Robinson Crusoe romanını bilmeyen yoktur. Zengin ailesinin yanındaki rahat hayatı bırakıp denizlere açılan ve türlü maceralardan sonra geçirdiği bir kaza nedeniyle, ıssız bir adada, korsanlar tarafından kurtarılana dek 24 yıl boyunca tek başına yaşamak zorunda kalan Robinson Crusoe’yu anlatır. Ama okuduğumuz, yalnız bir adamın nasıl hayatta kaldığının değil, kendi etrafında bir dünya kurmayı nasıl başardığının da hikayesidir aynı zamanda. Marslı’nın ekseni de, bu anlamda, Robinson Crusoe’nun ekseninden pek farklı sayılmaz. Zira kitap, genç astronot Mark Watney’in, bir Mars görevi sırasında öldü sanılarak geride bırakılmasını ve kurtarılışına kadar verdiği yaşam mücadelesini anlatıyor.
Robinson Crusoe’yu bağrımıza nasıl basmış, nasıl sevmişsek, Marslı’yı “2014’ün en iyi bilimkurgu romanı” olarak seçen Goodreads okurları da Mark Watney’i öyle bağrına basmış, öyle sevmiş gibi görünüyor. Bu maceranın bu derece benimsenmesinde, yazarın Mars’ta olup bitenleri bir görev günlüğü üzerinden, Watney’in ağzından anlatmayı seçmiş olmasının payı büyük elbette. Yazar, ciddi ve korku uyandıran sorunlar karşısında mütemadiyen sarkastik davranan bir karakter yaratarak, romanı “ağır” bir havaya bürünmekten kurtarmış. Ancak kitabın belki de en büyük sıkıntısı, Mark Watney dışındaki karakterlerin derinlikten yoksunluğu... Yazar hikayeyi gerçekçi kılan teknik detaylara gösterdiği özeni, karakter yaratırken göstermemiş belli ki. Bu karakterler çoğunlukla stereotip bir görüntü sergiliyor; sanki yazar, yan karakterleri yaratırken ticari Amerikan sinemasının şablonlarını kullanmış. Bu durum hikayenin omurgasını zayıflatıyor ve hikayeyi ne yazık ki sıradanlaştırıyor. Görece olumlu yanı ise, yan karakterlerin bizde yarattığı aşinalık hissi; çünkü benzerlerini tipik Amerikan filmlerinde defalarca görmüştük!
Bu arada, kitabın yayımlanma hikayesi de ilginç: Yazar Andy Weir, 2012 yılında roman taslağıyla birçok yayınevinden ret cevabı aldıktan sonra, kitabı çekmecesine kaldırmak yerine, web sitesinde bölümler halinde yayımlamaya başlamış. Süreç içerisinde meraklı bir okur kitlesi edinen Andy Weir, bir süre sonra yayıncıların da ilgisini çeker ve 2014’te ABD’nin önde gelen yayınevlerinden Crown Publishing, romanı yayımlar. Gelişmeler bununla da sınırlı değil üstelik; kitabın film haklarını satın alan 20th Century Fox da filmi Kasım 2015’te vizyona sokmayı planlıyor. Uyarlama senaryosu Drew Goddard tarafından yazılan filmde Mark Watney’i Matt Damon canlandıracak.
Sonuç olarak Marslı, gerek gözünü Mars’a dikmiş bir insanlığa dair hikayesiyle, gerek yayımlanma serüveninde faydalandığı teknolojik imkanlarla yeni dünya düzeninin son derece farkında görünüyor.
* Görsel: Furkan Nuka Birgün
Öncelikle kitabın konusu ve kurgusu çok güzel, okuyanı merakta bırakıyor. Bilimsel açıdan yorum yapamayacağım çünkü anlatılanlar her ne kadar bizim anlamamız için yazılmışsa da gerçek mi değil mi bilmiyorum ancak benim bu bilgiler hoşuma gitti. Kitabın eksi yönlerine gelirsek kitaptaki kişilerin -özellikle kahramanımızın- bir karakteri yok. Hiçbir derinliği, hisleri, duyguları, düşünceleri olmayan bir karakter. Hani günümüzdeki çizgi filmlerde olur ya süper cool, esprili ve kendi kendine takılan çocuk karakterler, aynı öyle bir karakter bu kahramanımız. Mars'ta tek başına kalıyor ama ne bir geçmişi, ne bir geleceğe ilişkin düşünceleri, ne de bulunduğu duruma ilişkin korkuları, duyguları hiç bir şey yok. Kendimi karakterle özdeşleştiremiyorum. Yine kitap hep kahramanımızın bize bir sorun yaratıp soru sorması, sonra karizmatik bir cevap vermesi (ör: "ateşi nasıl mı yakacağım? Buzla. Evet evet buzla. Nasıl mı? Açıklayayım;" ) ve sonra da sorunu çözüşü şeklinde ilerliyor. Yani aksiyon filmi izlemek gibi, hiçbir derinlik yok sadece olaylar üzerinden ilerliyor, fikirler üzerinden değil.
Bunun dışında yazım tarzı en çok irrite olduğum şey oldu. Karakter NASA'da mı çalışıyor yoksa kolejde okuyan bir ergen mi belli değil. Argoya karşı değilim kesinlikle ama bu şekilde de ergence argo kelimeler kullanılmamalı. Her şeye "sıçtım, evet sıçtım. Tam anlamıyla sıçtım" vs. demesi insanı sinir ediyor. Yine NASA çalışanlarının tam Amerikan filmlerindeki gibi -gerçek hayatta böyle değiller orasını söyleyeyim- artistçe hareket etmeleri, konuşmaları kitaptan soğuttu beni. Amerikan film klişelerini ve karizmatik, kısa konuşan, insanları tersleyen ama hala çok sevilen sorunlu karakterlerini seviyorsanız bu kitabı da seversiniz.
Yeni yorum gönder