Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Haber

Haber

Romanlar kitaplaştırılmış TV dizilerine mi dönüşüyor?



Toplam oy: 780

Televizyon tarihine bakıldığında, saygı uyandıran birçok yapımın aslında edebiyattan beslendiği görülür. 1950’lerde lüks olmaktan yavaş yavaş çıkmaya başlayan televizyona yönelik ilgiyi körüklemek için -özellikle Avrupa- yüzünü edebiyata döndü; Almanya ve İngiltere’deki televizyoncular “yüksek kültürel değer”e sahip binlerce oyun ve romanı televizyona uyarladı. 1970’lere gelindiğindeyse izleyicileri uzun süre ekran başına bağlayacak roman uyarlamaları yayındaydı; burada eski ya da yeni romanların uyarlandığı hiper-edebi İngiliz modeli esastı. Böylece mini “televizyon serileri” ya da “televizyon için romanlar” doğdu. Bunlar arasında en dikkate değer olan ise, 1977’de ABC tarafından uyarlanan Alex Haley’in Kökler’iydi şüphesiz. 

 

Kökler, 1977 yılında ABC tarafından televizyona uyarlanmıştı.

 

 

Günümüzde, televizyonun prestijinin düştüğünü ve izleyici kitlesinin genişlemesiyle birlikte izleyici-televizyon ilişkisinin bulandığını görüyoruz. Büyüyen televizyon eleştirmenleri ordusu seri üretime dönüşen televizyon programlarında güçlü ve çok katmanlı bir yapı görmek istiyor; bu da İngiltere özelinde bakıldığında, televizyonda Charles Dickens’ın hayaletini aramaya benziyor. Çünkü Dickens romanlarında birbiri ardına sıralanan, birbirini tetikleyen olaylar, televizyona uyarlanmaya oldukça müsait. ITV’de ekrana gelen Downton Abbey ile BBC’nin Savaş ve Barış uyarlamasını bu arayışa bağlamak gerekir belki de. Ayrıca ABD’de Dickens’ın romanlarını kesip yapıştırarak bir cinayet etrafında birleştirecek Dickensian adlı bir dizi de başlayacak. Ayrıca söyleyebiliriz ki, bu iki yönlü bir ilişki, çünkü gözünü televizyona diken roman yazarları da Dickensvari ve uzun romanlar, hatta seriler kaleme alarak, yapımcıların ilgisini çekmeye çalışıyor. Örneğin A Brief History of Seven Killings ile Man Booker Ödülünü alan Marlon James tarzını Dickens’ınkine benzetiyor.

 

Peki, televizyon- roman ilişkisi nereye doğru ilerliyor? Romanların yazılma ve prodüksiyona evrilme hızları dikkate alındığında, bu ilişkinin ABD’de hiç olmadığı kadar geliştiğini söylemek mümkün. Fakat şunu da hatırlamak gerek: Askeri ve endüstriyel gücü elinde bulunduran ABD, program yapımcılığında da lider ve bu programlar pek de yaratıcı sayılamazlar. Bu yeni ilişkiyi isimlendirmek için akla gelen ilk ifade de “TV-Roman karmaşası” oluyor, zira Freudyen bakışla, “karmaşa” kelimesi nevrotik ve endişeli anlamlarını da barındırıyor. Öte yandan, Eisenhower’ın da dediği gibi, askeri-endüstriyel düzen televizyona para desteği sağlıyor ve ilgisiz gözüken bu sektörler bir arada gelişiyor.

 

 ITV’de ekrana gelen Downton Abbey, başta İngiltere olmak üzere tüm dünyada ilgiyle izlendi.

 

 

Sonuç olarak, özellikle de Amerikan edebiyatı televizyona uyarlanmaya müsait romanlar yaratıyor. Yalnızca Şubat 2016’da, 2015’in çok okunan ve saygı uyandıran iki romanı uyarlanıyor. Jonathan Franzen’in Purity’si, Daniel Craig’in oyunculuğuyla 20 bölümlük bir dramaya adapte ediliyor. Ayrıca Franzen; Hollywood’un Faulkner, Fitzgerald ve Dos Passos uyarlamalarını hatırlatan bir serinin yazar kadrosunda da bulunuyor. Ve daha birkaç gün önce hep birlikte öğrendik ki, Elena Ferrante’nin Napoli Romanları serisi, sekizer bölümlük sezonlar halinde televizyona uyarlanacak. Yani sadece ABD’de değil, dünyanın geri kalanında da benzer bir hız söz konusu.

 

Önümüzdeki günlerde, G.R.R. Martin’in Taht Oyunları eseri, HBO’nun uyarlaması ve orijinal hikayeden daha farklı şekilde, yeniden izleyiciyle buluşacak. Bu koşullar altında ilk soru şu olabilir: Romanlar televizyon için uyarlanabilecek altyapıya gerçekten sahip mi yoksa zaten roman haline getirilmiş televizyon programları mı okuyoruz? 

 

Jonathan Franzen’in Purity’si, Daniel Craig’in oyunculuğuyla 20 bölümlük bir dramaya uyarlanıyor.

 

 

Türkiye’de durum ne?

 

Türkiye televizyonlarında da edebiyat uyarlamalarıyla sıklıkla karşılaşıyoruz ve bu yapımlar izleyici tarafından büyük bir ilgiyle izleniyor. Halid Ziya Uşaklıgil’in eserinden aynı isimle uyarlanan Aşk-ı Memnu, Reşat Nuri Güntekin romanlarından uyarlanan Dudaktan Kalbe, Çalıkuşu ve Yaprak Dökümü...

 

Edebiyat uyarlaması dizilerin izleyicinin dikkatini çekmesi, edebiyat eserine olan ilginin artmasını da sağlıyor hiç kuşkusuz, ama unutulmasın, daha fazla reyting alabilmek için, diğer bir deyişle romanları daha “dramatik” hale getirmek için hikayede bazı değişiklikler yapmak kaçınılmaz! Çağdaş edebiyat televizyondan ziyade sinemanın ilgisini çekiyor gibi görünüyor. Belki de yukarıda da belirtilen Dickensvari olaylar zincirine daha çok rastlandığı için, söz konusu televizyonsa klasik romanlar hâlâ daha çok tercih ediliyor.

 

Türkiye televizyonlarında da edebiyat uyarlamalarıyla sıklıkla karşılaşıyoruz; Aşk-ı Memnu bu uyarlamalardan biri...

 

 

 


 

 

* Bu yazı Özge Uysal tarafından kısaltılarak Türkçeleştirildi. Yazının Flavorwire’da yayınlanan tamamına ulaşmak için tıklayınız.

 

* Görsel: Mehmet İnanır

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Haber Yazıları

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) İtalya Özel programıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. 23-27 Ağustos 2021 tarihleri arasında ekranlara gelecek olan etkinlikler sayesinde İtalya'ya ve İtalyan edebiyatına uzanan yeni bir yol açılacak.

 

 

Sanat Kritik’in yeni podcast serisi, Seval Şahin’in editörlüğünde dinleyicilerle buluşuyor. “Yaz Sıcağında Bir Esinti” başlıklı serinin ilki 120. doğum yıldönümü vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrıldı. Dergâh Yayınları’nın desteğiyle hayata geçen projeye farklı alanlardan birçok yazar, şair, sanatçı ve akademisyen katıldı.

Kültür Sanat Şehir dergisi Z, 5. kez okur karşısında. Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan tematik dergi, “kütüphane” konusunu mercek altına alıyor. 508 sayfa boyunca insanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar farklı kültürlerde kütüphanenin seyri, kütüphanenin unsurları, kütüphaneciler, kütüphane sahipleri ve kütüphane literatürü inceleniyor. 

Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık'ın hatırasını yaşatmak amacıyla her yıl bir öykücüye verilen "Sait Faik Hikâye Armağanı" bu kez Şermin Yaşar'ın oldu.

 

Sosyal medya paylaşımları, konuşmalar, anketler, veriler gösteriyor ki pandemi günlerinde evde geçen zamanın ciddi bir kısmını kitaba ayırdık. Türkiye ve dünya genelinde İNSAMER'in yaptığı araştırma kitap yayımı ve okuma oranlarındaki artışa odaklanıyor. Kitapyurdu ve Idefix sitelerinden alınan veriler de korona istatistiklerine katkı sunuyor.

 

 

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.