Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Paranoyak kurgunun imkanları




Toplam oy: 898
Televizyon "auteur"lüğü kavramının icadını karşılayan ilk isimlerden olan Chris Carter, 90’ları özümsemiş bir metin olan X-Files'ın yaratıcısı olarak bir kez daha kolları sıvamış görünüyor. X-Files, Ocak 2016'da bir mini-dizi ile yeniden karşımıza çıkıyor.

Tüm zamanların en çok izlenen televizyon dizilerinden biri olan X-Files, milenyum öncesi “malaise”inden mustarip bir çağda, 1993’te yayına başladı. Dokuz sezona ve iki uzun metrajlı filme sığmayan dizinin 10. sezonu çizgi roman formunda yayımlandı; koleksiyon nesneleri, hakkında yazılan makaleler, web siteleri ve fan forumları ile beslenen bu fenomen dizi, bitişinden 13 yıl sonra, Ocak 2016’da bir mini-dizi ile devam ediyor. 

 

Evrende yalnız olmadığımıza inanan FBI Ajanı “Tekinsiz” Mulder ve tıp doktoru olan partneri Scully bazen birlikte bazen tek başlarına hükümetin ve uzaylıların ortak olduğu, kendilerinin de bir biçimde dahil edildiği bir komployu araştırmaya ve aydınlatmaya çalışıyorlar. Bu komplonun boyutları ve tam bir tarifi izleyici ile paylaşılmıyor; aksine, dizinin “Mitoloji” bölümlerinde parça parça ve sırasız olarak verilen ipuçları, her bir güvenilmez bilgi kırıntısı dünyayı daha tekinsiz hale getiriyor. Amerikan ruhuna en az (her iki) Kennedy suikastı kadar dokunan Watergate skandalı ile bir kez daha büyü bozumuna uğrayan kitlenin hükümete karşı güvensizliği yerleşik bir tavır değişimine yol açıyor; Soğuk Savaş’ın, büyük bir patlamayla değil kapalı kapılar ardında yapılan diplomasiyle bitişi yılların duygusal yatırımını boşa çıkarıyor. En önemlisi, yalnızca bilgiye erişimin ve bilgi paylaşımının değil, bilgiyi üretmenin ve yaymanın da geleneksel otoritelerin sevk ve idaresinden iyiden iyiye kurtulduğu, akademinin ve askeri-endüstriyel bloğun tekelinden çıkan internet yoluyla tek bir doğrunun hegemonyası yerine, doğrunun versiyonlarının hemen şimdi mümkün olduğu bir dünya söz konusu oluyor. O dünya ki, kendi imhasıyla ilgili o en değerli paranoyasının yerine yenilerini koyacak bolca malzemesi vardır; X-Files, hem uzaylılarla ilgili mitolojisine hem de haftanın canavarı bölümlerine konu etmek üzere, Roswell Ufo Vakası’ndan Bermuda Şeytan Üçgeni’ne, yamyam red-necklerden Kar Adamı Yeti’ye bir komplo teorileri ve şehir efsaneleri arkeolojisine girişir. Hubble uzay teleskobunun, Human Genome projesinin bulguları, Dolly ile ilk memelinin klonlanması gibi bilimsel “gelişmeler” de, bu kataloğa dahil olacaktır; X-Files, izleyiciyi uzayın ve biyolojinin barındırdığı karanlık ya da sıradışı ihtimaller üzerine düşünmeye davet eder. Bilginin kitleler tarafından internet üzerinde çok anlamlı bir metin olarak okunması X-Files’ı yalnızca tema ve atmosfer açısından değil, alımlama açısından da bir fenomene dönüştürmüştür. İnternetin, verdiği vaatleri yeni yeni yerine getirmekte olduğu 1994’ten itibaren, kendilerine “x-philes” adını veren fanlar, siberuzayı bir x-files kültü kurmak üzere kullanmaya başlarlar; bugün artık dizi fanlığı kültürünün ayrılmaz bir parçası olan sanal paylaşım pratiği tarih sahnesine böylelikle çıkar. 

 

Basmakalıp sağduyudan vazgeç!

 

 

Dizinin izleyici kitlesi ve daha radikal takipçileri başından beri, internet ve fan kurgusu ortamında, anlam üretimine etkin bir katılım gösterirler. Bu aynı zamanda televizyonun ticari doğası gereği, reklam vereni en geniş kitleyle buluşturmayı hedefleyen ve suya sabuna dokunmayan, hoşa gitmek isteyen bir televizyonculuk anlayışının örselenmeye başladığı noktadır. Genel geçer sağduyuya meydan okumanın bedeli azalmıştır, öyle ki, dizinin pilot bölümünde, henüz tanışmışlarken, Mulder, kendisine niçin uzaylıların var olamayacağını, var olsalar bile niçin kendileriyle iletişim kurulamayacağını ezberden anlatmaya çalışan Scully’ye, “basmakalıp sağduyu”dan vazgeçmesini salık verebilmektedir. Halbuki, toplumsal ilişkileri düzenleyen ve en önemlisi reklam verenle potansiyel alıcının buluştuğu en geniş saha, tam da hükümetin uzaylılarla bir anlaşma yapmış olmasının mümkün olmadığını, kız kardeşinizin klon olmadığını söyleyen sağduyudur. X-Files’ın açtığı bu yoldan, bugün, yazarların süreç içinde dramatik değişimlere uğratmaktan çekinmedikleri kusurlu kahramanları ve siyaseten doğruculuğa metelik vermemeleriyle televizyonun altın çağı dediğimiz fenomeni teşkil eden The Wire, Mad Men, Sopranos, Breaking Bad gibi diziler yürümüştür. X-Files, genelgeçer sağduyunun kifayetsizliğinin ayyuka çıktığı, çığırtkanlarının itibarsızlaştığı bir dönemde, devletle ilgili eski hassasiyetleri de yeniden çevrime sokar. Potansiyelini yıllar sonra Wikileaks hadisesinde gerçekleştirecek olan bir tavrı, Scully’nin ağzından ilan etmiştir: “Hükümet hukuktan üstün değildir, bilgi saklayamazlar.”

 

1990’lar, hem merkezsiz yekpare bir ağ olarak internetin ama hem de GPS’in ortaya çıktığı, yani hem bilginin bir merkezkaç dinamiği ile kesinlikten uzağa salınmakta olduğu hem de zamanın ruhunda, kişi ve nesneleri izleyip kesin koordinatlarını tespit ederek harita üzerinde raptiyeleme isteğinin mevcut olduğu bir dönemdi. Mulder ile Scully’de bu ikircikli durumun tezahürlerini görmek mümkün; bilgi kaynakları çoğunlukla kötücül ve manipülatif olmasına rağmen hakikati aramaktan ve bulamadıkça “dışarıda bir yerlerde” var olduğuna inanmaktan vazgeçmiyorlar. Dizinin, “Kimseye güvenme”, “Hakikat dışarıda bir yerde”, “Yalanlara inan” gibi kriptolu mesajları, inancı ontolojik bir krizin hem ilacı hem de semptomu olarak sunuyor. Kurgusal bir yapıt olarak başarısı, kuşkunun askıya alınmasında yatarken, dizi, izleyicisini dünyayı kavrama yöntemi olarak takıntılı bir kuşkuculuğa inanmaya çağırıyor. Toplumsal cinsiyet rollerinin (içgüdüsel kararları ve duyguyu temsil eden) Mulder ile (soğukkanlı bir bilimsel şüpheyi ve sağduyuyu temsil eden) Scully arasında değiş tokuş edilmesi ya da esas kızla esas oğlanın arasındaki cinsel gerilimin çözümsüz bırakılması hiçbir şeyin (o güne dek televizyonda göründüğü gibi) olmadığını söylüyor. Aşina olunan temsil kodlarının alaşağı edilmesi televizyon için dönüştürücü bir hareket haline gelir gelmesine ama X-Files’da anlatım bazı yönleriyle son derece gelenekseldir. Mulder, kayıp kız kardeşinin uzaylılar tarafından kaçırılıp kaçırılmadığını araştırmaktadır; kayıp kızı arayış öyküsü, Mulder’ın karakterinin ve motivasyonlarının odak noktasına bir eksiği, bir isteği yerleştiriyor. Kötülerle yardımcıların arada sırada görünüp kaybolmaları, kahramanın kayıp bir kişiyi arayarak sınanması, Proppcu anlamda folklorik bir anlatıyı çağrıştırır. Bilimkurgu, korku, gerilim, melodram, paranormal dedektif, çılgın bilim adamı gibi türlerin ve arketiplerin ikonografilerini iç içe geçiren ama asla yapıbozumuna uğratmayan bir klişeler pastişi olarak da okunabilir. Neticede, “okuma,” hem X-Files’ın bir açık metin olarak verimli bir biçimde çarpıttığı bir eylemdir hem de dizinin mitolojisi içinde okuma eylemi kurucu bir öneme sahiptir; ne de olsa Mulder, “Roswell ile ilgili eline geçirdiği her şeyi okumuştur” ve bu okumanın şekillendirdiği perspektif sayesinde, hiçbir suçluyu parmaklıklar arasına göndermeyi başaramamış (çünkü suçlu kimdir?) bir FBI ajanı ve önsezileri hemen her zaman haklı çıkan (fakat bildiğini sanarken bile aslında bilgiye sahip olmayan) bir karakter olmuştur.

 

Şüphesiz, televizyon “auteur”lüğü kavramının icadını karşılayan ilk isimlerden olan Chris Carter, 90’ları özümsemiş bir metin olan X-Files’ın yaratıcısı olarak bir kez daha kolları sıvamış görünüyor. Yeni mini-dizide Mulder, Scully ve bazı kritik ana karakterler, bu kez saldırının “teröristlerden ya da Rusya’dan” geliyormuş gibi görüneceği bir dünyada bulacaklar kendilerini. Ocak 2016’da izleyiciyle buluşacak olan pilot bölümü New York Comic-Con’unda sınırlı sayıda kişiye izletildi. Aldığı eleştirilerin büyük bölümü, dizinin müdavimleriyle yeni izleyicileri, herkesi memnun edecek bir ortak paydada buluşturma çabasına yönelikti. Bu ilk gösterimin ardından, yer yer açıklayıcı diyaloglarla dizi ile yeni tanışacak olanların izleme zevki ve devamlılığının amaçlandığı, gedikli “x-phile”lar için dişe dokunur bir gerilim ortaya konmadığı söylendi. Her durumda, Mulder ile Scully’nin büyük buluşmaları, paranoyak kurgunun imkanlarından yararlanmanın acı biçimde kolay olduğu günümüzde heyecan verici bir gelişme. Çağımızla ilgili hakikat dışarıda bir yerdeyse eğer, X-Files bir kez daha o hakikati bulacak ve mutlaka kayıt altına alacaktır.

 

 

 


 

 

* Görsel: Akif Kaynar

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.