Yeryüzünün en özgür varlıklarından biri olarak, kelebeğin anlam veremediği konuların başlarında kitaplardaki yasaklar, yani ifade özgürlüğünün kısıtlanması geliyor. Üstelik bu yalnızca ülkemizde rastlanan bir konu değil, tüm dünyada hatta bugün bile devam eden bir durum… Bu çok geniş konuyu daha fazla dağıtmamak için tek bir başlığın üstüne, kitaplardaki müstehcenlik nedeniyle dünya edebiyatında gerçekleşen yasaklamalara yoğunlaşmaya karar verdik ama maalesef verdiğim her bir örnek kelebeğin kafasını biraz daha karıştırmadan öteye gidemedi!
İlk olarak onun için edebiyatın kutsal kitaplarından biri sayılan James Joyce’un Ulysses’inin başına gelenlerden bahsettim. 1920 yılında, Ulysses’ten parçalar New York’taki bir edebiyat dergisinde yayımlanmaya başlandığında, şehrin ahlak kurulu üyeleri romanda yer alan mastürbasyon sahneleri nedeniyle şok geçirip, kitabın ülkede yayımlanmasının yasaklanmasını kendilerine görev bellemişler. İlgili mahkeme tarafından da roman okunup "pornografik" bulunduğundan yayın yasağı getirilmiş ve yasak tam 12 yıl boyunca yürürlükte kalmış.
Peki ya Henry Miller’ın yarı otobiyografik, 1934 tarihli Yengeç Dönencesi romanına ne demeli? ABD’de 1961’e dek yayımlanmadığı gibi, otuz yıl boyunca Amerikan topraklarına sokulması da yasaklanmış. ABD’de hakkında altmışın üzerinde dava açılan ve ancak 1964’te davalardan beraat eden Yengeç Dönencesi; hakkındaki yasaklamalara inat dünyadaki cinsel devrimin de kilometre taşlarından biri olmuştu.
“Edebiyat tarihinin gelmiş geçmiş en tatlı kadın karakterlerinden biri olan Truman Capote’nin Tiffany’de Kahvaltısı’nın Holly Golightly’sini ise neredeyse hiç tanıyamayabilirdik!” dediğimde ise neredeyse kelebeğin yüreğine iniyordu. Tiffany’de Kahvaltı, zengin aşıklarla yaptığı kaçamaklarla geçinen bir kadının etrafında geçen konusuyla skandal yaratmış. Harper’s Bazaar dergisi novellanın tefrika haklarını satın almış ama daha sonra müstehcen içeriği nedeniyle yayımlamaktan vazgeçmiş. Neyse ki daha sonra Esquire kitabın haklarını satın alarak, 1958 yılında yayımlamış.
Aslında ABD’nin kitaplardaki müstehcenlik anlayışı gerçekten şaşırtıcı boyutlara varabiliyor ve hatta klasiklere dek uzanabiliyor! Voltaire’in 1759 tarihli pikaresk romanı Candide’e müstehcenlik gerekçe gösterilerek 1930'da ABD gümrüklerinde el konmuş, Geoffrey Chaucer’in 14. yy'da İngiltere'de yazdığı Canterbury Hikayeleri adlı eseri müstehcen olduğu gerekçesiyle ABD posta servisi tarafından taşınmamış! Orta Çağ'da yazılmış muhteşem Bin Bir Gece Masalları da payını almış ve 1926-1950 yılları arasında ABD'de müstehcen olduğu gerekçesiyle yasaklanmış. Başı bizde de beladan kurtulamayan (!) William S. Burroughs’un 1959'da yazdığı Çıplak Şölen, 1962'de açık saçık olduğu gerekçesiyle yasaklanmış, neyse ki 1966'da üst mahkeme kitabı aklamış. İngiliz yazar John Cleland’ın 1748 tarihli Fanny Hill Bir Zevk Kadınının Hatıraları adlı kitabı ise ABD'de önce 1821'de, son olarak da 1963'te müstehcen olduğu gerekçesiyle yasaklanmış. Ve nihayet, ABD'de federal çapta yasaklanan son kitap da bu olmuş!
Kitaplara müstehcenlik nedeniyle yasak getirilmesi konusunda en azından Fransa ve İngiltere’nin biraz daha farklı davranacağını düşünürsünüz değil mi? Ama hayır, onların karnesinde de kırıklar var! Gustave Flaubert’in Madame Bovary’si 1856 yılında tefrika halinde yayınlanmaya başlanınca, romanda yer alan ‘zina’ mevzuları nedeniyle yetkililer dehşete kapıldıklarından, romanın tamamının yayınlanmasının yasaklanması için hemen bir kanun kararı çıkarmaya yeltenmişler. Ancak her kuşun eti yenmez! Flaubert, şiddetle kitabını savunup mahkemeyi kazanmış ve roman 1857’de yayınlanarak ismini dünya edebiyatının altın listesine yazdırmayı başarmış.
Ve geliyoruz, ‘edebiyatta müstehcenlik’ denince en unutulmaz örneklerden birine… D. H. Lawrence’ın Lady Chatterley’nin Aşığı adlı romanı 1928’te özel bir baskıyla yayınlandığında aslında pek de dikkatleri çekmemiş. Ta ki ABD’li ve İngiliz yayıncılar romanı yeniden bastığında hakkındaki haberler basında yer almaya başlayıncaya kadar... Bu süreçte eserin müstehcen olması nedeniyle hakkında soruşturma açılmış. Özellikle eser içinde kullanılan açık saçık kelimelere itiraz edilmiş. Uzun tartışmalardan, devrin yazar ve sanatçılarına hazırlatılan bilirkişi raporlarından sonra eser aklanmış da, 1960 yılında edebi bir eser olarak raflarda yerini almış. Boşuna dememişler her şerde bir hayır vardır diye! Bu karar, sonraki yıllarda edebi eserlerin İngiltere’de yayınlanmasında daha geniş özgürlüklerin kazanılmasına öncülük etmiş, aynı zamanda, geç de olsa D.H. Lawrence’ın dünya çapında ünlenmesine, eserlerinin ilgi görmesine vesile olmuş (hoş bu arada romanın ‘müstehcen’ şöhreti edebi değerini biraz gölgelemiş ama neyse o da ayrı bir konu!).
* Görsel: Wangechi Mutu
Yeni yorum gönder