Yıkıntılar Arasında ve Silahtar’ın Bahçeleri’nin ardından Aras Yayıncılık, bu kez Meliha Nuri Hanım başlıklı novellası ile buluşturuyor Zabel Yesayan okurlarını. Bu basım, Yesayan’ın metninin yanı sıra yazarın hayatı ve eserleri hakkında iki tanıtıcı yazıyı ve kitabın çevirmeni de olan Mehmet Fatih Uslu’nun novella üzerine yazdığı kapsamlı incelemeyi içeriyor.
Yazar 1925’te Paris’te yazdığı novellada, başrole Çanakkale Savaşı’nda Gelibolu hastanesindeki bir hemşireyi alıyor. Günlük formunda yazılmış notları aracılığıyla tanıdığımız Meliha Nuri Hanım, aslında iyi bir aileden gelen, eğitimli bir Türk kadınıdır. Savaşın gölgesinde, kafası düşüncelerle, kalbi gelgitlerle dolu olan bu kadın, iki erkeğin aşkı arasında kalmıştır: Bunlardan biri, geçmişte Meliha’yı başka bir kadın uğruna terk etmiş Celaleddin Bey, diğeri ise hastanenin başhekimi olan Doktor Remzi’dir. Bu aşk üçgeninin bir yanında malzeme yetersizliği nedeniyle doğru dürüst tedavi edilemeyen yaralıların ağırlığı hüküm sürerken, diğer bir yanında da hastanede görev yapan ve sürgündeki ailesinden haber alamayan bir Ermeni hekim aracılığıyla tehcirin varlığı anımsatılır. Yesayan’ın bir Türk kadını ve onun aşk hikayesini ön plana koyup Ermeni tehcirini arka planda tutması ilk bakışta tuhaf görünebilir; fakat anlatıyı bu şekilde kurarak yazar, biz ve ötekiler arasındaki ayrımın ve iktidar ilişkilerinin nasıl katmanlar halinde işlediğini gözler önüne serme imkanını yakalar.
Meliha’nın Celaleddin Bey’e duyduğu aşktan vazgeçip kalbini kendisine yıllardır hayran olan Doktor Remzi’ye açamamasının bir sebebi, ikisinin ortak geçmişinde yatar. Remzi yalnızca hastanenin başhekimi değil, aynı zamanda Meliha’nın aile evindeki bahçıvanın oğludur. Dolayısıyla Celaleddin Bey’le Meliha Nuri Hanım aynı sınıfı ve sosyal statüyü paylaşırken, geçmişlerindeki hiyerarşik farktan ötürü Meliha’yla Remzi’nin arasındaki mesafe hep bir engel olarak oradadır.
Meliha Nuri Hanım’la Remzi’nin ayrıştığı ikinci bir nokta da, Ermeni doktora karşı aldıkları tavırda belirginleşir. Meliha Ermenilere karşı, “Nefret ediyorum bu devlet düşmanlarından,” diyebilecek kadar katı bir tutum içerisindedir. Remzi ise, Ermeni doktorun acısını paylaşır. Fakat Meliha karşımıza tek boyutlu, derinliksiz bir karakter olarak da çıkmaz; aksine, duyguları üzerine kafa yoran bir kadındır o. Ancak söz konusu olan ötekini anlamak olduğunda hep çekingen davranır, onu alıştığı sınırların dışına çıkaracak adımı bir türlü atamaz. Çanakkale Savaşı’nın yaralılarını tedavi etmek için gönüllü olan bu hemşire, ailesini sürgünde kaybeden yanı başındaki Ermeni doktorun yaralarını sarmaya yanaşmaz. Çevirmen Mehmet Fatih Uslu’nun kitapta yer verilen incelemesinde de değindiği gibi, Meliha’nın Celaleddin’le bağını koparamaması ve Remzi’yi her yönüyle benimseyip ona tamamıyla bağlanamaması ile önyargılarını aşıp ötekiyle hemdert olamaması, birbirinden bağımsız durumlar değildir.
Silahtar’ın Bahçeleri’nde Doktor Nihat Bey, Yesayan’ın babasına, “Aramızdaki duvarlar ne zaman yıkılacak, kim bilir?” diye soruyordu. Meliha Nuri Hanım’da da Remzi Meliha’ya, “Acaba acı bir hakikatin yükünü taşımaya muktedir misiniz?” diye soruyor. Meliha’nın bu soruya verdiği yanıt olumlu olamıyor. Onun yumuşatamadığı kalbi ve bozamadığı ezberleri üzerine bugün bizim düşünmemiz gerekiyor belki de. Tam da bu yüzden bugünler, Yesayan’ın yazdıklarını okumanın tam zamanı, Nihat Bey ve Remzi aracılığıyla Yesayan’ın sorduğu soruları kendimize tekrar tekrar sormanın tam zamanı: Bizler, acı bir hakikatin yükünü taşımaya muktedir miyiz? Aramızdaki duvarlar ne zaman yıkılacak?
* Görsel: Furkan Nuka Birgün
Cok guzel yazilmis bir inceleme. Sevgiler
Yeni yorum gönder