Yunan çizgi romancı Soloúp’un Ayvali isimli grafik romanı ayrıntılı bir çeviriyle, nitelikli bir baskıyla çıktı. 2015 yılında Yunanistan’da ödüller kazanan ve konuşulan bir albümün kısa sürede Türkçede yayımlanması sevindirici, pek çok yabancı grafik roman bu denli şanslı olamıyor, sinemaya uyarlanmadıkça veya özgün dilinde çok satıp İngilizceye çevrilmedikçe buralara pek ulaşamıyor. Ayvali, alt başlığından da anlaşılabileceği gibi üç kuşaktan dört ayrı yazarın anlatılarına dayanarak mübadeleyi, Ayvalık tarihi üzerinden anlatıyor.
Nasıl bir albüm derseniz, ilk söylenebilecek, güzel anlatılmış bir grafik roman olduğu. Soloúp, sağlam çizgileri olan bir çizer değil, sayısız defosu, amatörce resmedilmiş sayfaları var ama bu açığı misliyle kapatabilen iyi bir hikaye anlatıcı. Akıllı ve öngörülü, kamera gözü olan bir “auteur.” Hikaye devamlılığını biliyor, iyi bir okur olduğunu gösteriyor ve eksiklerini bilerek anlatabilmeyi başarıyor. Albüm bittiğinde okura öğrenecek, düşünecek bir tortu bırakıyor. Bazen bir hatırayla, bir tanıklıkla, bazen yerel eğlence ve alışkanlıklarla bir dönem atmosferi aktarıyor. Hikaye kadar malumat ve gerçeklik vadediyor okura. Gerçeklikten kastettiğim, belgeselci bir gerçeklik elbette.
Soloúp, okurken etkilendiği yazarların roman ya da hatıratlarından yola çıkarak serbest bir uyarlama yapmış, kurduğu dizgeye kendisini, tahkiyesini ve yolculuk hikayesini katmış. Nesnel kalmaya çalışmış, milliyetçi ve şoven tutumlara karşı bir mesafe kurabilmiş. Sıradan insanların hikayelerini temel alarak insanların doğup büyüdükleri evlerden göç etmek zorunda kalmalarında odaklanmış.
Esir edilenlerin sözcüsü
Geçen yüzyıl, yaşadığımız coğrafyada şekillenen çatışmacı ulus-devlet politikaları, iddialarının aksine din temelli bir göç politikasını yürürlüğe koymuş, yüzbinlerce insan ülkelerini terk ederek Rusya’ya, Yunanistan’a ya da Bulgaristan’a gitmiş ya da oralardan buralara gelmek zorunda kalmıştı. Geçen yüzyılın ilk büyük kitlesel mübadelesi de Türklerle Yunanlılar arasında yaşanmış, bizim Rum dediğimiz Anadolulu Ortodoks azınlık Yunanistan’a, oradan da Müslüman bir nüfus Türkiye’ye gelmişti. Din temelli demem şu yüzden; Karamanlı Türk Ortodokslar buradan gönderilmiş ama o hengamede Hıristiyan Gagavuz Türkleri kabul edilmemiş, sınırda bekletilmişti. Bu nüfus değişimi özellikle Ege’de büyük bir başkalaşma getirmiş, gündelik hayat ve kültürde telafi edilemeyen bir yokluğa sebep olmuştu. Midilli Mutasarrıflığı karşısındaki Ayvalık, bölgenin önemli siyasi ve iktisadi merkezlerinden, büyük hareketlilik gösteren yerleşim yerlerinden biriyken mübadele sonrasında uzun yıllar boş evlerin, metruk kiliselerin, ıssız sokakların olduğu ufalmış bir kasaba olup çıkmıştı. Ayvalık’tan göçe zorlananlar, Ayvalık’a göç edenlerin evlerine yerleştirilenler garip bir karşıtlık içinde bulmuşlardı kendilerini. Tehcir edilenlerin, devran döner, olur ya, geri dönüp gelip evlerini, mallarını geri isteme ihtimali yerel halkın fısıltıyla konuştuğu büyük endişesi oldu hep.
Soloúp, ucundan kıyısından bu hissiyata değinmiş ama en çok mübadelenin mağdurlarını, kimsenin dışında kalamadığı savaş koşullarını irdelemiş. Esasen cephe gerisine, siviller arasında olup bitenlere, işgal sırasında yaşananlarda odaklanmış. Eli silahlı savaşanların değil bizatihi eli silahlı asker ve milisler tarafından esir edilenlerin sözcüsü olmuş. Tutsak edilen kayıp erkek kardeşini bulmadan göç etmek istemeyen genç kadını, Rumlar tarafından katledilen kız kardeşine benzeterek yardım etmek isteyen Türk subayın marazi hikayesi oldukça ilginç mesela.
Çizgi romanlar, ekseriyetle erkek ve muktedir kahramanların serüvenlerini anlatır. O kahramanlar kurtarır, alt eder, kazanır ve hiçbir surette kaybetmezler. Soloúp’un grafik romanı, gerçeklere, evlerinden göçe zorlanan insanların hatırladıklarına dayandığı için böylesi bir hayal ve idealle ilgilenmiyor. Gücünü ve yenilikçiliğini buradan alıyor, insancıl bir referansı var, kim haklıdan çok kimin acı çektiğini resmetmeye çalışıyor. Grafik roman nedir, niye çizgi roman demiyorsunuz da farklı bir niteleme yapıyorsunuz, diye soruluyor kimileyin. Sadece bu albüme bakarak bile bu farklılık anlaşılabilir. Albümde göz alıcı bir çizgi yok, ama Batılıların “storytelling” dediği bir maharet var. Ne anlatılıyor? İnsana dokunan bir hüzün hikayeleştirilmiş. Muhalif ve edebi bir derinlik taşıyor. Üstelik bir meselesi var. Garip bir dönemde yaşıyoruz, geçmişe-tarihe insani ve demokratik itirazlarla bakabilmek, öfkeli tepkilerle öteleniyor. Ayvali, sırf bu nedenle, cesaretiyle, takdire şayan bir grafik roman…
Yeni yorum gönder