Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Editörden // Anılar ve mektuplar arasında




Toplam oy: 880

Anı kitapları için de böyle düşünülebilir pekala. Sevdiğimiz, yakından takip ettiğimiz bir yazarın bir anı kitabı yayımlandığında elbette ilgi gösteririz. En azından merak ettiğimiz bölümlerini mutlaka şöyle bir karıştırırız. Peki ya pek de yakından takip etmediğimiz bir yazarın, şairin –ya da genel anlamda herhangi bir ismin– anılarını da okumalı mıyız? İlk bakışta çok da “gerekli değilmiş” gibi geliyor olabilir ama zamanında Mîna Urgan’ın Bir Dinozorun Anıları kitabı, biraz da bu anlayışı kıran bir kitap olmuştu zamanında. O zamana kadar belki daha çok İngiliz dili ve edebiyatıyla ilgililerin bildiği bir ismin “yaşantı” kitabı, tahmin edilemeyecek kadar ilgi gördü. Kensini neredeyse herkes tanımış oldu! (En son baktığımda Bir Dinozorun Anıları’nın 85. baskısı yayımlanmıştı.)


“Oğuz Atay'ı ayaküstü ve o kadar az gördüm ki, onunla ilgili ancak bir tek izlenim edindim: Koskocaman bir kediye benziyordu tıpkı. Çok kocaman ve çok güzel bir kediye öyle benziyordu ki, ona elimi uzatınca ‘miyaaav!’ diyeceğini sandım. Miyavlayacağı yerde 'tanıştığımıza memnunum’ deyince, şaşırıp kaldım.” Mîna Urgan’ın geniş çevresinden ve “ünlü” isimlerle ilgili böylesi anekdotlar elbette kitabına gösterilen ilginin önemli bir nedeniydi ama onun yaşlılığa ve ölüme, ölümsüzlüğe, “benim için edebiyatın özü,” dediği şiire ilişkin cümlelerinin de çoğunun altını çizmiştik.


Dolayısıyla anı kitaplarına, o ismi yakından takip edelim ya da etmeyelim, en azından bir göz gezdirmekte her zaman fayda var, diyebiliriz. Benzer bir durum mektuplar için de geçerli...


Kuşkusuz ilk aklımıza gelen, sevdiğimiz bir edebiyatçının eserlerine kapılar açıp açmayacağıdır mektuplarının. Detaylı bir biyografi kaynağı da olabilirler ayrıca. Çalışmaları, yazmak istedikleri eserler hakkında ipuçları elde edilebilir. Ama pekala, genel olarak bir dönemin edebiyat ortamı, edebiyatçıları bir araya getiren mekanları ve okuma alışkanlıkları hakkında da bilgi verebilir mektuplar. Tahmin edemeyeceğimiz noktalara ulaşabilir... İşte Seval Şahin’in bu ayki dosya yazısı, son zamanlarda neredeyse eşzamanlı olarak yayımlanan çok sayıdaki “mektup kitapları”ndan örneklerle bu ayrıntılarda odaklanıyor. Orhan Veli, Yusuf Atılgan, Vüs’at O. Bener, Ferit Edgü, Tezer Özlü, Leylâ Erbil, Erdal Öz gibi isimlerin mektupları, dosya yazısında da vurgulandığı üzere, okurlar ve araştırmacılar için “müthiş bir hazine.”

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.