Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Çizgi Roman // Dumankara'dan kara bir sona...




Toplam oy: 881
Levent Cantek, Berat Pekmezci
İletişim Yayıncılık
Uzak Şehir, Dumankara ile başlayıp Emanet Şehir ile devam eden "Ankara Üçlemesi"ne kara (noir) bir nokta koyuyor.

Aslında Türkçedeki “çizgi roman” sözcüğü çok daha geniş bir alanı kapsama kapasitesine sahip olduğu için, İngilizcedeki gibi “comics”-“graphic novel” ayrımı yapmamıza pek gerek yok gibi görünüyor. Çizgi roman hakkındaki önyargıları bir kenara bırakıp, doğrudan kelime anlamını hesaba kattığımızda “comics” türündeki eserleri de, “graphic novel” başlığı altında değerlendirilenleri de çizgi roman olarak adlandırabiliriz pekala. Ancak şimdiye kadar –sayıları çok fazla olmasa da– Türkçede üretilen çizgi romanların daha çok “comics” tarzında olduğunu hesaba katarsak, Dumankara: Hayat Bir Yangındı’nın, zamanında bir “grafik roman” vurgusuyla yayımlanması anlaşılır bir yaklaşımdı elbette. Ayrıca, doğruya doğru, hem yapısal hem de içerik olarak belirgin farklılıklar barındırıyor grafik romanlar. Üstelik Dumankara’nın bir Uzakşehir üretimi olduğu yazıyordu; Uzakşehir de, Türkiye’de grafik roman üretimini artırmak için bir araya gelmiş yazar ve çizerler topluluğu olarak tanıtılıyordu. 

 

 

Grafik roman ya da çizgi roman; sonuç olarak Dumankara, Türkiye’de eşine çok rastlamadığımız bir çalışmaydı... 1916 yılından günümüze değin çeşitli dönemlerde tamamı Ankara’da geçen, Levent Cantek’in kaleme aldığı 21 hikayesiyle 19 çizeri bir araya getiren bir grafik roman seçkisi. 

 

Grafik roman vurgusunun yanı sıra, Dumankara ilk yayımlandığında, Ankara’nın da altı özellikle çizilmişti... En azından kendi adıma söylersem, nasıl ki Emrah Serbes’in ilk romanı Her Temas İz Bırakır ilk yayımlandığında Ankara merkezli bir polisiye olmasıyla da dikkatimi çektiyse (örneğine çok rastlamamıştık ne de olsa), Dumankara da Ankara merkezli bir grafik roman seçkisi olarak benzer bir albeniye sahipti. Ancak o dengenin iyi kurulduğunu gördük kitapta; Ankara ne çok ön plana çıkıyordu ne de bir fon olarak kalıyordu hikayelerde. (Her Temas İz Bırakır’ı da, yalnızca Ankaralı bir polisiye olduğu için değil, karakter çizimleri de “sağlam” bir polisiye olduğu için beğenmemiş miydik bu kadar!) Hatta Levent Cantek’in buna özellikle dikkat ettiğini giriş yazısından da anlamak mümkün: “Bu hikâyeler İstanbul’da veya Adana’da da geçebilirdi. Sofya’da ya da İskenderiye’de de... Ankaralı hikâye olmaz, olsa olsa Ankara’da geçen hikâye olur. Dil, deyiş ve ağızları, yerele ilişkin teferruatları belirginleştirirsiniz. Eh, daha sahici görünebilirsiniz ama neylerseniz eyleyin aslolan insandır, ona dair hikâyelerdir. [Dumankara’yı] o gözle okursanız sanki daha doğru olur. Ankara’da geçen çizgi roman yokmuş, roman ve hikâye azmış, o da başka mesele. En azından benim öyle bir derdim, telafi etme arzum yok, bu da bilinsin isterim.”

 

Levent Cantek bir yıl sonra, Dumankara albümüyle başladığı “Ankara Üçlemesi”ne 2014’te yayımlanan Emanet Şehir ile devam etti. Evet Dumankara hiç kuşkusuz taze bir soluk getirmişti Türkiye’deki çizgi roman/grafik roman ortamına; ama bence Emanet Şehir, özellikle grafik roman anlayışına daha uygun bir çalışmaydı, biraz daha ön plana çıkıyordu. Bu sefer karşımızda tek bir çizerin elinden çıkmış tek bir hikaye vardı. Levent Cantek’in senaryosu ve Berat Pekmezci’nin çizgileriyle bir yalancının, başarısız bir yazarın, Şekip’in hikayesini okuyorduk... 

 

Levent Cantek’in “sonsöz”ünden anlıyorduk ki, Emanet Şehir, aslında öncelikle Dumankara içinde yayımlanmak üzere sekiz sayfalık kısa bir hikaye olarak tasarlanmış ama bir şekilde yetiştirilemediği için dahil edilememiş o albüme. İyi olmuş, diyebilir miyiz! Çünkü böylelikle, grafik romanın Türkiye’deki sayılı örneklerinden biri ortaya çıkmış oldu. Yalnızca, kitaptaki “sonsöz” belki biraz daha kısa tutulabilirdi diye düşünüyorum. Söz konusu sayfalardaki resimli kutucuklar, hikayenin dayanaklarını ayrıntılandırmak adına çok doğru bir tercih ama karakterlere ilişkin “ifşaatlar” konusunda ketum davranılabilirdi. (Kitap hakkında yazmak isteyenlere bir şey kalmamış!)

 

 

Yakın bir zaman önce yayımlanan Uzak Şehir ise “Ankara Üçlemesi”ne nokta koyuyor; hemen belirtmek gerekir ki, bu üçlemeye yakışan kara (noir) bir nokta bu. Biraz da grafik romanın doğasından gelen özellikleri nedeniyle olsa gerek, kara (noir) hikayelerin daha çok yakıştığını düşünüyorum grafik romanlara. Dumankara’daki hikayelerin çoğunun kenar mahallelerde geçmesi ya da suçla ilişkili kahramanlara sahip olması ve Emanet Şehir’deki atmosfer bu kulvarda ilerlendiğinin bir göstergesiydi zaten; Uzak Şehir ise, çıtayı biraz daha yükseltiyor hatta.

 

Hem Dumankara’nın hem de Emanet Şehir’in bölüm başlıklarındaki “oyunları” çok sevmiştim; Uzak Şehir’in bölüm başlıklarının tek bir harften ibaret oluşu da gerçekten de yine etkileyici, merak uyandırıcı. Çıtayı biraz daha yükseltmesinin, üçlemenin diğer kitaplarına göre, bence, Uzak Şehir’in bir adım daha önde oluşunun sebebi, hikayesinin günümüzde geçmesi sanırım. Tanıtımında da yazıldığı gibi, “Şimdiki zamanın karanlığı”...

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.