Leke her zaman bir kir işareti midir? Elbette hayır; çoğu kere bir yaşanmışlıktan arda kalanın izlerini, aydınlatılması gereken bir durumun ipuçlarını, ruhtaki travmayı, şaibeyi, her şeyden önemlisi var olanın varoluş nedenini zedelemeyi de tanımlar. Leke bazen de ışığın göze oynadığı oyunla gölgedekinin durumudur. Gölgedeki, kolayca algılananın yerine birkaç adım geriye/yana çekilerek, öne gelerek konum değiştirmiş ve gizlenen bir lekeye dönüşmüştür. Mesele, gölge ve leke ilişkisinde tamamen karanlığa gömülmemek, böylece de kısmen görünür kalarak endişe, huzursuzluk, korku ve merak uyandırmaktır. Bu irkilme, dayatılmış olanın zararınadır. Plan bozulur. “Sana korkunç gelen, sonradan kendini yalın hakikat olarak sergiler,” der Elias Canetti; planın bozulması, salt doğru-güzel-iyi diye ezberletilenin devre dışı kalma ihtimali işte budur. Büyük Abi’nin insanlığı kontrol mekanizması lekelerin, gölgelerin, koordinat değiştirerek adreslerini kaybettirenlerin tehlikesi altındadır. Siyah, gri, kirli beyaz, sistemi aslında hep rahatsız eder – edecektir de.
Çünkü leke ve gölge bir araya geldiklerinde ayrıntıların da biçimlenmesini sağlar aslında; blok halindekini derinleştirir; ona perspektif ve hacim kazandırır. “Mutlak” olan yoktur; mutlak olamama durumuna girintiler, çıkıntılar, çapraşmalar, bindirmeler ve uzam nedendir. Fen, leke ve gölgenin emrindedir. Sistem, bundan rahatsızlık duyar aslında. Çerçevelemek, ona bir ton kazandırmak, içine karakterler ve bilindiği halde yok sayılan, insana özgü ağır hikayeler yerleştirmek, beyazı tekeli altında tutan kasvetin yüzüne gerçeği çarpmak için bir fırsat doğurur.
Sıkışık canlının sıkıştığı hazneden yani kendisinden yahut alandan yahut olaydan, belki de gezegenden çıkabilmesi düşünüldüğünden kolaydır; ölmesi yeterlidir. Ölümün boğucu yoğunluğunu insanı rahatlatan bir gerilime çevirmek ise ustalık ve zeka ister. Çünkü leke ve gölgenin hiçbir şeyi örtmediğini, tam tersine belirgin kıldığını saptamak ağır yetenektir. Çünkü kimseyi incitmeden otopsisini yapmak hakikaten zordur; önce onu üzmeden öldüreceksiniz, sonra canını yakmadan otopsisini yapacaksınız ve ardından sapasağlam evine göndereceksiniz. Bu iş tahmininizden de fazla fedakarlığa bağlıdır. Soğukkanlılıktan çok, sorumluluk, ciddiyet ve fanteziye bağlıdır: Şiddetin şekillenmesine karşı sorumluluk, ilkel benliğin tezahürüne karşı ciddiyet ve olup biteni izleyenlerin rahatsızlanması ihtimalini ortadan kaldırabilecek fantezi.
Bütün korkularımız, temelde ironiktir ve resmi ideolojinin korkusuzluğu espri yeteneği yoksunluklarıyla teşhis edilir.
Siyah paspartu üzerinde storyboard ortamı
Thomas Ott, İsviçre doğumlu bir grafiker olmasına rağmen yoğunluğuyla bir ressam/çizer. Konuşmadan, olayların sıfır zeminde cereyan etmesi için geliştirdiği teknikle ve sinemanın, özellikle de kısa filmin atmosferinden hareketle çizgi romanlar hazırlıyor. Siyah bir paspartu üzerine yerleştirdiği kutularda bir storyboard ortamı yaratıyor; ancak siyahın hâkimiyeti, kutuların ön plana çıkması için değil de adeta her şeyi kuşatanın ve aslolanın siyah olduğunu vurgulamak için planlanmış bir kurgu. Zaten dıştaki siyahı, kutuların içindeki hikayelerle dengeleyen en önemli unsur da hikayelerinin kötücül ve kötümser akışı – hikayeleri teslim alan siyah. Gölgeler ve lekeler ise zaman zaman hükmedilen nesnelere, mekan tasarımına, zavallı kurbanlara “fazla tarama” taciziyle yaklaşıyor ve bireyin tasarrufundaki basitliğin, hataların, zaafların, suç işleme özleminin, vahşetin bilançosunu nihilizme kesiyor. Thomas Ott, başlarda scratch art (kısa/kesik darbelerle tarama sanatı diyebiliriz buna; bizde de Ersin Karabulut örnek verilebilir belki) yöntemiyle korku hikayeleri hazırlamış, filmler çekmiş ve yetinmeyerek de bir ara kurduğu Playboys adlı müzik grubuyla Şok’n Roll adını verdiği tarzda müzik yapıp şarkılar söylemiş bir sanatçı. Flaneur Comics, Thomas Ott’un R.I.P. , Panopticum ve en çarpıcı eserlerinden sayılan Numaralar 73304-23-4153-6-96-8 adlı kitaplarını yayımladı. R.I.P. dışındakiler sınırlı sayıda, 666 adet basıldı ve her biri numaralandırıldı. Özellikle bu alanın takipçileri, koleksiyonerleri için kaçırılmaz bir fırsat.
Karanlıkta, en azından loş bir ışıkta okunması (seyredilmesi) Thomas Ott’u çok memnun ederdi kanaatindeyim. Hatta bu konuda ısrarcıyım.
Yeni yorum gönder