Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Paz'ın Nobel konuşması: "Doğayı korumak insanı korumaktır"




Toplam oy: 1038

İsveçli kimyacı Alfred Nobel anısına 10 Aralık 1901'den beri ödül dağıtan İsveç Akademisi, Leo Tolstoy, James Joyce, Virginia Woolf, Mark Twain, Joseph Conrad, Anton Çehov, Marcel Proust, Henry James, Henrik Ibsen, Emile Zola, Robert Frost, W.H. Auden, F. Scott Fitzgerald, Jorge Luis Borges ve Vladimir Nabokov'u atladığı için eleştirildi. Fakat Akademi, ödülü en az bu isimler kadar hak eden William Faulkner, Ernest Hemingway, John Steinbeck, V.S. Naipaul, Doris Lessing gibi birçok edebiyatçıyı ödüllendirdi.

 

Ödüle layık görülen edebiyatçılar da yazarın sorumluluklarına ilişkin konuştular. Peki, neler söylediler?

 

Bu soruya cevap olsun diye her hafta bir edebiyatçının, ödül töreni sırasında yaptığı konuşmayı yayınlamaya devam ediyoruz.

 

İşte, Octavio Paz'ın ödül aldığı 1990 yılında yaptığı konuşma:

 

"Tarihin anahtarları kimsede değil"

 

 

Majesteleri, Bayanlar ve Baylar,

 

Konuşmamı kısa tutacağım. Ancak zamanı esnetmek mümkün olduğundan, korkarım beni 180 saniye boyunca dinlemek zorunda kalacaksınız.

 

Yalnızca bir yüzyılın değil, tarihi bir dönemin de sona erişine tanıklık ediyoruz. İdeolojinin çöküşü neye yol açacak? Bu evrensel uyumun ve tüm insanların özgür olduğu bir dönemin başlangıcı mı, yoksa uyuşmazlığa ve zorbalığa yol açacak olan kabilesel bir putperestlik ve dini fanatiklik mi canlanacak? Özgürlüğe ve refaha ulaşan güçlü demokrasiler daha mı az bencil olacak ve bunlardan mahrum kalmış toplumlara daha mı fazla anlayış gösterecek? Bu mahrum kalmış toplumlar, bu başarısızlığa neden olan, kuramsal şiddetin hatiplerine güvenmemeyi öğrenebilecekler mi? Ve dünyanın benim ait olduğum kısmında, Latin Amerika'da, özellikle de vatanım Meksika'da, yalnızca siyasal demokrasiye, ekonomik refaha ve sosyal adalete kavuştuğumuz değil, kendi geleneklerimiz ve kendimizle uzlaştığımız, gerçek anlamda bir modernleşme yaşanacak mı?

 

Bunu bilmek imkansız. Yakın geçmişimiz bize, kimsenin tarihin anahtarlarına sahip olmadığını gösterdi. Yüzyılımız binlerce soruyla sona erdi. Ama bir şeyden emin olabiliriz, gezegenimizdeki yaşam tehlike altında. Gelişim konusundaki düşüncesiz yaklaşımımız ve doğayı daha iyi sömürme çabamız, bizi intiharını hazırlayan bir ırk haline getirdi. Galaksilerin ve atom parçalarının gizemini ortaya çıkarmaya başlamışken, moleküler biyolojinin ve yaşamın kaynağının sırlarını araştırırken, doğanın kalbinde bir yara açtık. İşte bu yüzden en acil ve önemli sorun, toplumlar hangi sosyal ve politik kurumu seçerlerse seçsin, doğanın hayatta kalabilmesi. Doğayı korumak, insanlığı korumaktır.

 

Bu yüzyılın sonuna yaklaşırken, bitkilerden hayvanlara, hücrelerden moleküllere, atomlara ve yıldızlara kadar uzanan kocaman bir sistemin, ya da bir sistemler ağının parçası olduğumuzu keşfettik. Antik çağlardaki filozofların evren olarak tanımladığı o "büyük varoluş zinciri"nin bir parçasıyız. Yaşamın başlangıcından beri insanın her gün tekrarladığı en eski davranışlarından biri, yukarıya bakıp, yıldızlı gökyüzüne hayret etmektir. Bu tefekkür, çoğunlukla evrene karşı, kardeşliğe benzer bir aidiyet hissine yol açar. Yıllar önce bir gece kırlık bir alanda oturup, bulutsuz gökyüzündeki yıldızlara bakıp tefekküre daldığımda, cırcırböceğinin kanatlarının çıkardığı o metalik sesi duydum. Gök kubbenin gece yansımasıyla o küçük böceğin yarattığı müzik arasında garip bir benzerlik vardı. Şu satırları yazdım:

 

Gökyüzü büyük.
Yukarıda, dünyalar savruluyor.
Israrcı ve geceden etkilenmemiş,
bir cırcırböceği: canlı ve ufak.

 

Yıldızlar, tepeler, bulutlar, ağaçlar, cırcırböcekleri, insanlar: Hepsinin kendi dünyaları var, hepsi başlı başına bir dünya ve bu dünyalar birbirleriyle uyumlu. Doğayla dayanışma hissini yeniden kazanabildiğimiz takdirde yaşamı savunabiliriz. Bu imkansız değil: Kardeşlik liberalizm ve sosyalizm geleneklerine, bilime ve dine ait olan bir kelime.

 

Kadeh kaldırmak da kardeşliğe ait eski bir davranış. Ben de kadehimi kaldırıyorum; Majestelerinin ve ulu, asil ve barışsever İsveç halkının sağlığının, mutluluğunun ve refahının şerefine içiyorum.

 

 


 

 

* Çeviren: Elif İlik

 

* Diğer Nobel konuşmaları için tıklayınız.

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder


Merhaba, yazarlar Nobel aldıktan sonra Nobel Lecture ve Banquet Speech olmak üzere iki konuşma yapıyorlar genellikle. Biz Banquet Speech'i çeviriyoruz: http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/literature/laureates/1990/paz-speech.html Siz Paz'ın diğer konuşmasıyla karıştırdınız sanırım. İlginize teşekkürler.

53%
47%

çeviri için teşekkürler Elif.. Ancak, metnin orijinali daha uzun duruyordu sanki.. yanılıyor muyum..

39%
61%

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.