Bir mekanı şekillendiren şey onun içine giren varlığın mıdır? Tesadüfen bir yerde bulunmakla, tesadüfün de bir sorumluluğa dönüştüğünü kabullenmekle yüzleşmek, aslında hayatın yeryüzünü tamamen ele geçirdiğini çok evvelden bilmekle bir ilgisi olabilir mi? Bunca kalabalıkta toplam kaç ömür bir insan edecektir?
Sığınaklarla mı tanımlanacaktır hafıza, ona dayatılan, zorla ezberletilen bilinçaltı? Kimsenin kimseyi tanımadığı, böylesi bir dayatmanın geçerliğini kaybettiği çağlara mahkumuz. Bunun adını yalnızlık koymak, kolaya kaçmak olacaktır. Asgari müşterekte temsil ettiğimiz algı yumağı topu topu hislerimizin gör dediği kadardır. Düşündüğümüzü sanmakla geçen insanlık tarihi bilakis bir önsezi karmaşasından başka bir şey değildir. Bilgi yoktur. Bilgi bir yanılsama “küme”sidir. Her tanım, her adlandırma, her saptama ne yazık ki bu gezegenle irtibat halindeki genel bir hükümdür ve evreni bağlamaz. Dünyadan çıkamamamızın temel nedeni de bu cehaletin felsefe, bilim olarak yutturulmasından ibarettir. Bilgi yoktur. Bilginin yokluğunun neticesinde hayattayızdır. Bilen ölür. Çünkü bilgi öldürücüdür. Habis ve tehditkardır.
Birilerinin sizi konuk etmesi veya konuk olduğunuzu varsaymanız aslolan dengeleri muhafaza edemez. Ancak yeniden öngörmenizi sağlar. Konukluk meselesi yeryüzüyle de okunabilir belki ama bizi yanıltacak nokta bu konukluğu önceden kabullenmemiz ve soğukkanlılığımızı koruduğumuzu sanarak hâkimiyeti hiçliğe teslim ettiğimizi rettir. Ukalalığımız, kibrimiz, küstahlığımız bizi kısmen üstün kılsa da, içten içe farkındayızdır ki, bunların kaynağı yetersizliğimizden doğan korkularımız, fobilerimiz ve alelacele bulmamız gereken sığınak ihtiyaçlarımızdır. İnsanın tanrıya, şaire değil, sıradan bir mühendise, vasat bir mimara ihtiyacı vardır öncelikle. Korunamayan canlı öğrenmeye başlar ve olmayan bilgileri topladıkça habis ve tehditkarla arasındaki mesafe hızla kısalır. Kozanın oluşması, mağaranın daha derine doğru oyulması, kuyuların açılması, yer altına inme/gökyüzüne yükselme arzusu kaçmaktan çok saklanmak içindir. Cenine bakın! Bir rahimde, kafası gövdesine eğik, büzülmüş ve küçülmüştür. Cenin de korkaktır çünkü. O da ileride karşılaşacaklarını sezmiş, önceden önlemini almıştır. Sonsuzluğun idraki, temsil edilenin karşısındaki çaresizlik ancak ölümle tedavi edilecektir. Tedavi mümkündür; o da yok olmaktır.
Farklı hayatlar diye kendimizden dışarısını yine kendimize dayatmamız ne yazık ki bir teneffüs alanı inşaatından başka bir şey değildir. Hareket kabiliyeti, bunun şüpheli ego kaynağı, iletişimi kolaylaştıracağına sığınaktan uzaklaşmaya sebebiyet verir. Hastalanmamızın ama hastalardan nefret etmemizin çelişkisinden besleniriz. Tek bilgimiz de budur. O yüzden biz de habis ve tehditkarızdır. Ölebilmek için öldürürüz. Sevilmek için severiz. Aşağılanmak için aşağılarız. Övülmek için överiz. Diyalektik o yüzden işimize yaramaz. Karşıtlıktan çok, benzerlikler ayakta tutar bizi. Ne acı ki bu gerçektir. Gerçekliğinin kanıtı da kromozomlardır. Herkes kendine benzeyeni üretecektir.
Birilerinin sizi konuk etmesi veya konuk olduğunuzu varsaymanız geçici bir ferahlık ve rahatlama uyandırsa da mekansızlığınız, kısaca adressizliğiniz, nereden gelip nereye gittiğinizi bilmediğiniz gibi o an nerede olduğunuzu da algılayamamanız, işte bu şuursuzluk sizin insan olarak adlandırılmanıza yol açacaktır. İnsani vasfınız zayıflığınız, hiçbir şey olmamanızdır.
Zehir gibi bir zeka ürünü
İlker Aksoy, Ölümden Beter Yaşamlar adını verdiği ilk romanında birbiri içine geçen karakterlerinin ağzından, gövdesinden kurduğu örgüde kente sığınmış insanların olağan hayatlarını olağanüstü kılan karmaşayı, alaycı bir dille kaleme almış. Komünal arayışlar, sendelemeler ilk adımda çağdaşlaştırılmış bir Tutunamayanlar alt metni göndermesi, trajedilerini hamasetle karıştıranların yazgısı mutlaka ilginizi çekecektir. Zehir gibi bir zekanın ürünü romanda siz de bilgiden korkmayı haklı çıkartacak, toplumsal reflekslerinizi bir kez daha otopsi masasına yatıracaksınız.
* Görsel: Furkan Nuka Birgün
Otopsi masasına yatırılabilecek mi hayat!Habis söylemler oluşturarak,suni algı
patlamalarıyla,otopsi dönüşü kendini,ameliyat masasına yatırmamak uğraşıyla,renkli, kaynaksal, habis dayatmalar sunan yapay oportünizmin,hergün daha da unutturacağı cenin, rahmindeki tutsaklığın sebebini bir türlü bulamayacaktır.Öldüren bilgidir, önündeki engel!
Yoksa Tutunamayanlar tutunmaya bir ilk adım olabilir mi!Kromozomlar mı yoksa başka şeyler mi!
Yeni yorum gönder