İki Garip şairin hikayesini anlatıyordu Kelebeğin Rüyası; Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur'un yaşam hikayesini. Hiç unutamadığım bir sahne; bir hastane koğuşunda, Muzaffer Tayyip Uslu amansız hastalığıyla baş etmeye çalışırken yanında öğretmeni Behçet Necatigil bekler ve Rüştü Onur gelir heyecanla. Elinde bir kitap vardır. Öyle bir kitap ki, Muzaffer'i ayağa kaldıracaktır. Üç şair büyük bir heyecanla karıştırırlar sayfaları. Kitabın adını ve yazarını görürüz: Orhan Veli, Garip. Ama o kadar. Ömrünü dile ve şiire adamış bu üç kişinin heyecanının sebebi izleyiciye anlatılmaz. Anlatılmadığı için de söz konusu film genç ölmüş iki insanın dramından öteye gidemez. Ne Garip'in yoksulları, sokağı içine alan dili, ne bu dilden büyülenen ve edebiyata yaklaşan yoksul çocukları ne de dilde gerçekleşen devrimin heyecanı anlatılır. Karton sahneler kalır geride. Oysa edebiyatımızın, Türk şiirinin köşe taşıdır; akışını, yönünü değiştiren bir seldir Garip. Öyle bir değişiklik ki, peşinden İkinci Yeni’yi getirmiş, öyle bir değişiklik ki bugün o kadar içselleştirildiği için neredeyse burun kıvırarak “Garip, bugün artık hiçbirimize garip gelmiyor,” dediğimiz kadar sıradan, bizden. E öyleyse amacına çoktan ulaşmış demek ki.
Elimde şahane bir kitap var. Garip'in yıllar sonra yapılmış bir tıpkıbasımı. Garip'e bir saygı duruşu. Sahi neydi Garip? Bugün kime sorsanız birkaç basmakalıp cümleyle geçiştirir, biliyorum. Ama bu basmakalıp cümlelere sığmayacak bir devrimdi, onu da biliyorum. Şiirimizin en bereketli en hararetli dönemini açmıştı önümüze. Önce düşüncesi ve varlığıyla sarsmış, sonra ona karşı gelişen İkinci Yeni’nin muhalefetiyle şiirin en tartışmalı yerine oturmuştu. Ne diyordu Orhan Veli Garip'te: “Bugüne kadar burjuvazinin malı olmaktan, yüksek zümrenin köleliğini yapmaktan başka hiçbir işe yaramamış olan şiirde bu değişmeyen taraf; müreffeh sınıfları yaşamak için öyle çalışmaya ihtiyacı olmayan insanlar teşkil ederler ve o insanlar geçmiş devirlerin hakimidirler. (...) Fakat yeni şiirin istinat edeceği zevk artık akalliyeti teşkil eden o sınıfın zevki değildir. Bugünkü dünyayı dolduran insanlar yaşamak hakkını mütemadi bir didişmenin sonunda bulmaktadırlar. Her şey gibi şiir de onların hakkıdır ve onların zevkine hitap edecektir. Bu, mevzuubahis kitlenin istediklerini eski edebiyatların aletleriyle anlatmaya çalışmak demek de değildir. Mesele bir sınıfın ihtiyaçlarının müdafaasını yapmak olmayıp sadece zevkini aramak, bulmak ve sanata hakim kılmaktır.”
Hayatı değiştirmenin, devrim dediğimiz şeyin bir kez daha dilde gerçekleşeceğini hatırlamak ve edebiyatın, edebiyatçının buna muktedir olabileceğini yeniden kavramak, Garip şiirinin öncülerinin yüzüncü yaşlarını kutlamak için iyi bir fırsat olabilir. Çok yaşasın Garip!
* Görsel: Güneş Engin
Yeni yorum gönder