Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Üniversitenin birinde, bir Tolkien yaşardı



Toplam oy: 933
J. R. R. Tolkien
İthaki Yayınları
Açıklamalı Notlarıyla Hobbit, tabiri caizse belgelerle konuştuğu için, piyasadaki Hobbit külliyatından ayrı tutulması gereken bir kitap.

"Topraktaki bir oyukta bir hobbit yaşardı." J.R.R. Tolkien’in bu cümleyi büyük ihtimalle 1928-1930 yılları arasında yazdığını bilsek de, bunun tam olarak hangi tarihe karşılık geldiğini tam olarak bilmiyoruz. Tıpkı Küçük Prens veya Alice Harikalar Diyarında gibi, artık popüler kültürümüzün bir parçası haline gelen ve aslında bir çocuk kitabı olan Hobbit, bu cümleyle başlıyordu. Tolkien’in Orta-Dünya külliyatını oluşturacak tüm eserlerinin tohumu da bu cümleyle atılmıştı. O sıralarda otuzlu yaşlarının sonuna yaklaşan ve bir akademisyen olan Tolkien’in zihninde birden belirivermişti bu cümle. O mucizevi anı şöyle anlatıyor yazar: “Bir sınav kağıdını elime aldığımı ve bir sayfasının boş olduğunu gördüğümü hatırlıyorum… Okuyacak hiçbir şey yoktu, ben de üzerine neden olduğunu bilmiyorum ama ‘Topraktaki bir oyukta bir hobbit yaşardı,’ yazdım.”

 

Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin yönetmeni Peter Jackson, ufacık bir kitap olan Hobbit’e el atıp onu altın yumurtlayan bir kitaba dönüştürdüğünden beri, edebiyat ve yayın dünyası da boş durmuyor ve Tolkien hayranlarının kitaplıklarını doldurmaya devam ediyor. Türkiye’de ilk filmle aynı anda yayımlanan Hobbit ve Felsefe, ardından Alan Lee’nin muhteşem çizimleriyle yeniden yayımlanan Hobbit (Resimli) ve ikinci filmle birlikte yayımlanan J.R.R. Tolkien’den Hobbit Resimleri’nden sonra, üçüncü ve son filmle de Açıklamalı Notlarıyla Hobbit çıktı karşımıza. 

 

 

Hobbit üzerine hazırlanan kitapların en önemlisi olduğunu iddia edebileceğimiz Açıklamalı Notlarıyla Hobbit, yakın zamanda Türkçede yayımlanan “açıklamalı notlu” kitapların üçüncüsü oldu. (Daha önce editör Leslie S. Klinger’ın hazırladığı Açıklamalı Notlarıyla Sherlock Holmes ve Nicholas Frankel’ın hazırladığı Dorian Gray’in Portresi: Açıklamalı ve Sansürsüz Basım gibi kitaplarla karşılaşmıştık.) Hem metnin kendisini okuyabildiğimiz hem de ilgimizi çeken notlarına derinlemesine dalabildiğimiz, nadir görsellerle ve yazarın hayatı ile eserlerine dair önemli editöryel yazılarla zenginleşen bu kitaplar, okura şeytanın gerçekten de ayrıntıda gizli olduğunu kanıtlıyor. Böyle kitaplar okudukça insanın hayal gücü devreye girmeden edemiyor. Başka hangi büyük eseri açıklamalı notlarıyla okumak isterdim diye düşünen birçok okur olsa gerek. Frankenstein’a yakışırdı örneğin, Zaman Makinesi’ne ya da Dr. Jekyll ve Bay Hyde’a… Güzel olmaz mıydı? Ya da örneğin yurt dışında yakın zaman önce yayımlandı “Açıklamalı Notlarıyla H.P. Lovecraft”... 

 

Elbette bu türde eserlerin çevirisi ve yayına hazırlanması oldukça zahmetli. Özellikle etimolojik notların ağırlıkta olduğu ya da ele alınan eserin farklı basımlarındaki neredeyse bir harflik değişikliklerin bile not edilip gösterildiği durumlarda, metni Türkçeleştirmeyi başaran çevirmenleri ve editörleri tebrik etmek gerek. İşte Açıklamalı Notlarıyla Hobbit, böyle notlarla dolu bir kitap; hele ki Tolkien’in bir dil profesörü ve hatta dil mucidi olduğunu düşünürsek…

 

Kaleyi içten fethetmek

 

Hobbit’in yazılış, yayımlanış ve hatta satış öyküsünden ayrıntılar, Tolkien’in Hobbit’i yaratırken ilham aldığı diğer eserler ve yazarlar, tüm dünyadaki çeşitli baskılardan görsel ayrıntılar (örneğin Estonya, Japonya, Bulgaristan, Almanya, Fransa, Macaristan baskılarından illüstrasyonlar ve kapaklar), zamanında yayımlanmış kitap ilanları, Hobbit üzerine yazılmış yorum ve eleştirilerden bölümler, Hobbit’in yazıldığı çalışma masasının ya da Tolkien’in evinin fotoğrafları, yazarın kendi elinden çıkan çizimler, Hobbit’i yeniden okumak için birer bahaneye dönüşüyor.

 

Eserin ortaya çıkış anında ve sonrasında Tolkien’in yaptığı irili ufaklı değişikliklerden bazıları oldukça şaşırtıcı. Örneğin, günümüze kadar gelebilen en eski taslakta, bizim artık Smaug olarak bildiğimiz ejderhanın isminin Pryftan olduğunu, cücelerin liderinin isminin Thorin değil Gandalf olduğunu öğreniyoruz bu notlardan. Gandalf adıyla bildiğimiz büyücünün ismi de ilk taslakta Bladorthin’miş. Sayısız ilginç ayrıntıdan biri de Tolkien’in öyküye neden örümcekleri eklediğiyle ilgili... Anlaşılan, Tolkien’in oğlu Michael’ın örümcek fobisi varmış ve babası da özellikle onu korkutmak için eklemiş onları. Elbette Michael hayatı boyunca kurtulamamış bu fobiden. Tolkien’in Hobbit’i öncelikle kendi çocukları için yazdığına dair bir efsane vardır, hatta bu sebeple eleştirildiği de olmuştur. Açıklamalı Notlarıyla Hobbit, bu efsaneyi de açıkça yanıtlıyor.

 

Kitaptaki notlarda, yayımlandığından beri Tolkien’in ve eserinin nasıl algılandığını takip etmek ve Tolkien’in nasıl bir tavır takındığını görmek mümkün. Günümüzün yayıncıları ve yazarları için de oldukça yol gösterici olacak ayrıntılar çıkıyor karşımıza. 1950’lerde, Hobbit’in satışının önemli ölçüde arttığı günlerde çıkan bir eleştiri yazısı, kitabın bugün geldiği noktadan baktığımızda oldukça öngörü sahibi gözüküyor: “Geçtiğimiz yirmi beş yıl içinde, yirmi birinci yüzyılda okunacağını daha fazla güvenle tahmin edebileceğim başka bir çocuk kitabı bilmiyorum.”

 

J.R.R. Tolkien, ciddi bir akademisyendi. İlgilendiği konular ve çalıştığı metinler, her İngiliz edebiyatı profesörünün eğilmeye cesaret edemeyeceği türdendi. Otuzlu yaşlarında dönemin en önde gelen dilbilimcilerinden biri olmuştu. Ancak onun gibi saygın bir profesör, nasıl olup da cücelerle, ejderhalarla, birtakım yaratıklarla dolu bir çocuk kitabı yazıp tarihe geçebildi? Yüksek edebiyatın kalesi içeriden mi fethedilmişti? İşte bunları düşündürdüğü ve tabiri caizse belgelerle konuştuğu için, Açıklamalı Notlarıyla Hobbit, piyasadaki Hobbit külliyatından ayrı tutulması gereken bir kitap. Tolkien akademik bir zihniyete sahip olmasa ve ortaçağ İngilizcesini, Eski Norveç dilini, İskandinav mitolojisini ciddi bir şekilde çalışıp hayatını adamasaydı, büyük ihtimalle bugün ortada Hobbit ya da Yüzüklerin Efendisi gibi eserler olmayacaktı. Peki ya Tolkien’i ilham perisi olarak gören onca yazar, çizer, sanatçı ne yapacaktı? Dolayısıyla, tıpkı yazdıkları gibi, efsanevi bir öyküye sahip Tolkien’in hayatı. Ve şöyle başlıyor onun peri masalı: Üniversitenin birinde bir Tolkien yaşardı.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.