Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Anne Carson’dan yazarlara tavsiyeler




Toplam oy: 249

Şair, denemeci, romancı, çevirmen, edebiyat profesörü... Kanadalı yazar Anne Carson’ı Kırmızının Otobiyografisi adlı, antik Yunan destanlarını hatırlatan romanıyla da tanıyor olabilirsiniz, en başta saydığımız diğer kimlikleriyle de.

 

Literary Hub adlı edebiyat platformu, geçtiğimiz günlerde 68. yaşını kutlayan Carson’ın yazma pratiği üzerine söylediklerini derledi. Yazma eylemiyle ne denli haşır neşir olursak olalım, hepimizin zihnini açabilecek tavsiyeler bunlar.

 

Aşağıdaki tavsiyeler size yetmezse, Kırmızının Otobiyografisi'nin kapağını açıp ilk sayfasını okuyabilirsiniz. Gertrude Stein’dan şu alıntıyla başlıyor bu şiirsel roman: “Kelimelerin kendi istediklerini, kendi yapmaları gerekeni yaptıkları hissini çok seviyorum.”

 

 

 

 

 

İşe bir sorun yaratarak başlayın

 

Kendinize başlangıç noktası olarak öyle bir sorun belirleyin ki, bunu çözmeye çalışmak sizi hiç tahmin etmediğiniz, hayalini bile kurmadığınız sorunlara doğru götürsün.

 

 

“Sil” tuşuna basmaktan korkmayın

 

Yazdıklarınızı hiç çekinmeden, acımasızca düzeltin. Kendi editörünüz olun, silmekten zevk alın. Silmek eğlencelidir!

 

 

Orijinal fikrinize dönün, ilk notlarınızı karaladığınız kağıdı bulun

 

Yazdıklarım sıklıkla dağılıp gidiyor, okurlar için için fazla tuhaf hale geliyor. Bazen kendi kendinin parodisine dönüştüğünü hissediyorum. Sezginiz dışında size burada yoklgösterecek çok az şey var. Bu noktada en mühimi, fikir zihninize ilk düştüğünde nasıl hissettiğinizi hatırlamak. Fikri ilk bulduğunuzda bir yere not ettiyseniz, o notların büyüleyici bir ikna ediciliği oluyor. Tertemiz boş bir sayfaya aynı kelimeleri yazsanız, aynı etkiyi yaratamazlar.

 

 

Ekip çalışmasını deneyin

 

Başkalarıyla birlikte çalışmak, yazdığım şeyin merkezinden mesafe almamı sağladığı oranda işliyor benim için. Üzerinde çalıştığım şeyi, merkez noktasından organize edip yönetmiyorum. Tek bir dayanak noktam yok. Bu bana daha gevşek bir bakış açısı sağlıyor, endişemi azaltıyor ve yaratıcı olmama olanak tanıyor.

 

 

Türlere, kategorizasyonlara kafanızı takmayın

 

Nihayetinde, neyi nasıl yazmanız gerekiyorsa, ne yazmak istiyorsanız öyle yazıyorsunuz...

 

 

Yazdığınız şiirleri fiziksel birer nesne gibi görün

 

Bir şiir yazmak bir nesne yaratmak gibidir. Ben her zaman onları bir şiirden ziyade bir çizim olarak düşünürüm. Çizim dediğimiz şey de dilin alanındadır. Böyle düşünürseniz kitaplara dair farklı bir bakış açısı geliştirmiş olursunuz; onları, hem fiziksel olarak hem metinsel düzlemle varolan şeyler olarak görmeye başlarsınız.

 

 

Dili sınırlarına doğru zorlayın (Antik Yunan’daki gibi!)

 

Aeschylus gibi büyük trajedi yazarlarının metaforları kullanışında beni cazbeden bir şey var. Bu taklit edilebilecek bir şey de değil belki ama belli bir yoğunluğu var. Metaforu, deyim yerindeyse sıkıştırıp yoğunlaştırıyorlar ve bunu yaparken ille de bir mana ortaya çıkarma kaygıları yok. Anlamın eşiğinde manevra yapıyorlar sanki ve dilin sınırları da orada bir yerlerde bulunuyor olmalı.

 

 

Ortaya koyduğunuz fikirleri farklı açılardan değerlendirin

 

Zihinim bir yığın şeyle dolu karman çorman bir sepet gibi. O yığının arasında yol gösterici bir fikre yaklaştığımı hissediyorum. Fikirleri yeniden sıralayıp diziyorum, farklı kavramlar ışığında onlara bir daha bakıyorum. Sonra tek bir fikre tutunmaya başlıyorum.

 

 

Ne yaptığınızı tam bilmeseniz de çalışmaya devam edin

 

Bazen, bir konuda ne düşündüğümü kestirebilmek adına yazıyorum... Ne yaptığını bilmiyor olmak, yaptığınız şeye devam etmemek anlamına gelmemeli. Hepimiz, el yordamıyla bir şekilde ilerliyoruz.

 

 

 

AB

 


 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.