Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Roman içinde roman



Toplam oy: 1081
Peter Stjernström // Çeviren: Boran Evren
Yabancı Yayınları
Roman içinde roman kurgusuyla yazılmış satirik anlatı, yayıncılık dünyasına yönelik keskin bir eleştiriyi barındırıyor.

İsveçli yazar Stjernström 1960 doğumlu. Ancak edebiyat dünyasına katılması 2003 yılını bulmuş. Gecikmenin nedeni, Stjernström'ün finans dünyasında geçirdiği uzun yıllar. Sıkıldığını, yaratıcılığının boğulduğunu fark ettiğinde, aniden kariyerini terk etmiş ve ilk romanı Enn Mann’ı yazmaya koyulmuş. Kitabın gördüğü ilgiden aldığı cesaretle, edebiyat hayatını 2005’te yayımlanan Stora Journalist ve 2011’de yayımlanan Dünyanın En İyi Kitabı adlı romanlarıyla sürdürmüş. (Stjernström'in son romanı Fjärilspojken ise, 2015 yılının bu ilk aylarında yayımlanacakmış.)

 

Peter Stjernström, Dünyanın En iyi Kitabı romanında farklı kategorilerde “bestseller” olabilecek bir kitap yazmak için, vahşi bir rekabete giren iki yazarın hikayesini anlatmış. Roman içinde roman kurgusuyla yazılmış satirik anlatı, yayıncılık dünyasına yönelik keskin bir eleştiriyi barındırıyor.

 

Mesleki deformasyon



 

Peter Stjernström yeni romanını yazmaya çalışan bir yazarın hikayesini anlatmaya başlıyor. Titus adlı roman kahramanının romanının konusu da aynı. O da bir yazarı ve romanını koyuyor hikayesinin merkezine. Üstelik -meydan okurcasına- kahramanına kendi ismini veriyor. Bitmedi; Titus'un roman kahramanı Titus Jensen de bir yazar ve o da yeni bir romana başlamak üzere. Böyle ifade ettiğimizde karışık görünüyor ama uzun sayfalara yayıldığında yönümüzü bulmakta zorlanmıyoruz. Merkezine Titus Jensen'in yazma serüveni yerleşiyor ve hikaye toparlanıyor.

 

Bir zamanların ünlü yazarı Titus Jensen, yaşını başını almış, yıllardır hiç bir şey yazmamış, alkol bağımlısı bir adam. Bir zamanlar kültürel hayata merakı olanların takip ettikleri, şimdiyse ancak kült takipçileri olan bir yazar. Alkol sınırlarını aştığı gecelerden birinde, yıldızı parlayan genç yazar arkadaşı Eddie X ile yaptıkları sohbet sırasında aklına parlak bir fikir gelir: Bir sürü farklı tipte kitabı birleştirip tek bir kitap yapmak, aynı anda bir sürü farklı tarz ve türde yazmak... Öyle ki, farklı kategorilerde “bestseller” olabilecek tek bir kitap! Kategorler ise hayli geniş: Suç, yemek, diyet, işletme, kişisel gelişim, psikoloji...

 

Ne Titus, ne de Eddie bir daha bu kitap fikri hakkında konuşmaz. Çünkü ikisi de bunun büyük bir proje olduğunun farkındadır. "Dünyanın En İyi Kitabı" yazarına sonsuz bir hayat bahşedebilir; ama sadece birisine...

 

Böylece gizli bir yarışma başlar. Yayıncısıyla anlaşan Titus Jensen alkolü bırakır, kariyeri tıkanmış aşırı kilolu bir başkomiser hakkındaki kitabı için geniş bir araştırmaya koyulur. Ne var ki Eddie'nin de boş durmadığı, hatta kendi kitabını çalmaya çalıştığı düşüncesinin yarattığı huzursuzluk paranoyaya dönüşür. Buna rağmen büyük bir tutku ve takıntıyla sürdürür yazmayı. Sona gelindiğinde asıl meseleyi kavrayacaktır: “Esas hedef çalışmanın kendisi, sonuç olarak ortaya çıkan ürün değil. Önceden bitmiş kitabın yayımlamasının ona keyif ve tatmin vermesini beklerdi. Ama bu coşku hiçbir zaman gelmedi ve içinde gitgide artan öfkeyi alkolle öldürmesi gerekti. Şimdi esas ödülün yazma sürecinin kendisi olduğunu biliyor. İşte bu yüzden hâlâ hayatta. Artık bilişsel terapiye ihtiyacı yok, ya da alkol ölçere ya da kaygılarını üstüne yansıtabileceği, şişirilmiş kişisel husumetlere. Artık Dünyanın En İyi Kitabı'na bile ihtiyacı yok. Tek ihtiyacı olan şey kendisi. Ayık ve iş görebilecek durumda."

 

Meta hikaye

 

Peter Stjernström, her kategoride “bestseller” olacak bir kitabın yazılış hikayesini hikaye etmeyi önüne koyunca, pek çok konuya temas etme fırsatı bulmuş. Öncelik yazarı, eleştirmeni, editörü ve yayınevi sahipleriyle yayın sektöründe... Alaycı değil ama hicivci bir yaklaşımı var Stjernström'ün. Fakat kişisel gelişim kitaplarına ve çok satmayı yetenekle karıştıran yazarlara -mesela Paulo Coelho'ya- fazlasıyla yüklenmiş. Okuyucular ve İsveç toplumu da nasipleniyor Stjernström'ün iğnesinden. Globalleştikçe tektipleşen bir dünyada Stjernström'ün eleştirileri -kuşkusuz bizi de kapsayarak- evrenselleşiyor: "Bir zamanlar sahip olduğu az sayıdaki arkadaşı da büyük ihtimalle barda oturmuş, kendi deyimleriyle ‘kutluyorlar’, sanki işleriymiş, önemli bir görevmiş gibi orada olmaları için resmi bir bahaneleri var. Entelektüelmiş gibi yapıyorlar ama son zamanlarda okumayı başardıkları tek şey boyalı basının spor sayfaları."

 

Bir başka açıdan baktığımızda, Dünyanın En İyi Kitabı bireyin varoluşsal sorunlarına, yaratma hırsına, kışkırtılmış ve yıkıcı arzularına dokunan bir roman. Derinleşmiyor ama işaret etmeden de geçmiyor Stjernström. Özellikle kapitalizmin bireyleri kıskançlığa ve rekabete sevk eden yanını güzel sergilemiş. Sergileme alanının, çıkar ilişkilerinin gözlerden kaçırıldığı bir alan olan sanat ve edebiyat dünyası olması, Marx'ın paranın her şeyi birbirine benzettiği tespitini doğruluyor. Kuşkusuz kendisini dışında tutmamış Peter Stjernström ya da Titus veya Titus Jensen. Sona gelindiğinde üç yazar birbirine karışıyor: "Bir yazar aslında başka bir yazar olan bir yazar hakkında bir kitap yazıyor ve o yazar da bir kitap yazıyor ve aynı kitabı yazmak isteyen başka bir yazarla rekabet ediyor. Son yazar da aslında ilk yazar. Ki o da ben oluyorum ya da nasıl oluyorsa artık...”

 

Kimin kim olduğu önemsiz. Önemli olan konu ve kurgu seçiminin barındırdığı eleştiriyle ve yazarın roman anlayışıyla çok iyi örtüşmesi. Bir söyleşisinde meta hikayeleri, metin yazmayı ve metin işçiliğini sevdiğini söyleyen ve okuma macerasını yönlendiren yazarlar olarak Jules Verne, Alexandre Dumas, Robert Louis Stevenson, John Kennedy Toole, Franz Kafka isimlerini sayan Stjernström merakla okunan, hızlı akan ve eğlenceli bir roman kaleme almış. Zaman zaman -özellikle Salvador Dali tablosunun tasvirinde- kaleminin maharetini de kanıtlamış. İç içe geçmiş romanlar ve yazarları arasındaki pespektif kaymalarını iyi kullanarak -çok karmaşık olmasa bile- bir labirentin içine çekiyor okuyucusunu. İyi düşünülmüş ve ustalıkla işlenmiş hikayenin final sahnesinin doyurucu olmaması, romanın en önemli zaafı.

 

Dünyanın En İyi Kitabı bir Borges ya da Calvino hikayesi değil belki ama heyecanlı ve eğlenceli. Peter Stjernström’ün amaçladığı tam da bu işte.

 

 


 

 

GÖRSEL: Yavuz Girgin

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.