Bu haftanın ŞahaneBirKitap'ı aynı zamanda güzel de bir edebiyat haberi: Bir öykü kitabına ve genç bir yazara dair… Sinan Sülün ve onun Karahindiba'sı, okunmuyor dediğimiz Türk öykücülüğünde arka arkaya üç baskı yaparak yüzümüzü güldürdü. Kitabın üç baskı yapması değil tabii sadece yüzümüzü güldüren. Sinan Sülün’ün neredeyse bir nefeste okunan üç sıkı öyküsü de gülümsetiyor bizi.
Baştan sona doğru ilerlemeyeceğim, hayır. Yazarın beni en çok etkileyen öyküsünden başlayacağım. Yani Mavi Pelikan'dan. Kahramanımız Numan. Bir zamanlar kıyıda köşede kalmış, şimdilerde turizme açılmış küçük bir kasabanın hediyelik eşyalar satan dükkanının çırağı Numan. Sabah yedide dükkanı açan, sepetleri, kartpostalları, mıknatıslı süsleri dışarı çıkaran, sonra çayı koyan, rafların ve masanın tozunu alan, sonra yerleri paspaslayan ve nihayetinde neredeyse 12-13 saat boyunca gelen müşterilerle ilgilenen Numan. Bazen asgarinin de altında aldığı maaşa sevinen, SSK’sı ödeniyor diye annesiyle beraber her gün şükreden, çirkin olduğu için evlenecek kız bulamayan Numan.
İşte bu kadar Numan. Ama yazarımız tam burada bir şey fısıldıyor kulağımıza: "Gel gör ki," diyor, “Tanrı çirkinleri ve hikayeleri sever. "Evet, bir gün dükkan sahibi kanadından vurulmuş, artık uçamayacak olan bir pelikanla çıkageliyor ki hikaye başlasın. Pelikan artık dükkanın hayvanı, yani Numan’ın. Onu görür görmez aşık oluyor Numan. Pelikanın adı Mavi. Mavi’yle dertleşmeye başlıyorlar önceleri. Numan dükkanı daha geç kapatıp, zaman zaman eve gitmez oluyor. Ve bir gün Mavi, aniden Numan’a aşkını ilan ediveriyor: “Dünyanın yalnızca erkeklerden ve kadınlardan oluştuğunu sanıyorlar. Sadece bu ikisinin birbirlerine aşık olabileceklerini, birbirlerini sevebileceklerini düşünüyorlar. Onlar buna inanmak istiyorlar, inanıyorlar. Kendilerine benzemeyenlere aşık olmaktan korkuyorlar. Oysa aşk kendine benzemeyeni sevmek değil mi?”
İşte böyle başlıyor Numan’la Mavi arasındaki yasak, anlaşılamaz, kabul edilemez aşk. Mavi, bir hayvan ve hayvan doğasının verdiği tüm sakınmasızlık ve dolaysızlıkla seviyor Numan’ı. Oysa ki Numan, bir insan ve insan doğasının tüm hesapçı, çelişkiler, sorgulamalar ve yargılamalarla yüklü haliyle seviyor Mavi’yi. Yani, sevemiyor aslında… Böylelikle beklenen hazin sonlarına doğru koşuyorlar aşıklar. Numan, bir insan olarak aşklarına yön verebilecek mi? Asıl sorusu bu hikayemizin ve cevabı içinde, apaçık, ayan beyan, trajik…
Sinan Sülün, bu hikayesinde gayet sıradan bir hikayenin, sıradan ve durağan bir sıkışmışlıktaki kahramanının içine olağanüstünü yerleştirmiş. Bu anlamda Kafkaesk bir hikaye diyebiliriz Mavi Pelikan için pekala. Üstelik yazarın diğer öykülerinde oldukça ön plana çıkan mizah duygusundan da hiç yoksun değil. Evet, genel olarak hazin şekilde mizah duygusuna sahip bir yazar, diyebilirim Sinan Sülün için. Kitapta yer alan her iki öyküsünde de gündelik ve çok aşina olduğumuz, bizi boğan, daraltan genellikle de çok ama çok mutsuz eden hayatların içinde geziniyor kalemi. Güne, günün insanının sıradan sıkıntılarına, gündelik hayatın bitmek tükenmek bilmeyen ayrıntılarına dalmışken tam, dipte, en diplerde bir yerde gerçekle iç içe olan, koyun koyuna yatan gerçek-dışını, olağanüstünü bulup çıkarmayı başarıyor. Son derece sade dili, atmosfer yaratmadaki başarısı da eklenince bütün bunlara, başta da dediğim gibi bir nefeste okunuyor tüm öyküler ve sizi çok derinlerden bir yerlerden yakalayıp tutuyor. Sinan Sülün’ü tanımak hem gündelik dertlere dokunmak hem de her dokunduğunuzda onları tamamen bozmak gibi… Karahindiba, edebiyat ortamımızdaki öykü bolluğu/yokluğu içinde nefes aldırıyor.
Yeni yorum gönder