Emperyalizmin acımasızlığını ve açgözlülüğünü emperyalist bir ülkede doğup büyümüş bir insanın kaleminden okumak önceleri şaşırtıcı oluyor. Ancak kitapta anlatılanlar ve varılan yargılar ,Türkiye´de dinozor diye adlandırılan yazarların vardıkları yargılarla hemen hemen bire bir örtüşüyor. Bu durum emparyalizmi ve burjuvaziyi toplumun tüm bireylerinin refaha kavuşmasında en büyük engel olarak görenlerde olumlu duygular oluşturuyor. Ayrıca yazarın sözde Ermeni soykırımı ve Türkiye´nin AB üyeliğine önyargısız yaklaşımı, tüm dünyadaki emekçi sınıfını kucaklaması yıllardır "media" mızda izlemek zorunda bırakıldığımız iki yüzlü Avrupalı siyasetçilerinin sinsi açıklamalarından tamamen farklı olması ona karşı sempati duyulmasına neden oluyor.Dünya üzerinde halklar üzerinde oynanan oyunların henüz farkına varamamış olanlarında bu kitabı okuması, belki onların bu durumları dile getiren yazarlarımızı dinozor veya paranoyak diye adlandırmalarını engelleyecek, daha mutlu, müreffehve barış içinde yaşanılan bir dünyanın önünü açacaktır.
Üye Eleştirileri
Üye Eleştirileri
Yorumlar
Yorum Gönder
Diğer Üye Eleştirileri Yazıları
Roman hakkında bir şeyler yazmak gerektiğinde “bizde” izlenen usul, çoğunlukla yazarın dünyası ve kendisi hakkında oluşmuş genel kanaat üzerinde kanat çırpmayı gerektirmeyen bir uçuşla yazarla (ya da politik olarak mahkum edilmiş bir yazarsa “çoğunlukla”) aynı gökyüzünü paylaştığı izlenimi veren satırlar arasında süzülmektir. Ne de olsa böyle bir usulde romanı okumak da gerekmez.
Kitabın ismindeki aşkı görünce hem ilgimi çekmiş hem de romantik bir şeyler okuyacağımı düşünmüştüm. Ama kitabı okumaya başlayınca hiç de öyle olmadığını görüp, bir günde okuyup bitirdim. Çok az kitapta yaşadığım o nefessiz kalmayı yaşadım. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza´sında ki çarpıcılığı hissettim. Tam evet tam bir aşk romanı! Aşkı en çarpıcı ve vurucu biçimde anlatmış.
Felsefe devrimsel değil birikimsel bir süreçtir ancak bu birikimli yapının bazı devrimcileri vardır. Marquis de Sade işte bu devrimci filozoflardan biridir, hatta en başta gelenlerindendir, çünkü de Sade dokunulması en güç şeye dokunmuştur, en büyük tabuyu devirmiştir.
'Hatıra' sözcüğü hep tek yumurta ikizi 'Hüzün'le gelir insanın aklına. Öyle ki, ne kadar hoş, ne kadar eğlenceli anlarınızı hatrınıza getirirseniz getirin, attığınız en şiddetli kahkahaların ardından çöküverir o hüzün üzerinize. Bir daha o günlere dönemeyecek olmanın hüznü. 'İstanbul Hatırası' da tam böyle bir kitap.
Christopher Priest’ın bol ödüllü fakat ülkemizde ancak film uyarlaması ile adını duyurabilmiş ve hala daha pek de okunmamış romanı bizi eğlencenin kanlı canlı olduğu zamanlara götürüyor.
Emrahcigim,Kitabin icin seni yurekten kuiltram. Dun Okan Bayulgen'le Sade Vatandas programini izledim. Cok heyecanlandim izlerken :) Okan Bayulgen cok ilgilendigi belli olan LOST'la ilgili sorulari satasabilecegini anladigi Kaan Sezyum'a yoneltmeseydi de programin esas konusu olan kitapla ilgili sana sorular sorsaydi hepimiz daha bir mutlu olacaktik. Bir konunun uzmani cagriliyosa birakin da konussun. Bu bir tur geyik yapma hastaligi sanirim. Heyecanla dogallikla cikmis bir isin, eserin, tasarimin enerjisine karsi bir empati yoksunlugu. Turkiye herbokoloji uzmani dolu madem her bi boku biliyolar o zaman uzman, isin ehli, ozgun isler uretenleri boyle programlara cagirmasinlar; kendi aralarinda geyik yapip sonra hangi bara gideceklerini konussunlar ya da en guzeli evlerinde oturup Warcraft oynasinlar.Fekat neyseki altyazi cevirmenligi haklarina donusen programin sonunda yine de kitapla ilgili bir merak uyandirildi kanimca izleyenler icin. Meraki ayakta tutmayi hedefleyen bir dizi icin merak edilen bir kitap yazilmis olmasi esyanin tabiatina da pek uymus. Tekrar tekrar tebrik ediyorum ve en kisa zamanda ben de bir adet ediniyorum ve tanidiklarima tavsiye ediyorum.
Yeni yorum gönder