Aslında Kanadalı yazar ve oyun tasarımcısı Ed Greenwood’a ait bir fantastik evrendir Unutulmuş Diyarlar. Ancak Diyarlar’ın belki de en keyifli öykülerini yazan kalem farklıdır: R.A. Salvatore... Fantastik edebiyatta görülmemiş şey değildir, başka yazarların da bu kişisel evrenlere girerek öyküler, kahramanlar yaratmaları, onları zenginleştirmeleri... İşte bu durumun en güzel örneklerinden biridir Ed Greenwood - R.A.Salvotore ilişkisi. Öyle ki Salvatore’nin yarattığı kahraman Drizzt Do’urden’ın Türkçede de bulunan 13 kitaplık efsanesi sınırları aşmış Unutulmuş Diyarlar’ı okura daha da çok sevdirmiştir, diyebilirim. Bundandır ki 1967’de yaratılan Diyarlar’a bugün hala yeni öyküler eklenip duruyor.
R.A. Salvatore, kaleme aldığı Kara Elf serisi ile fantastik dünyanın kanıksanmış örüntülerinden birini ters yüz etmesiyle tanınır öncelikle. Bu seride, “latif ırk” olarak bilinen güzelliği ve gücü iyilikle kullanan elf ırkı efsanesini, ortaya çıkardığı “kara elf”lerle yerle bir etmiştir yazar. Hatta bununla da kalmamış, kara elf ırkının yapısını anaerkil olarak tanımlayarak klasik kahraman erkek durumunu fantastik düzlemde alaşağı etmiştir.
Türkçeye çevrilmeye başlanan Ruhban Serisi de Unutulmuş Diyarlar’a Salvatore tarafından eklenen yeni öykülerden. Elimizde “İlahi” ve “Ormanın Gölgelerinde” olmak üzere henüz iki kitabı olan seri adı üstünde, Diyarlar’da yaşayan iyi-kötü ruhban sınıfının maceralarına odaklanıyor. Bu defa kahramanımız ne bir savaşçı ne bir drow ne de bir büyücü... Ulu Kütüphane’de yaşayan genç, naif bir rahip adayı: Cadderly. Ancak onu bir kahraman yapacak birtakım özellikleri de yok değil: Gizemli bir geçmiş, inanılmaz bir hafıza, çok okuma-araştırma alışkanlığı ve bu alışkanlığın tetiklediği türlü icatlar yapma marifeti. Ona maceralarında eşlik edecek yoldaşları ise daha önceden tanıdığımız cüce Bouldershoulder kardeşler, üç yetenekli Druit, gönlünü kaptırdığı savaş sanatları ustası ufak tefek Danica ve tereyağlı fıstık düşkünü, tombul, beyaz bir sincap, yani Percival.
Kötücül Trinity Kalesi sakinlerinden büyücü Aballister, zehir tanrıçasının kendine verdiği büyük görevin sonuna artık iyice yaklaşmıştır. Özel çabalarla ve oldukça masraf ederek ürettiği kaos laneti zehrini Diyarlar’a yaymanın zamanını beklemektedir sabırsızlıkla. Ancak kaledeki bir takım hiyerarşik dengeler büyücünün bu zevki tatmasını engelleyecek, kaos laneti zehri, savaşçı olarak bilinen ancak aynı zamanda bir büyücü olduğu ortaya çıkan Barjin’in eline geçecektir. Ve Barjin, zehri yaymak için Aballister’in en son tercih edeceği yeri seçecektir: Ulu Kütüphane...
Kütüphane, kendilerini iyi disipline etmiş rahipler, güçlü büyücüler, keşişler ve özel araştırmalarına odaklanmış bilgelerle doludur. Ne var ki büyük bir tesadüf ve talihsizlik sonucu Cadderly tarafından harekete geçirilen kaos laneti o kadar güçlüdür ki, bu savunması güçlü kaleyi bile büyük bir hızla dönüştürmeye başlar. Zira zehir, canlıların içindeki bastırılmış en kuvvetli istekleri, arzuları harekete geçirmekte ve bunları bastırmayı engellemektedir. Kütüphane sakinleri hızla kendilerini acıya, zevke, yemeğe, şiddete ve hatta saplantılı çalışma hayatına kaptırmışlardır. Yalnızca iki kişi dışında: Laneti harekete geçiren Cadderly ile hayatta bir türlü ne istediğine karar vermeyen druid Newander. İki talihsiz, saf kahramanın yapması gereken tek şey yanlarına, zehirden insanlar kadar etkilemeyen cüce Bouldershoulder kardeşleri de alarak Barjin’i bulmak, onu ve laneti alt etmeye çalışmaktır. Tabii beklenmedik iki yardımcıyla birlikte: Sincap Percival ve Danica.
Hikayenin bundan sonrasından söz etmek okura haksızlık olur. Ama onları bu noktada Ulu Kütüphanenin en alt katlarında, mezarlıklarda, ayrıntılı dövüş sahneleriyle geçecek ve Starwarsvari baba-oğul, iyi-kötü karşılaşmasının altyapısını oluşturduğu bir maceranın beklediğini de söylemeden geçmeyeyim. R.A. Salvatore bütün romanlarında olduğu gibi Ruhban Serisi’nde de yine kahramanlarına pek kıyamıyor, onları ölüme göndermeye gönlü razı olmuyor. Ve yine diğerlerinde olduğu gibi bu hikayelerde de etkileyici dövüş sahneleri okuyoruz bol bol. Serinin en keyifli özelliklerinden birisi hiç şüphesiz tüm hikayenin, kahramanlarının naifliğiyle bire bir örtüşmesi ve okuru çok da yormayan, iyi anlamda “hafifliği”.
“Ruhban Serisi”, Ed Greenwood’un dediği gibi, Diyarların birçok öyküsünü okumuş okurları da, Diyarları hiç tanımayanları da tanımalarına gerek olmadan eğlendirebilecek şahane bir seri.
Yeni yorum gönder