yasaklanması, AKP iktidarının sansürü ve bilim dışı uygulamalarının son örneğidir. Geçmiş dönemde İl Mili Eğitim Müdürlüğü okulların ana sınıflarına, yüzebildiği için şükreden ördekler, tanrıya dua eden tavuklar kitaplarının dağıtılmasında hiçbir sakınca görmemiştir. Bu gidişle AKP iktidarı edebi değeri olan kitapların tamamını yasaklayacak, kendi dünya görüşüne göre kindar ve dindar bir nesil yetiştirmek için kitaplar dağıtmaya, var olan kitapları yasaklamaya daha yaygın şekilde devam edecektir."
Yeni yorum gönder