“İsa bir başkasının günahları için öldü; benimkiler için değil,” diye başlıyordu Patti Smith’in Gloria adlı ünlü şarkısı. Smith biliyordu ki, özgür birey, karanlık yönlerini –suçu bir şeytana atmadan yüzleşip– sahiplenmiş ve arkada bırakmış insanlar arasından çıkacaktı. Üstelik neye günah denileceği de başka bir meseleydi. Düzenin aksayan yönlerini görüp ona uyum sağlamayı reddetmek de günah diye adlandırılmıyor muydu mesela? Öyleyse şu günah meselesi sadece dini değil, politik bir mevzu da sayılması gerekirdi. Tam da bu yüzden, bir siyasi liderin aslında Deccal olduğunu keşfetmek, kimseyi şaşırtmazdı sanırım. Alfred Jarry de, İsa yeryüzüne dönmeden evvel ortalığı karıştıracak, insanları günaha sevk edecek olan Deccal’in iktidarın tüm imkanlarını elinde toplamış bir siyasi lider olduğunu hayal etmiş, bu liderin adını da Kral Übü koymuştu. Kral Übü, Macbeth’i andırıyordu ama Jarry, güç savaşlarındaki trajediyi gösteren Shakespeare’in izinden gitmek yerine, kahramanını kahkahalar karşısında savunmasız bırakarak rezil etmeyi seçmişti. Şimdi Kral Übü’yü daha yakından tanıyalım.
Gerçeküstü tiyatronun atası kabul edilen Alfred Jarry, Kral Übü’nün ilk taslağını çocuk yaşta yaratmıştı fakat okur –ve tiyatro seyircisi– onunla Sezer-Deccal adlı oyun 1895’te yayımlanana kadar tanışamadı. Jarry oyunun ilk perdesinde sahneye Aziz Pierre’yi, İsa’yı ve Sezar-Deccal’i taşıyor ve “insanların artık kapalı bir cennet istemediğini”, “yeni hükümdarın özgür insanları kamçıladığını” anlatıyordu. Üçüncü perdede sahneye çıkan Übü ise, bu hükümdarın nasıl biri olduğunu, nasıl zorbalaşabileceğini gösteriyordu. Tahtın esas sahibine suikast düzenleyerek başa geçen Übü, “Şimdi yapmam gereken yasalar var,” diyerek işe adalet reformuyla koyuluyor, derken maliyeye el atıyor ve evlilik kurumunu bile çıkarlarına hizmet edecek şekilde düzenlemeye yelteniyordu.
Alfred Jarry, dönemin tiyatro izleyicisinin alışkanlıklarına seslenmekten uzak, asa yerine bir tuvalet fırçası taşıyan, ağzı bozuk bu absürt karakteri, 1896’da Kral Übü’yü yayımlayarak geliştirecek ve hatta zamanla onunla özdeşleşecekti. Öyle ki, 1906’da Rachilde’ye yazdığı, hastalığına ilişkin mektupta kendisinden Kral Übü diye bahsediyordu!
“İlkel ve ilksel, tenden ve aşktan temizlenmemiş kaba ruhlara Ezeli Yaşam vaat ediyorsun sen; ben Yaşam’ı yaratan Ezeli Ölüm’ü vaat ediyorum onlara, tıpkı karanlığın ışığı yaratması gibi, sabanın ardında bıraktığı dalga dalga çatlamaların dağ çizgilerinde iz bırakan çıkıntıları yaratması gibi,” diye sesleniyor Sezar-Deccal, İsa’ya. “Sonsuz ile Hiç arasında” çekiştirilen insanın kurtuluşu üzerine düşünmek, Kral Übü’yle tanışmak ve onun sonsuz arsızlığına şaşırmak isterseniz, Alfred Jarry’nin absürt dünyasına yumuşak bir giriş olarak nitelenebilecek Sezar-Deccal, raflarda sizi bekliyor. İnsanların bir yol göstericinin büyüsüne kapılmadan, temel hak ve özgürlüklerinden vazgeçmeden yaşadığı o gerçeküstü(!) dünyada buluşmak dileğiyle…
Görsel: Ece Zeber
Yeni yorum gönder