Jerzy Kosinski.. Eğer hala bir kitabını okumadıysanız çok büyük bir kayıp sizin için.
Çok sıradan olayları bile müthiş bir derinlik katarak anlatabilen ve sizi hep daha derine gitmeye teşvik eden bir yazar Kosinski...
Hayatı gibi kitapları da her zaman ilginç.
Ben yıllar önce Boşluk kitabı sayesinde tanışmıştım onun anlatım gücü ile..
Sarsmıştı beni çokça...
Muhteşem bir eserini daha okudum geçtiğimiz ay : Şeytan Ağacı
Dünya Çelik sanayisinin hakimi ve dünyanın en zenginleri sıralamasının da ilk beşinde yer alan bir milyonerin oğlu başkahramanımız bu kez...
Hiç geçim derdi olmayan, bırakın geçim derdini parmağını bile kıpırdatmasına gerek olmadan saniyede milyonlarca dolar serveti sürekli katlanan bir gencin hayatına sokuyor bizi Kosinski...
Bize bunca uzak ve amaçsız bu gencin kendini tanıma süreci içerisinde yaşadıklarını, olaylara bakış açısını hiçbir kelimeden çekinmeden sert ve güçlü bir biçimde akıtıyor...
Kitapta bölüm yok...
Tek bir olay ve kurgu yok...
Tıpkı hayat gibi.. Tek bir şeye odaklanmıyor...
Nasıl ki zihnimiz hiçbir zaman tek bir şeye odaklanmıyor aynı anda bir sürü şey yapıyor, düşünüyor, hatırlıyor, hayal kuruyor, bağlantılar kuruyorsak... Kitap da böyle...
Sanki zihin akışımızın bir başı sonu olmadan, bölümlenmeden dışarıya sunulmuş hali gibi...
Bir paragraf o sırada yaşadığı bir şeyi anlatırken hemen sonraki paragraf ise yaşadığı şeyle hiç alakası olmayan ama o sırada birden beyninden serbest çağrışım ile hatırladığı eski bir anısını anlatıyor... Hemen sonraki paragraf bambaşka bir konu hakkındaki kendi düşüncesiyle devam ediyor...
Genç milyonerimiz Jonathan çok güzel bir kadın olan Karene tutkun...
İkisi de dizginlenemeyecek kadar bağımsız ruhlara sahipler...
Karen asla tam olarak teslim olmuyor Whalen e...
İnsanın kendisini tanıma sürecinde içinde ilerlediği yollardan en büyüklerinden biri de cinsellik konusudur..
İnilecek en karanlık ve en derin kuyu belki de içimizde...
Konuşmaktan bile çekindiğimiz pek çok şeyi Kosinski kısa kısa paragraflar halinde öyle bir güzel işliyor ki..
Siz de kendi içinizde ilerliyorsunuz usulca bu karanlık yolda...
Sadakat kavramından zevk kavramına, sınırlarımızdan bağımsızlığımıza, cinsellikteki cins ayrımcılığına, içimizdeki küçük uysal sevgiye muhtaç çocuktan, zincirlerle bağladığımız hayvana kadar girmediği delik, el atmadığı konu kalmıyor...
Aslında kitap hakkında söylenebilecek pek çok şey var..
Erkek karakterin, kadın karakterin, ilişkilerinin dışında.. Zenginliğe, tüketim toplumunun çılgınlığına, erkeklerin güzel kadınlara bakış açısına, paranın sağladığı güce, ve bu gücü elinde bulundurmanın nasıl bir şey olduğuna, sekse, bağımlılığa, ölümlere, içimizdeki kötülüğe ne kadar yakın yaşadığımıza dair de çok şeyler anlatıyor kitap..
Gerçekten hala Kosinski'nin kelimeleriyle tanışmadıysanız hemen bir kitapçıya gidip seçin bir tane..
Yine çok sevdiğim bir alıntıyla bitireyim yazımı:
"Karen'e göre o kısa süreli, çabuk yok olan, biri biterken bir yenisi başlayan ilişkileri, aslında onun kendi özgürlüğünün bir kanıtı, sıradan varoluşa karşı kazandığı özel zaferi sayılıyor.
İstediğim Karen olduğuna göre, benim varlığım sırrını da o elinde tutuyor. Bu yüzden bana göre de benim onunla ilişkim, kendimi tanımanın dağınık tecrübeye karşı bir zaferi.
Biz ikimiz, Bağımsızlık Düşesiyle Özgürler Dükü.. birbirimize durmadan özgürlük ve bağımsızlık aşkımızı anlatıp duruyoruz. Birbirimizden bile bağımsız olduğumuzu.
Nice geceleri bir arada, konuşarak, sevişerek, birbirimize bakarak, kucak kucağa uyuyarak geçirdikten sonra, ona olan ihtiyacımı neyin yarattığını hala bilmiyorum. Seviştiğim başka her kadında, cinsellik o kadının esrarına giden bir yol olmuştur. Ama Karen'in cinselliği onu benden saklıyor!"
Yeni yorum gönder