Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Esaslı kaybeden



Toplam oy: 987
Capcanlı bir dil, güçlü bir anlatım ve dozunda bir mizah var Dünyanın Leşleri'nde...

Cinayet Mevsimi ve Müruruzaman Cinayetleri ile tanıdığımız Suat Duman uzun bir aranın ardından bu kez Dünyanın Leşleri ile karşımızda. Dünyanın Leşleri yazarın ilk iki kitabının aksine Mehmet Cemil’in maceralarından biri değil. Bu kez hikayenin başköşesinde isimsiz bir kahraman var.

 

Kontrol edemediği öfkesinin altında ezilen, hikayesini kendi perspektifinden gördüğü kadarıyla anlatan, kıyısından dahil olduğu toplumsal hadiseleri kendi zihin süzgecine göre yorumlayan bu isimsiz kahraman için esasen antikahraman denebilir. Sistemin aygıtları tarafından uğradığı haksızlığı sisteme değil, aygıtlara mâl etmesiyle kahramanlığı değil antikahramanlığı tercih etmiş oluyor esasen isimsiz anlatıcı. Fakat bu antikahramanımız o kadar da karanlık biri değil. “Kötü işler yaptım heyhat hiç kötülük yapmadım,” diyerek izah ediyor isimsiz kişi kendisini. Öz ile eylem arasındaki o ince çizginin tek cümlelik özeti bu olsa gerek.

 

Cezaevinden çıkar çıkmaz, derinliğini kestiremediği bir bataklığın içine gömülen, kendisini kargaşanın ve belanın içinde bulan kahramanımız öfkesinden kurtulacak bir çıkış yolu da aramıyor üstelik. O halinden, varlığından son derece memnun! Ve onu esaslı bir kaybeden mevkiine yükselten de bu: Gerçek kaybeden, halinden memnun olandır! Çünkü halinden memnun olan kişi kişisel sorgulamalara girmez, bu yüzden de kendisini olduğundan daha iyi biri yapma ihtimalini hepten yitirmiştir. Bizim isimsiz kahramanımızın da tek derdi onu eşek sudan gelinceye kadar döven polisleri bulup intikamını alabilmek; bir de ortada dönen paranın üzerine çöküp kapağı güneyde bir yere atabilse...

 

Fakat sadece kendi hikayesinin içine sıkışmıyor bu kahraman. Yanındaki yöresindeki kişilere ve hadiselere de dokunuyor. Kimsenin adıyla seslenmediği kahraman, serseri bir mayın gibi Beyoğlu sokaklarında dolanırken Suat Duman da sizi dil konusundaki maharetine hayran bırakıyor. Capcanlı bir dil, güçlü bir anlatım ve dozunda bir mizah var Dünyanın Leşleri’nde. Kendisini ele vermeyen hikayesi ve hararetli kurgusu da okuru kitaba sıkı sıkıya bağlıyor, ki bu iyi bir polisiyenin olmazsa olmaz iki unsuru bana sorarsanız. Bu sayede Suat Duman okuyucusuna keyifli ve soluksuz bir okuma vaat ediyor. Bu noktada kitabın arka kapağına da alınan şu cümleye katılmamak mümkün değil: İyi polisiye iyi edebiyattır!

 

 

 

 

 


 

 

* Görsel: Emre Karacan

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.