Chuck Palahniuk’un, olayları olduğundan daha da “pisleştirmesini” seviyorum; çoğu zaman midemi bulandırmasını da... Hele o mide bir kere çalkalanmaya başladıktan sonraki ha kustum ha kusacağım hissine ne demeli... Ortaya çıkarttıklarınınsa çiğnemeden ve hatta ne yediğimizi bile görmeden yuttuğumuz şeyler olduğunu düşünürüm. Sonuç: Yüzleşmek.
Palahniuk kendi yazdıklarının içindeki kurgu olmayan kurgu hikayeleri anlattığı Kurgudan da Garip’te, “Bütün kitaplarım diğer insanlarla bağlantı kurmanın yolunu arayan yalnız bir insanla ilgili,” der. Ve aynı zamanda kitaplarına “kurmaca” demenin zor olduğunu söyler. Kurmaca gibi olmayan kurmacaların gerçek dürtücüsüdür o; her romanında kendi sistemini yaratan bir anlatıcı tanrıdır... Kullarına asla acımayan ve mümkünse yaralanmalarını ve de özellikle dibe vurmalarını sağlayan. Ve her seferinde o zeminden yukarıya baktıran. Elbette okuyucuya da aynısını yapıyor. Tüm bunları yapmadan önce, ilgili mekanlarda, ilgili insanlarla geçirdiği fazlaca zamanın en büyük zevklerinden biri olduğunu söylüyor çoğu röportajında. En olmadı, alıyor karşısına kurmaca karakterini, ete kemiğe büründürüyor onu ve onunla yapıyor röportajını (bkz. Cassie Wright).
Peki ya bu sefer ne yapmış? Aslında bunca laf, bu sefer pek bir şey yapmadığına gelmek içindi. Evet, üzgünüm ama Anlat Bakalım tam bir hayal kırıklığı. Çoğu “Palahniukseverin” hunharca eleştirdiği Pigme’de onun imzası olan vuruşları görmek bile benim için yeterli olmuştu. Ama Anlat Bakalım için ustalık eseri denemeyeceği gibi, Palahniuk kitabı demek bile pek mümkün değil sanki...
Palahniuk’un son zamanlarda kullanmaktan hoşlandığı iki kalıp: Yönetmen koltuğu ve Hollywood. Gerçi ünlü olma sevdasının hastalık halini aldığı karakterler her zaman onun sevdiklerinden olmuştur. Hollywood’a dersini en sağlamından Lanetli’de, bir yıldızın cehenneme düşmüş kızı Madison’ın dilinden vermişti zaten. İşin özü, Anlat Bakalım da yine bu cafcaflı dünyanın ardındakilere, bu sefer daha yakından bakıyor.
Hollywood yıldızı Katherine Kenton’ın yardımcısı Hazie anlatıyor hikayeyi ya da -daha doğru bir ifadeyle- filmi... Dışardan yardımcısı gibi görünse de Hazie, kendi kullandığı şekliyle, Bayan Katherine’nin “vekil omurga”sı aslında. Kenton bir zamanların tüm o şaşaalı filmlerinin güzeller güzeli oyuncusu. Şimdilerdeyse teşekkür ya da saygı türünden ödüllerle eve dönen, yani başarısından değil daha ölmediği için alkışlanan bir oyuncu. Takıntıları, ritüelleri, günlük hayatın rutinlerine karşı umursamazlığı ve aşka olan açlığı nedeniyle, hayatının iplerini fark etmeden Hazie’ye vermiş bir kadın. Hazie’nin tek ihtiyacı olansa bu “düşkün” halin devamlılığı. Fakat aniden ortaya çıkan Webster Carlton Westward işini biraz da olsa zorlaştırıyor, çevirdiği dolapların sayısını kat be kat artırmasına neden oluyor... Sekanslar, sahneler, film içinde filmler... Hollywood’un mazisinde uzunca bir tur...
Kendi söylediği gibi, yalnız insanların hikayelerini anlatan Palahniuk, kapitalist tutkulara da laf çakmadan geçmez. Anlat Bakalım’da da bunu ihmal etmemiş. Ama işte doz aşımı burada da devreye giriyor belki... Bir Hollywood yıldızının hayatını sergilerken ürün markalarının sıklıkla kullanılması, bir de yanına oyuncu isimlerinin eklenmesi, zor okunan bir sözlük haline getiriyor kitabı. “Palahniuk sözlük yazsa okurum,” diyenlerden olmama rağmen, ilk defa bir kitabını okurken sıkıldığım için, çok mutsuzum.
* Görsel: Özlem Isıyel
Yeni yorum gönder