Son zamanlarda özellikle popüler romanlar vesilesiyle karşımıza çıktı iz sürme seyahatleri. Dünyanın dört bir yanından insanlar, zaten bir turizm kenti olan Paris’i, bir de Dan Brown’ın Da Vinci'nin Şifresi romanı rehberliğinde gezdiler. Romandaki simgebilim profesörümüz Robert Langdon’ın kat ettiği gibi, Louvre Müzesi’nden başlayarak Paris’in çeşitli bölgelerine yürüyüş rotaları çizildi. Ya da zaten çizilmiş olan “Gül Çizgisi” takip edildi! Çılgınlık derecesi biraz daha düşük olmakla beraber benzer bir durum, Stieg Larsson’un Millennium serisi için de geçerliydi. Stockholm sokaklarını “ejderha dövmeli kız” veya gazeteci Mikael Blomkvist eşliğinde gezmek mümkündü artık. Hatta Stieg Larsson’un, romanlarını yazdığı dönemde uğrak yerlerinden biri olan kafeler de ünlendi bu anlamda.
Örnekleri böylesi popüler romanlar üzerinden vermek, iz sürmeyi de popülarize etmek ve biraz “hafifletmek” anlamına geliyor ister istemez. Oysa edebiyat tarihi, değişik yöntemlerle de olsa, böylesi iz sürmelerle dolu. Daha “ciddi” bir örnek olarak, John Steinbeck verilebilir.
Zaten gençlik dönemlerinden beri bir gezi tutkunu olduğu bilinen John Steinbeck, 1960 sonbaharında, bir Amerika turuna çıkmaya karar verir: “Bu devasa ülkeye tekrar bir bakmaya ve onu tekrar keşfetmeye karar verdim.” Don Quijote’nin atının adı olan Rocinante adını verdiği özel yapım karavanıyla, yanına da tek bir yol arkadaşı (bir Fransız kanişi olan Charley) alarak yola koyulur. 34 eyalette 15 bin küsur kilometre yol yapacağı bu yolculuğu roman yazmaya benzetir Steinbeck. Bir yönüyle, aslında hep iyi bildiği, “ruhunu” anladığı söylenen Amerika’yı yeniden keşif yolculuğudur çıktığı. Örneğin, günün birinde çekip gitmek, hiçbir bağları olmadan özgürce dolaşmak isteyenlerle karşılaşır çoğunlukla Steinbeck, “Gittiğim her eyalette bu bakışı gördüm ve bu özlemi duydum,” diye yazar. Yöresel şivelerin ortadan kalkmaya başladığna, radyo ve televizyonun etkisiyle konuşmaların tektipleştiğine üzülerek tanıklık eder: “Kelimeleri ve kelimelerdeki sonsuz olasılıkları seven birisi olarak bu kaçınılmaz son beni üzüyor,” der. Kısacası, şu soru belirir: Tanıdığı ve romanlarında resmettiği Amerika’yla yeniden karşılaşabilecek midir gerçekten?
Steinbeck’in söz konusu yolculuğunu, biraz da yukarıdaki sorunun peşinde yapılmış bir yolculuk olarak okumak mümkün; cevabı da, Steinbeck’in 1962 tarihli Köpeğim Charley ile Amerika Yollarında isimli kitabında bulmak mümkün. Bu yazının asıl konusuna, yani bir yazarın ya da bir eserin peşinde çıkılan yolculuklara dönersek; karşımıza bu sefer de Geert Mak’ın kitabı çıkıyor: Steinbeck’in Ruhuyla Amerika Yollarında.
Günümüz gözü ve kulağıyla Amerika’yı yeniden keşfetmek
Steinbeck ile köpeği Charley’nin izini, yarım yüzyıl sonra sürüyor Hollandalı gazeteci yazar Geert Mak; 2010 yılında, Steinbeck’in Amerika gezisini, “günümüz gözü ve kulağıyla tekrarlama” kararı alıyor. Eşiyle birlikte, yanına birkaç çanta ve epey de okunacak şey alan Geert Mak, elbette şu soruyu da peşine takıyor: “Steinbeck acaba günümüz Amerikası karşısında nasıl bir tavır takınırdı?” İşte bunun cevabını da, Geert Mak’ın Türkçeye yakın bir zaman önce çevrilen Steinbeck’in Ruhuyla Amerika Yollarında isimli hacimli kitabında bulmak mümkün.
Bu iki kitabı bir arada okuyunca, insanın yola çıkası geliyor!
Görsel: Murat Miroğlu
Yeni yorum gönder